Önce iddialar…
Sosyal medya bunlarla dolu. Yazılanların yüz binlerce okuyucusu, on binlerce paylaşanı var. Aşağıda örneklerini vereceğim.
Bilgi kirliliği had safhada. Tohumu tartışırken bile siyasi, dini, milli, sosyal, ticari vs. tarafgirliklerimiz ve karşıtlıklarımız ön planda.
Paylaşımlara baktığımda “yerli tohum, standart tohum, dededen kalma tohum, hibrit tohum, ıslah edilmiş tohum, genetiği değiştirilmiş tohum” terimlerinin bile birbirine karıştırılmış olduğunu görüyorum. Dolayısıyla aynı terimi kullanan insanların çoğu aslında farklı şeylerden bahsediyorlar.
İddialar
İddialardan ilki ve en önemlisi, yediğimiz gıdaların tohumlarının büyük kısmının İsrail’den ithal edildiğine dair. Fransa, ABD, İngiltere gibi başka ülkelerin adları da geçiyor.
Sadece tohumların ithal olduğundan bahsedilmiyor, Türkiye’nin satın aldığı tohumların genetiğinin değiştirilmiş olduğu (GDO’lu olduğu) da ısrarla iddia ediliyor.
İddialar bu noktaya gelince haliyle dikkat çekiyor, okunuyor, paylaşılıyor ve doğal olarak her paylaşımı yapan yanına kendi yorumunu da ekliyor.
Bu yorumların en iddialılarından biri, “topraklarımızı verimsizleştirmek için” bize gönderilen tohumların özel olarak üretildiği.
En iddialısı ise “insanlarımızı kısırlaştırmak için” bize gönderilen tohumların özel olarak üretildiği.
Bu ülkelerin, bize gönderdikleri tohumları kendi tarımlarında kullanmadıkları da yaygın söylentiler arasında.
Bunları dinleyip okuyunca mecburen şu soruyu sormak zorunda kalıyoruz:
Eğer böyleyse “Bu ülkelerden neden tohum alıyoruz, neden kendi yerli tohumlarımızı kullanmıyoruz?”
Cevap ilginç: Yasak.
Kim yasaklamış? Ne zaman yasaklamış?
08.11.2006’da Resmi Gazete’de bir kanun yayımlanmış, adı “Tohumculuk Kanunu”. İddiaya göre işte bu Kanun’la Türkiye’de hem “yerli tohum alışverişi” hem de “yerli tohum ekilmesi” yasaklanmış.
İddialar daha iyi anlaşılsın diye, en çok okunan ve paylaşılanlardan birini, olduğu gibi (yazım kuralları dâhil) aşağıya aldım:
“Bu kanun şöyle diyor:
– Bundan böyle bahçelerinde domates, biber, lahana… ve tarlalarında buğday, arpa, mısır… ve meyve bahçelerinde erik, kayısı, şeftali yetiştirenler, kendi ürettikleri [yerli] tohum ve fidelerini kullanamayacaklar…
Bu tohumları, ancak… Ve mutlaka… Belirlenecek olan çok-uluslu şirketlerden ithal etmeye mecbur olacaklar…
Peki vatandaş bu kanunu dinlemediğinde ne olacak?..
Kanunun ceza hükümleri, yaman ki, ne yaman…
Açın okuyun ve mutlaka kendi gözlerinizle heceleyin bu kanunun maddelerini…
Ve görün, bir ülkenin nerelerden, nerelere getirildiğini…
Ve bizlerin de, öylecene ve böylecene… bu korkunç gidişi seyrede ve seyrede, nasıl da mışıl mışıl… (ve örneğin/mesela) horuldadığımızı görün, anlayın, kavrayın ve ne yapacaksanız yapın artık!..
Sonra da gülün, iyice gülün… Taaa ki, ağlayana dek…”
“Açın okuyun Kanun’u…” demiş ya, bence de açın okuyun.)
Yazıya gelen yorumlar yazıdan ileride… “Yerli tohumlarımızın” yok olduğu ve “devletimizin/hükümetimizin bu yok oluşa engel olmadığı, önlem almadığı, aksine destek olduğu” üstüne basılarak anlatılıyor.
Bir de konuyu bilimsel olarak açıkladığını düşünen akademik unvanlılar var. Bir örnek de onlardan:
“1980’li yıllara kadar reel sosyalist ülkelerin baskısı ve buna bağlı radikal köylü hareketlerini önleme amacıyla dünya genelindeki sömürgeci anlayışın köylülüğü koruma eğiliminde olduğu ancak 1980’lerin sonuna doğru sosyalist ülkelerde yaşanan çözülmenin ardından köylülüğün tek kutuplu sistemin etkisine girdiği…”
Diğeri, “yerel tohumları eken çiftçilerin daha çok kazandığını, diğerlerinin batmakta olduğunu” söylemiş.
Bu kadar yeter sanırım.
İddiaların, söylenenlerin hangileri doğru, hangileri yanlış? Yanlış olanların doğruları nelerdir? Neler yapabiliriz?
Haftaya inşallah.
Aydınlatıcı bilgiler için teşekkürler…
Merhaba,
Bahsettiğiniz cümleler ilgili kanunun(tohumculuk kanunu) hangi maddesinde geçiyor?