28 Kasım 2016 tarihli makalemde¹, hayvancılığımızın içine düştüğü kötü gidişatı konu etmiş ve inanılmaz miktardaki yavru kayıplarının sebep ve sonuçlarını örnekleriyle anlatmıştım. Bitkisel üretimdeki kayıplar da hayvancılıktaki yavru kayıpları kadar önemli.
Özellikle tahıldaki kayıplar, tahıl ürünlerinin temel gıda olarak insan ve hayvan beslenmesindeki vazgeçilmez yerleri sebebiyle ayrıca önemli.
Rakamlara geçmeden önce, TÜİK’in konumuzla ilgili verileri hangi başlıklar altında oluşturduğuna bakalım ki kavram kargaşası olmasın:
Ürünün hasat edilmesi sırasında ve hasat edilen ürün çiftlik avlusuna getirilinceye kadar meydana gelen kayıplara “üretim kayıpları” denilmiş.
“Kayıp” ise ürünün çiftlik avlusuna getirilmesinden sonraki süreçte taşınması, işlenmesi ve depolanması sırasında meydana gelen kayıpları ifade ediyor. Ben yazımda, “kayıp” kelimesi daha çok toplam kaybı ifade eden bir kelime olarak algılandığı için, onun yerine, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin (TZOB) de tercih ettiği, “kullanım kaybı” ifadesini kullanacağım.
Bu makalede vereceğim rakamları TZOB’un konu ile ilgili çalışmasından aldım. Çalışmada, TÜİK’in rakamları kullanılarak yapılmış hesaplamaların ötesine geçilerek, uyarılara, kayıpların sebeplerine ve çözüm önerilerine de derli toplu bir şekilde yer verilmiş. Bu sebeple çalışmanın, bilhassa “sebepler-öneriler” kısmının belli aralıklarla gündeme getirilmesinde fayda var. Hatta “Kamu Spotu” olarak sık sık gündeme getirilmeli ki kayıplarımızı en aza indirebilelim.
Bir yıllık kaybın bedeli
Çalışmanın kamuoyuna açıklandığı Ağustos 2016 başında, toplam tahıl rekoltesinin yaklaşık 34 milyon 850 bin ton olarak gerçekleşeceği hesaplanmış. Gerçekleşen miktar ise 35 milyon 281 bin ton. Arada yüzde 1,2 kadar fark olmakla birlikte açıklamadaki rakamları değiştirmeyeceğim çünkü zaten kayıp oranları da yaklaşık olarak hesaplanıyor.
Tahmini rekolte üzerinden, yaklaşık 1,7 milyon tonu üretimde, 1 milyon tonu kullanımda olmak üzere 2,7 milyon ton tahılı kaybedeceğimiz hesaplanmış.
Diğer bir söyleyişle hasat, taşıma, işleme ve depolama aşamalarında yüzde 5,05’i üretimde, yüzde 2,75’i kullanımda olmak üzere ürettiğimizin yüzde 7,80’ini kaybediyoruz.
Toplam kayıp miktarı üzerinden para olarak kaybımız yaklaşık 2,2 milyar lira².
Açıklamada ilginç karşılaştırmalar da yapılmış:
Kaybettiğimiz toplam buğday miktarı yaklaşık 1,7 milyon ton. Bu miktar, -neredeyse- Belçika’nın ürettiği toplam buğday miktarına eşit; Yunanistan, Avusturya, Şili ve Hollanda’nın her birinin ürettiğinden çok daha fazla.
Elbette sıfır kayıp mümkün değil ancak açıklamada, buğday ve arpa hasadı sırasındaki kaybın yüzde 3’ü geçmemesi gerektiği de yazılı. Oysa biz ürettiğimiz buğdayın yüzde 5,5’ini, arpanın yüzde 6’sını hasatta kaybediyoruz. Sadece buğday ve arpadaki kaybımızı normal sınır olan yüzde 3’e çekebilsek, 700 milyon liralık kaybın önüne geçmiş olacağız.
Uyarılar
Açıklamadaki en önemli uyarı, tarım alanlarımızın sınırına gelindiği uyarısı. Gerçekten de yaklaşık 20 milyon hektar kalan tahıl ve diğer bitkisel üretim alanlarımızı arttırmamız mümkün değil.
[15 yılda, toplam tahıl ve diğer bitkisel üretim alanlarımızın 3 milyon hektarını (yüzde 13’ünü) geri döndürülemez şekilde tarım dışına çıkarmış, çoğunu betona teslim etmiş bir ülke olarak, kalanını muhafaza etmeyi başarabiliriz inşallah!]
Tarım alanlarımızı arttırmamız mümkün olmadığına göre, “Verimlilik artışı sağlamadan, yakın gelecekte, bırakın ihracatı, kendi ihtiyacımızı bile karşılayamayız.” demek kehanet olmaz. Nitekim birçok stratejik üründe tehlike çanları çalmaya başladı bile. Yem bitkileri söz konusu olduğunda ise çoktan dışa bağımlı hale gelmiş bulunuyoruz. Buna bağlı olarak artık ihtiyacımız olan eti bile üretemez noktaya geldik.
Konuya bu tarafından bakınca, ürettikten sonra kaybetmemek daha da önemli hale geliyor.
Öneriler
Bütün bunları okuduktan sonra insanın aklına şu soru takılıyor:
Ürettiğimiz tahılın 2,7 milyon tonunu, hadi “Yarısı her şartta kaybedilir.” diyelim, 1,35 milyon tonunu kullanmadan kaybetmeyi nasıl beceriyoruz?
TZOB’un raporunda bu sorunun cevapları da var. Okuyunca yine kahroldum. “Bunları yapmadığımız için mi?” dedim.
TZOB diyor ki:
- Tohum ekim aşamasında arazi iyi tesviye (düzleme) edilmeli.
- Biçerdöverlerin ayar ve bakımları çok iyi yapılmalı. Hassas ayarları ürünün cinsi, durumu dikkate alınarak tekniğine göre yapılmalı.
- Biçerdöverlerin ilerleme hızı, biçerdöverin özelliğine, arazinin yapısına, ürünün cinsine göre belirlenmeli.
- Sadece operatör belgeleri olan sürücülere hasat yaptırılmalı.
- Ürün sahibi hasat sırasında tarlasında bulunarak dane kayıplarını kontrol etmeli, sürücüyü uyarmalı, uyarıya uymayan operatörü en yakın Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı birimlerine bildirmeli.
- Hasat olgunluğuna gelmemiş ürünler kesinlikle hasat edilmemeli.
- Hasat sırasında nem dikkate alınmalı, çiğ kalkmadan hasada başlanmamalı ve çiğ düşmeden hasada son verilmeli.
İçlerinde “ulaşılamayacak, gerçekleştirilemeyecek” olanı var mı? Yok. Bu önlemleri almak için ayrıca bir masraf, fazladan bir emek gerekiyor mu? Hayır, hepsi de işin mütemmim cüzü zaten. Üstelik basit, sıradan…
Yine aynı noktaya geldik:
Kayıplarımızın sebebi yine bilgisizlik, yine ilgisizlik, yine vurdumduymazlık.
Bu anlattıklarım doğrudan kayıplar. Dolaylı kayıplarımız da var: Su var, yakıt var, enerji var, taşıtların-alet edevatın yıpranması var, emek var…
Sözün özü:
Kayıp ettikçe kaybediyoruz!..
¹https://www.yasamicingida.com/hayvanciligimizin-bedeli-yuksek-sorunu-yavru-kayiplari/
²TZOB’un hesaplamalarında TMO’nun ürün satış fiyatları baz alınmıştır.