Dört mevsimi aynı anda yaşadığımız bir ülkemiz var; mümbit topraklarımız, ovalarımız, yaylalarımız, otlaklarımız, meralarımız var; dinamik genç bir nüfusumuz var; var ama ya ürettiğimizi yetiremiyoruz ya da gıdaya para yetiştiremiyoruz.
Peki, bu iki temel sorunu nasıl halledeceğiz?
Zamanı, enerjiyi, emeği, makineyi, toprağı, tohumu, parayı verimli kullanarak. Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Örneğin tarım ve hayvancılıkta dışarıya bağımlı olduğumuz yem, ilaç ve enerji gibi temel girdilerin etkileri değişmese bile, verimi arttırarak üretimi arttırabilir, böylece maliyetleri aşağıya çekebiliriz.
Verimlilik rakamlarımızı görünce hak vereceksiniz.
Sütte verimlilik
TÜİK verilerine göre büyükbaş hayvan sayımız, 2015 yılı sonu itibarıyla 14.127.837 baş. Bunun 13.994.071 başı sığır, 133.766 başı manda. Buna karşılık sağılan sığır sayısı 5.535.773, sağılan manda sayısı 62.999 baş.
Toplam küçükbaş hayvan sayımız ise 41.924.100 baş. Bunun 31.507.934 başı koyun, 10.416.166 başı keçi. Buna karşılık sağılan koyun sayısı 15.362.927, sağılan keçi sayısı 4.578.494 baş.
Toplam 25.540.193 baş hayvandan, toplam 18.654.682 ton süt elde etmişiz. Bunun 16.933.520 tonu sığırlardan, 62.751 tonu mandalardan, 1.177.228 tonu koyunlardan, 481.174 tonu keçilerden elde edilmiş.
Sağılan hayvan başına yıllık ortalama süt üretim miktarları ise şu şekilde: Sığır 3.059 kg, manda 996 kg, koyun 77 kg, keçi 105 kg.
Daha fazla rakama boğmamak için bu bölümü sığırlardan elde ettiğimiz günlük verimi yazarak bitireyim (300 gün üzerinden): Ortalama 10 kg.
İşte sorun da çözüm de burada…
Bizim sığırlarımızın günlük ortalama verimi 10 kg iken, AB 27 ortalaması 25 kg.
Demem o ki…
Verim AB, hele ABD seviyesine çıkarılabilirse mevcut sağmal sığır sayımızla, bırakın 80 milyonu 200 milyonun süt ihtiyacını karşılayabiliriz.
Daha da güzeli, sütün maliyetini hem yurt içindeki tüketicinin rahatlıkla alabileceği hem yurt dışında rekabet edilebilecek seviyeye çekebiliriz hem de çiftçi, süt ucuzlamasına rağmen daha fazla para kazanır.
Peki, süt ve et üretiminde verimlilik nasıl artar?
Hastalıklar önlenerek, verimli ırklar geliştirilerek, uygun bölgelerde, uygun cinsler, uygun ortamlarda beslenerek, beslenmelerine ve bakımlarına özen gösterilerek, hayvan refahı şartları yerine getirilerek.
Hayvanları birer süt ve et makinesi olarak görerek değil, zorlayarak değil, doğadan mahrum bırakarak değil, onların da hakları olduğunu bilerek ve bunlara saygı göstererek.
Çok mu zor?
Bitkisel verimlilik
2015 yılı itibarıyla Türkiye’nin tarım alanı 23.95 milyon hektar. Bunun yüzde 66’sında tarla bitkileri, yüzde 3,4’ünde sebze, yüzde 13,7’sinde meyve tarımı yapılmış. Kalanı ise nadasa bırakılmış.
Bitkisel üretimdeki örneğimiz, hem temel gıda hem de temel tarımsal üretim maddemiz olarak buğday. 23,95 milyon hektar tarım alanımızın yaklaşık 8 milyon hektarına buğday ekiyoruz.
TZOB verilerine göre Türkiye, dünyada, buğday ekim alanında 9’uncu, üretim miktarında 10’uncu, verimde ise 61. sırada ve bırakın gelişmiş ülkeleri, verimde dünya ortalamasının da altında.
Yoruma gerek yoksa da ben yine diyeceğimi kısaca diyeyim:
Tarımda öncelik tohum ve fidanda. Toprak ve sulama sonraki öncelikler. Kaliteli tohumun uygun tarım alanlarına ekilmesi, uygun şekilde sulanması, bakımının yapılması gerekiyor.
Elbette bitkinin genetiğiyle insan sağlığına zarar verecek şekilde oynanmamalı, toprak ve ürün kimyasallarla yorulmamalı.
Hiç mi bir şey yapılmıyor
Yapılıyor elbette. Örneğin sağılan sığır başına yıllık ortalama süt üretim miktarı 2003’te 1.888 kg iken 2015’te 3.059 kg’a çıkmış. Aynı tarihler itibarıyla koyun sütünde 62 kg’dan 77 kg’a, keçi sütünde 89 kg’dan 105 kg’a artış var. İnek sütünde düzenli bir artış varken, keçi ve koyun sütündeki verim 2003’ten sonra aynı kalmış.
Yapılıyor demekle birlikte yapılanın niteliğini sorgulamadan geçmeyeceğim. Örneğin inek sütündeki artış kendi ıslah çalışmalarımızdan mı kaynaklanıyor yoksa sayısının kaç yüz bin olduğunu bilmediğimiz canlı hayvan ithalatından mı? Nitekim, ne kadarının sağmal olduğunu bilmemekle birlikte, 400 bin civarında canlı hayvan ithalatı yapılacağı açıklaması şüphelerimi güçlendirdi.
Şüphelerimi canlı tutan diğer davranışlar ise sonucunu bir türlü göremediğimiz açıklamalar. Örnek vereceğim açıklamayı yapan Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Halil Tokoğlu. Ekim 2011’den itibaren basında yer alan haberin üst başlığı şöyle:
“Holştayndan daha çok süt veren Türk sığırı ürettik.”
Alt başlıkta ise “Süper sığır ette angusa, sütte holştayna rakip olacak.” yazıyor.
Haberin ilk paragrafında, “7 yıllık çalışmayla süper Türk sığırı geni bulundu. Yeni genle et üretimi 170 kilodan 300 kiloya çıkarken, yıllık süt üretimi de 6 tondan 12 tona yükseldi. Spermanın her dozu 2 bin liradan satışa çıktı.”
Ben bu söylenenlerin neresini düzelteyim!..
Örneğin 2010’da sağılan sığır başına yıllık süt verimi 2.847 kg iken haberde 6.000 kg deniyor. 2015’te bile hâlâ haberdeki rakamın yarısındayız.
Bununla da yetinmemiş, ABD’yi bile geride bırakmış çünkü verimin 12.000 kg’a çıktığını açıklamış. 2.847 kg nerede, 12.000 kg nerede!..
Haber şöyle bitiyor: “2 milyon ton sperma hazırlayan birlik, her bir dozu 2 bin liradan satmaya başladı.”
Dikkat!… Spermaların satışına başlanmasının üzerinden 4,5 yıl geçti. Sonuç ne? Söylenenlerden hareketle katlanarak artması gereken süt üretimimiz yerinde sayıyor ve hâlâ damızlık ithal etmeye devam ediyoruz.
Bu minvalde haberler bundan ibaret de değil maalesef…
Buğday ile ilgili haber ise Ağustos 2015 tarihli. Haberden aynen aktarıyorum: “Tarım Kredi şirketi TAREKS’in tescil ettirdiği ekmeklik buğday çeşidi Glosa, çiftçinin yeni gözdesi olacak. Tarım Kredi Genel Müdürü İrfan Güvendi, şunları söyledi: (…) Sert kış koşulları ve aşırı yağışlara rağmen Glosa’yla dekar başına Konya’da 700, Çorum’da 600 kilogram verim alınırken, verimde en yakın çeşitler ortalama 400-500 kilogramda kaldı.”
Habere göre Glosa, Tarım Bakanlığının 2011-2013 yıllarında Trakya’da yaptığı resmi tescil denemelerinden de başarıyla çıkmış. Trakya’da verim, dekarda 890,7 kg’a çıkmış ve denemelerde 1041 kg’a ulaşılmış.
Güvendi şöyle devam ediyor: ” AR-GE çalışmalarıyla ülkemize kazandırdığımız Glosa aynı zamanda Romanya’da ekmeklik buğday üretim alanlarının yüzde 35’ini oluşturmakta. Glosa’ya bu yıl Trakya ve İç Anadolu’da yoğun talep oldu ve ihtiyacın, ancak bir kısmı karşılanabildi. Önümüzdeki yıl çiftçilerin ihtiyacının tamamının karşılanması yönünde üretim programı planlayarak, çalışmalarımıza hız verdik.”
Bizim, AR-GE çalıştırmalarıyla ülkemize kazandırdığımız Glosa’nın, bizde ekilmeye başlanmadan nasıl olup da Romanya’da ekmeklik buğday üretim alanlarının yüzde 35’ini oluşturduğunu henüz çözememiş olsam da “inşallah” diyorum.
Takip edeceğim.
Sayin ali osman bey
Bu elestirisel bakışta son derece haklısınız ben TİGEM emeklisi veteriner teknikeri olarak sektörde 32 yılın içindeyim ve özellikle hayvancılıkla ilgili birçok projem olmasına rağmen bu projelerimi kime sunacağım ve nasıl hayata geçireceğim bu türden olumsuzluklar beni yıldır di bazen diyorumki keşke yabancı olsaydım ve yurtdışından bu projelerle ülkeye gelip Sunsaydim inandirici olur ve projeleri hayata geçirirdim sektöre baktığınızda Paydaşlar hep kısa vadeli ve kazanç ağırlıklı çalışma içinde ve kalburla şu taşıma uğraşında bir yatırım yapılmadan altyapının yapılması gerektiğini kimse ya görmüyor yada kuşa sürede para kazanmaya çağı için kimse bu tür konulara deginmiyir
Tamamıyla katılıyorum Abdil Bey. Kafalar bir türlü değişmiyor maalesef.