26 Ekim Çarşamba günü, Ankara’da, katılmayı çok istediğim önemli bir toplantı gerçekleştirildi: Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliğinin (SETBİR), AB destekli Sivil Toplum Diyalogu Programı kapsamında İspanya Valensiya Bölgesel Gıda Federasyonu (FEDACOVA) ile birlikte gerçekleştirdiği “Gıda Güvenliği, Etiket Okuma, Gıda Katkı Maddeleri” konulu tüketici eğitim semineri.
Diğer yönüyle tedarikçileri eğitmeye yönelik bir seminer. Bu yönüyle de çok önemli bir faaliyet çünkü ham madde ne kadar kaliteliyse nihai ürün de o kadar kaliteli olur.
Katılamadım ama yapılan haberleri okudum¹. Protokol konuşmasını ve konular hakkında tüketiciye yapılan alışık olduğumuz ikazları geçeceğim. Pişirme ve saklama konularındaki bilinçlendirme tavsiyelerini de. Önemsemediğim için değil, tüketiciler önemsemedikleri için.
Ben de seminere, tüketicilerin (vatandaşların) neler söyleyeceğini merak ettiğim için katılmak istemiştim zaten. Allah’tan eski iş ve şimdiki köşe arkadaşım Nazan Maraş, tam da bu konuyu kaleme almış².
Amaçları bakımından seminerin faydaları tartışılmaz fakat tüketicilerin sorun ve soruları çok başka. Tarladan sofraya, üretim ve ürün ne kadar kaliteli (sağlıklı) olursa olsun, tüketici kalite konusunda ikna edilmeden gıda sektörünün arzu edilen şekilde gelişmesi mümkün görünmüyor.
Nazan Hanım’ın gözlemlerine göre tüketiciler, devlet kurumlarına da sanayicilere de güvenmiyorlar.
Vatandaş, sanayinin ürettiklerine niçin güvenmiyor?
Gıda ile ilgili olarak, sanayiciler tarafından -belki de- en fazla gündeme getirilen konu “gıdada bilgi kirliliği” olarak ifade edilen “halkın yanlış yönlendirildiğine” dair iddialar.
Bu iddialar tamamıyla haklı olmadığı gibi tamamıyla haksız da değil.
Asıl önemli olan ise vatandaşın kime, niçin inandığı. Hem yapılan araştırmalar hem de seminere katılan vatandaşların soru, eleştiri ve görüşleri gösteriyor ki büyük çoğunluğu, sanayicinin “bilgi kirliliği” olarak adlandırdığı söylemleri “gerçek” olarak kabul ediyor.
Teşhis bu ve teşhise uygun tedavi uygulanmazsa hasta iyileşemez. Vatandaşın “gerçek” kabul ettikleri “yanlış” bile olsa, yanlış algıyı ortadan kaldırmak sanayicinin görevi.
Peki, neler yapılmalı?
Birincisi sanayici kendi iç denetimini yapabilmeli, aralarındaki çürük elmaların temizlenmesinde aktif rol almalı. Elbette bir jurnal kampanyasından bahsetmiyorum. En azından sivil toplum kuruluşları, kendi üyeleri bakımından birer iç denetim mekanizması kurmalı ve sağlıksız üretim yapan üyelerine karşı insaflı olmamalı. Bu mücadeleden de vatandaşın bilgisi olmalı.
İkincisi ise gerçek dışı eleştiri ve iddialarla yeterince, basit anlatımlarla ve ısrarla mücadele edilmeli.
Kastımı sıkça duyduğunuz örneklerle açıklayayım:
Sık sık televizyonlara çıkıp sanayicilere diyorlar ki: “Ürettikleriniz kansere sebep oluyor.” Bundan ağır itham olur mu?
Yine diyorlar ki: “UHT teknolojisi, üretim aşamasında sütün içindeki zararlı bakterilerle birlikte yararlı bakterileri de yok ediyor. Dolayısıyla UHT sütün besin değeri yok.”
Böylesine basit, anlaşılır ve etkili iddialara, bugüne kadar, vatandaşı ikna edici cevaplar verilebildiğini duyanınız var mı? Hâlbuki örneğin sütün içinde var olanlarla yok olanları tespit etmenin yöntemi aynı: Laboratuvar ölçümü. Halkın gözünün önünde alın raftan ürünleri, ölçümleri halkın gözünün önünde yapın; iddia sahipleri de uygulamanın bütün aşamalarında orada bulunsun; kim doğru söylüyor kim yalan çıksın ortaya. Daha basit, gerçekçi ve dürüst bir yöntem önerisi olan var mı?
Önemli iddialardan birisi de özellikle süt ve yoğurdun “Son kullanma tarihinin üzerinden aylar geçmesine rağmen bozulmadığı.” iddiasıdır ki teknolojinin süreye etkisini kabul etmekle birlikte, çok çabuk bozulduğu bilinen bir gıda ürününün, ambalajında yazılı süreden çok sonra bile, uygun olmayan ortamlarda dahi bozulmamasından vatandaş endişe duyuyor. Bu endişe de “Acaba katkı maddesi mi kullanılıyor?” şüphesine sebep oluyor.
Ha bir de “merdiven altı üretim” söylemi var. Ülkemizde merdiven altı gıda üretiminin yaygın olduğu ve sağlığımızı tehdit ettiği apaçık ortada. Bu kadar apaçık bir gerçek bile halkı merdiven altı üretimin tehlikeleri karşısında ikna etmeye yetmiyor. Vatandaşa sorduğumuzda diyor ki: “Büyük şirketler, küçük üreticileri yok etmek için bu konuyu sürekli gündemde tutuyorlar.”
Aslında sanayiciler -bir hayli de para harcayıp- bu konularda kamuoyu araştırmaları yaptırıyorlar. Dolayısıyla vatandaşın tepki, şüphe ve endişelerinin hangi noktalarda yoğunlaştığını biliyorlar. Biliyorlar fakat “Bilgi kirliliği var.” ve “Halk kandırılıyor.” demenin ötesine geçemiyorlar.
Böyle olunca da doğal olarak “vatandaş, sanayinin ürettiklerine güvenmiyor”.
Vatandaş, devletine niçin güvenmiyor?
Gıda güvenliği ve güvenirliğini sağlamak devletin asli görevleri arasında. Vatandaş devletin ilgili görevli ve sorumlularının bu görevlerini yapamadığını hatta yapmadığını düşünüyor.
Çıkın sokağa sadece üç soru sorun:
- Kapalı alanlarda sadece yemle beslenen tavuklar size göre sağlıklı mı?
- Ev yoğurdunu mu sanayi yoğurdunu mu tercih edersiniz?
- Yediğiniz meyve ve sebzelerde ilaç artığı ve hormon olduğuna inanıyor musunuz?
Özellikle şehirlerde bu soruların cevabı, sırasıyla ve çok yüksek oranda “hayır, ev yoğurdu (sokak sütü dâhil) ve evet” olacaktır.
Oysa Sağlık Bakanlığı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tersini söylüyor fakat vatandaş onların söylediklerine inanmıyor. Hatta siyaseten fanatik bir şekilde desteklediklerine bile konu gıda olunca güvenmiyor. Gıdanın, çiftlik ve tarladan başlayarak yeterince denetlendiğine inanmıyor.
Örneğin herhangi bir yabancı ülke sebze veya meyvede ilaç kalıntısı ve hormon varlığı iddiasıyla ürünlerimizi geri çevirdiğinde o ülkelere kızanlar dahi, sıra kendi tüketimlerine gelince ürünlerin yeterince denetlenmediğini düşünüyorlar.
Devlet yeteri kadar denetim yapmıyor mu? Denetleme rakamlarına bakarsanız, yapıyor. Alo 174 Gıda Hattı’na yapılan şikâyetlerle ilgili bir bilgilendirme toplantısına katılmış ve çok etkilenmiştim. Bütün bunlara rağmen şikâyetler niçin gün geçtikçe artıyor ve vatandaş devletine niçin güvenmiyor?
Sorun cezalarda…
Öyle üreticiler var ki her denetlemede ürettikleri sakıncalı çıktığı halde üretmeye ve satmaya rahatlıkla devam edebiliyorlar.
Böyle bir durumda vatandaş, devletine güvenmemekte haksız mı?
¹https://www.yasamicingida.com/gidada-bilgi-kirliligi-ile-mucadeleye-duzenleme-talebi/
http://www.setbir.org.tr/duyurular/26-ekim-2016-gida-guvenligi-projesi-tuketici-egitim-semineri-gereklestirildi
²https://www.yasamicingida.com/gida-guvenliginde-geldigimiz-nokta-biz-hocaya-bilgi-verir-duzeye-geldik/