Teknolojinin hayvancılığa katkılarını irdelemeye devam ediyorum.
Ne zaman hayvancılıkla ilgili yazsam, bir şekilde lafı yavru kayıplarına getiriyorum. Yavru kayıpları hayvancılığımızın müzmin yarası.
Elbette kayıpların tek bir sebebi yok. Doğru damızlık seçiminden yeterli ve dengeli beslenmeye, hayvan refahı şartlarından hastalıklara, tedavi imkânlarına kadar birçok sebep sayabilirim fakat bir tanesi var ki “Bu kadarı da olmaz!” dedirtiyor.
Hayvanın gebe kalabilmesi için “kızgınlık” olarak adlandırdığımız, yıl içinde gebe kalabileceği günler var. O günler kaçırıldığı zaman, sonraki kızgınlık günlerinin yakalanması gerekiyor. Bir sonraki kızgınlık günleri yakalansa bile kayıpla karşı karşıya kalınıyor. Hayvanın doğru zamanda tohumlanamamasının sebep olduğu ciddi sorunlar da var: Örneğin hayvan, doğum kışa gelecek şekilde tohumlanırsa, yavrunun hayatının tehlikeye girmesi ihtimali çok daha fazla.
Dolayısıyla yavru kayıplarını önlemenin başlangıç noktası, doğru zamandaki kızgınlık dönemini yakalamak.
Peki, teknoloji bu konuda bize nasıl yardımcı olabilir?
Geçen hafta “Küpe sorunu ya da delik kovaya su eklemek” başlıklı makalemde hayvan kimliklendirmesi için son derece önemli olan RFID Implant Çip Teknolojilerini konu etmiştim. Bu haftaki konum, Kızgınlık Takip Sistemleri…
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, geçen hafta olduğu gibi, uzman görüşüne başvuracağım. Uzmanımız, Veteriner Hekim Selim Özkök. Selim Bey’in, konu hakkında bilgi sahibi bir veteriner hekim olmanın ötesinde bir özelliği var: Selçuk Üniversitesi Teknokenti’nde ileri hayvancılık teknolojileri geliştiren Algıfarm şirketinin kurucusu. Biraz sonra detayını paylaşacağım kızgınlık takip sistemlerinden YANKI burada geliştirilmiş. YANKI; TÜBİTAK ve TEB tarafından desteklenmiş, 2017’de, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Verimlilik Proje Ödülü’ne layık görülmüş.
Kızgınlık Takip Sistemleri nedir, ne işe yarar?
Selim Özkök diyor ki:
“Türkiye Hayvancılığının çözülmesi gereken temel sorunlarından birisi üreme verimliliği sorunudur. İnekler ortalama 21 günde bir kızgınlık gösterirler. Bu kızgınlıkların tespit edilerek hayvanların doğru zamanda tohumlanmaları gerekmektedir. Bu siklusta (devirde), bir inekte kızgınlığı kaçırmanın bir işletmeye maliyeti 112-185 dolar arasında değişmektedir. Örnek verecek olursak, 100 büyükbaş inek sayısına sahip bir işletmenin zararı (Yüzde 50 oranında kızgınlıkları yakalama başarısını farz ederek) yıllık 40.320 dolardır.”
Görüldüğü gibi, sadece üreme verimliliği sorununu çözerek bile canlı hayvan varlığımızı ülkemizin et ihtiyacını rahatlıkla karşılayacak kadar arttırmak, dolayısıyla karkas et ve lop et ithalatından kurtulmak mümkün.
Bu noktada bir konuya açıklık getirmek gerekiyor:
Farklı çalışma sistemlerine sahip çeşitli Elektronik Kızgınlık Takip Sistemleri mevcut. Yaygın olan sisteme göre, dişilerin boynuna takılan cihazların hayvandaki davranış değişiklikleri ile ilgili merkeze aktardığı bilgiler değerlendirilerek hayvanın kızgınlık gösterip göstermediğine karar veriliyor.
YANKI sistemi ise hayvanların kimliklendirilmesinde kullanılan RFID İmplant Çip Teknolojisi ile birlikte kullanılıyor. En önemli özelliği, dişilerin kızgınlık döneminde olup olmadığının boğalar tarafından tespit ediliyor olması. Dolayısıyla kızgınlık tespiti daha kesin şekilde yapılabiliyor.
Şöyle ki (Selim Bey’in anlatımıyla):
“YANKI Büyükbaş Kızgınlık Takip Sistemi’nin temeli süt sığırı işletmelerinde arama boğası olarak kullanılan hayvanların aşım hareketlerinin elektronik olarak tespitine dayanmaktadır (Sistem, küçükbaşlarda da aynı şekilde çalışıyor.). Kızgınlık takibinde, klinik belirti göstermeyen kızgınlıklar da dâhil olmak üzere en yüksek başarıyı (yüzde 100) doğal bir şekilde bu arama boğaları sağlamaktadır.
Bu sistemde RFID çipler, ineklerin kuyruk omuru hizasında deri altına enjekte edilmektedir (Koyunlarda, sırta yapıştırma şeklinde uygulanıyor.). Her 100 ineğe bir tane olmak üzere arama boğası kullanılmaktadır. Arama boğasına bir çip okuyucu yerleştirilmektedir (Ön bacakları arasına gelecek şekilde asılıyor ve sabitleniyor.). Boğanın ineğe aşım hareketinin algılanması o ineğin yüzde 100 kızgın olduğunu göstermektedir. Arama boğasına takılmış olan RFID-RF modül (YANKI) aşım hareketleri sırasında ineğe enjekte edilmiş olan RFID çiplerin okumasını gerçekleştirmektedir. Aşım hareketleri modülde gömülü yazılımla analiz edilmekte ve östrüs (kızgınlık) pozitif sistem üzerinden GSM haberleşme kullanarak yetkililere uyarı mesajı göndermektedir.
Bu metotla kızgınlıklar yüzde 100 tespit edilebilmekte ve en uygun tohumlama zamanı net bir şekilde ortaya konulabilmektedir. Bu durum ineklerde gebelik oranını yükseltecek eşsiz bir hamle sunmaktadır.
Sistem, tüm teknolojik kızgınlık takip sistemlerinden daha düşük maliyette olmasına karşın, kullandığı metot sayesinde daha yüksek oranda bir verim ve kesinlik sunmaktadır. “
Selim Bey’in tespitlerinin dışında, Kızgınlık Takip Sistemlerinin öneminin daha iyi anlaşılması bakımından, MÜSİAD Hayvancılık Raporu 2017’de “Üretimi Etkileyen Olumsuzluklar, Döl Tutmadaki Olumsuzluklar” başlığı altındaki şu cümlelere dikkatinizi çekerim:
“Büyükbaş hayvancılığımızın en büyük sorunlarından biri de hiç kuşkusuz döl tutmada yaşanan olumsuzluklardır. (…) Her yıl boğa altı hayvanlarımızın yüzde 30’unun gebe kalamadığı düşünüldüğünde ülke büyükbaş hayvancılığımız açısından acilen çözüm üretmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.”
Raporda geçen “yüzde 30” tespiti, döllenip de döl tutmayanları ifade ediyor. Döl tutmama sebeplerinden birinin de kızgınlık zamanlarının doğru tespit edilememesi olduğu açık. Diğer tarafta ise hayvanın kızgın olduğu zamanı anlayamadığımız için dölleyememekten kaynaklanan kayıplar var.
Kızgınlık Takip Sistemleri, sadece yavru kayıplarını önlemiyor. Hayvanların kızgınlık dönemlerinde süt verimlerinin düşmesinden hareketle, süt kaybını dolayısıyla çiftçinin para kaybını da önlüyor.
Sorunlar
Bütün bu güzel önerilere rağmen, sistemlerden herhangi birinin Türkiye’de yaygın olarak kullanılmasının önünde önemli bir engel var:
İşletmelerin büyük kısmının küçük olması.
Tabloya göre, Türkiye’deki büyükbaş hayvanların yaklaşık yüzde 91,2’si, 50 başın altında hayvan barındıran işletmelerde bulunuyor. Büyükbaş hayvanların yaklaşık yüzde 68,3’ü ise 20 başın altında hayvan barındıran işletmelerde.
Küçükbaş hayvancılıkta da farklı bir yapı yok.
Bu durumda, küçük işletme sahiplerinin özellikle Kızgınlık Takip Sistemlerine yatırım yapması, maliyetleri iyi bilmemekle beraber, zor görünüyor. Ülkemizde, küçük işletme sahiplerinin, birçok sebeple yeniliklere sıcak bakmadığı da bir başka gerçek.
Yine de özellikle RFID İmplant Çip Teknolojisi’nin, Selim Bey’in “çipin hayvanın kuyruğuna yerleştirilmesi” teklifinin değerlendirilerek veya yerleştirilecek başka uygun bölge tespit edilerek kullanılmaya başlanılmasının, hayvanların kalıcı ve değiştirilemez şekilde kimliklendirilmesi suretiyle hayvancılığın birçok sorununa çare olacağını düşünüyorum. Hayvan sayımızın net olarak bilinmesinden başlayarak birçok önemli kazanımlar sağlayacak bir teknolojinin, küçücük bir çipin, hayvanların vücudunda, hayvana zarar vermeyecek olmasına rağmen, kesimden sonra çıkarılmaması durumunda insan sağlığına zarar vereceği ihtimaliyle kullanılamamasını, hayvanların vücudunda insan sağlığına zarar vermeyecek bir bölgeye yerleştirilememesini hayretle karşılıyorum.
Çip sorununun halledilmesi Kızgınlık Takip Sistemlerinin yaygınlaşmasına, farklı alet ve yazılımların geliştirilmesine de yardımcı olacaktır.
Ben, hayvancılığımızın gelişmesine katkı yapacağını düşündüğüm her çalışmayı desteklemeye devam edeceğim. Darısı yetkili sorumlularımızın başına.