Kahve Tüketimi ve Sağlık Etkileşimi

0
3120
Doç. Dr. Gamze Akbulut - Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü / [email protected]

Her yıl 7 Nisan “Dünya Sağlık Günü” olarak, içinde bulunduğumuz günleri de kapsayan 7-13 Nisan tarihleri arası da “Sağlık Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu tarihlerde halk sağlığı ile ilgili bir konu seçilerek, bu konu çerçevesinde tüm dünyada çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.

Sağlıklı yaşam, her insanın doğumuyla birlikte elde ettiği ve insan olmaktan dolayı kazandığı bir haktır. Sağlıklı toplumlar için öncelikle toplumun en küçük yapı taşı olan bireyin sağlıklı olması gerekir. Bu anlamda da, beslenme sağlığın korunması ve sürdürülmesi için temel bir girdidir.

Beslenmede oldukça sık tüketilen ve önemli bir uyarıcı olan kafeinin sağlık üzerine olumlu ya da olumsuz etkileri, son yılların en çok araştırılan / tartışılan konularından biridir. Kafein doğal olarak, pek çok bitkinin meyvesinde, tohumunda ve yaprağında bulunur. Bununla beraber en bilinen kaynakları çay yaprakları, kahve ve kakao çekirdekleri ile kola tohumlarıdır. Kafein tüketimine ilişkin ilk bilgiler MÖ 2700’lü yıllara rastlar. Bu yıllardaki kafein kaynağı Çin’de yaprakları kaynatılarak içilen çaydır. Ancak, kafeinin insan yaşamına gerçek anlamda girişi, 8. yüzyılın ortalarında Etiyopyalı çoban Kaldi’nin kahve bitkisini keşfetmesi ile olmuştur.

man-coffee1Kahve, dünya çapında en fazla tüketilen içeceklerden birisidir. Kahvenin ailesi Rubiaceae, cinsi ise coffe’dır. Çok sayıda coffea türü bulunmakla beraber Coffea arabica (Arabica) ve coffea canephora (Robusta) en yaygın bulunan iki türdür. Arabica, dünyada en yaygın bulunan kahve ağacıdır. Robusta daha nemli, sıcak bölgelerde de yetiştirilebilir; ancak ürünü daha kalitesizdir. Kaliteli kahveler ve “gold” adı altında satılan hazır kahveler genellikle Arabica’dan üretilir. Robusta cinsi kahve, Arabika’ya göre yaklaşık iki kat daha fazla kafein içermektedir. Benzer şekilde filtre kahvenin kafein içeriği 0.7-1.1 mg/mL iken, espressonun 0.6-3.3 mg/mL, instant kahvenin 0.2-0.6 mg/mL’dir

Kahvenin yapısında kafein de dâhil olmak üzere birçok biyoaktif molekül bulunmaktadır. Bunlar; lipitler, polisakkaritler, fenolik bileşikler ve minerallerdir. Yaklaşık 240 mL’lik bir fincan kahve Tip 2 Diyabet riskinin azalmasında potansiyel etkili bileşiklerden; 72-130 mg kafein, 85-420 mg klorojenik asit ve 7 mg magnezyum içermektedir.

Kafein, Tip 2 Diyabet riskini azaltmadaki etkisini daha çok bazal metabolizma hızını ve termogenezi (ısı üretimini) uyararak sağlamaktadır.

Son yıllarda kafeinsiz kahvenin de Tip 2 Diyabete yakalanma riskini azalttığını bildiren çalışmalar ile birlikte kahvenin bileşiminde özellikle antioksidan etkisi bulunan klorojenik ve kaffeik asit üzerine yapılan çalışmalar artmıştır. Yapılan birçok çalışma, uzun süreli kahve tüketiminin doza bağlı olarak Tip 2 Diyabet riskini azalttığını göstermiştir. Kahve tüketimi ve Tip 2 Diyabet riski arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla 30-60 yaş arası 17,111 Alman erkek ve kadın takip edilmiş ve günde 7 fincan ve üzeri kahve tüketen bireylerde 2 ve daha az tüketenlere göre Tip 2 Diyabet riskinin %50 daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Aynı çalışmada 3-4 fincan ve 5-6 fincan kahve tüketenler için bu risk sırasıyla; %21 ve %27 oranında daha düşüktür. Bir başka çalışmada, kafeinsiz kahve tüketimi de sorgulanmış ve günde 4 fincan ve daha fazla kafeinsiz kahve tüketiminin tüketmeyenlere göre riski, erkeklerde %26, kadınlarda ise %15 azalttığı bulunmuştur. Yapılan en son meta-analizin sonuçları da; günlük içilen her bir fincan kahvenin Tip 2 Diyabet riskini %7 oranında azaltıcı etki gösterdiğine işaret ediyor.

Kafeinsiz kahvenin de, kafeinli kahve ile aynı bulguları vermesi riskin azalmasında kahvenin kafein içeriği dışındaki bileşenlerinin de rol oynadığını ispatlamaktadır. Her ne kadar
kahve tüketiminin Tip 2 Diyabet riskini azaltmada olumlu etkisi olsa da; diyet alışkanlıklarının bireye özgü bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

Kahve tüketimi kafein içeriği nedeniyle kan basıncı ve bazı kardiyovasküler risk faktörleri ile ilişkilendirilse de; birçok çalışma düzenli kahve tüketiminin hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalık riskini artırmadığını bildiriyor.

Yetişkin bireyler için günlük kafein tüketiminin sağlık sorunlarına neden olmayacak üst düzeyi 300-400 mg (günde 2-3 fincan kahve) olarak önerilmektedir.

Kafeinin gebelik, fertilite ve osteoporoz üzerindeki etkisi uzun süredir araştırılmaktadır. Gebelik döneminde yüksek düzeyde kafein (>500 mg/gün) alımının spontan düşüklere ve düşük doğum ağırlıklı bebeklere neden olduğu da bildirilmektedir. Gebe kadınlar için kafein alımının 200 mg’ı aşmaması, emzirme döneminde olan kadınlar da ise tüketiminden kaçınılması tavsiye ediliyor. Yetişkinlerle karşılaştırıldığında, özellikle de küçük çocuklar kafeine karşı oldukça duyarlıdır. Aşırı kafein alımı çocuklarda uykusuzluk, uykuya dalmada zorluk, baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, mide sorunları, kalp hızında ve kan basıncında artış gibi sorunlara da neden olmaktadır. Çocuklara ağırlık (kg) başına önerilen kafein miktarı en fazla 2-3 mg/gün’dür.

Kahve tüketimi, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıkları ile birlikte ele alınmalıdır. Ayrıca ülkemizde kahve tüketim alışkanlıkları düşünüldüğünde; kahveye eklenen şeker ve kremanın da göz önünde bulundurularak önerilerin bu doğrultuda yapılması gerekmektedir.

Türk kahvesinin ve tüketilen diğer kahve çeşitlerinin uzun dönemde Tip 2 Diyabet üzerine etkilerinin araştırılması gereklidir. Tüm bu sebeplerden dolayı, diyabetin önlenmesinin temel basamakları olan sağlıklı beslenme, ideal vücut ağırlığının korunması ve yeterli fiziksel aktivite alışkanlığı ile birlikte kahve tüketiminin diyabeti önleyici bir unsur olarak değerlendirilmesi önemlidir.

Eğer içine ilave süt ve şeker eklememişseniz günde 1-2 fincan içilen kahve şişmanlatan bir içecek değildir.
Eğer içine ilave süt ve şeker eklememişseniz, günde 1-2 fincan içilen kahve şişmanlatan bir içecek değildir.

 

Kahve tüketimiyle ilgili genel olarak aşağıdaki unsurlara dikkat edilmelidir:

  • Demir eksikliği anemisi olan kişiler kahve tüketiminden kaçınmalıdır. Çünkü her gün düzenli olarak kahve tüketimi bağırsaklardan demir emilimini azaltır.
  • Kahvenin çinko emilimini azaltabileceği de unutulmamalıdır.
  • Kafein midenin asit salgısında artışa neden olmaktadır. Erişkinler arasında sık, çocuklarda seyrek görülen mide yanması ve gastro-özofajiyel reflü gibi sorunlar, özellikle de kahve içiminden sonra artmaktadır. Bu nedenle, reflüsü olan kişilerin kahve tüketiminden kaçınması önerilmektedir.
  • Kafein alımı, kalp hızı ve kan basıncında akut bir artışa neden olmaktadır. Günlük 400 mg ve üstünde kafein alımının kardiyovasküler sağlık açısından risk oluşturduğu bilinmektedir.
  • Böbrek taşı ve böbrek yetmezliği olan kişilerin kahve tüketirken daha dikkatli olmaları gerekmektedir.
  • Günlük 300-400 mg’ın üzerindeki kafein tüketiminin osteoporozu hızlandırdığı bildirilmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz