Evet, ne yiyip içtiğimizi bilmek istiyoruz.
Bunun tek bir yolu var: Alışveriş esnasında, alacağımız ürünlerin özelliklerini türünden miktarına, fiyatından kullanım süresine ve muhafaza şartlarına, üreticisinden nerede üretildiğine, katkılarından bileşenlerine, besin değerlerinden sağlık beyanlarına kadar bilmemiz gerekiyor.
Özellikle çocuk, hamile kadınlar ve belirli maddelere duyarlı kişiler için “bilme” konusu çok daha önemli.
Peki, bütün bu bilgilere nasıl ulaşabiliriz?
Sorunun çok basit bir cevabı var:
Etiketler sayesinde.
Etiket, ürünün kimliğidir
Etiket hayatımıza girdiğinden beri tüketicilere, “Etiketlerde hangi bilgilerin yer almasını istersiniz?” sorusu sorulur. Soru da muhatapları da doğrudur.
Gelgelelim cevapları alt alta yazdığımızda, uzun bir liste ile karşılaşırız. Bunlara ek olarak kamu otoritesinin, çeşitli sebeplerle etiketlerde bulunmasını istediği hususlar da vardır. Hatta zaman zaman, ürününü diğer benzer ürünlerden ayırmak isteyen üreticilerin talepleri de olur.
İşte bu yüzden “Etiket, ürünün kimliğidir.” denir.
Ürünün kimliği olarak etiketin gıdayı “tam olarak” tanımlaması gerekir fakat “tam olarak” ifadesi herkes için ayrı anlama geldiğinden, liste uzayıp gider. O kadar ki bu isteklerin etiketlere sığdırılması mümkün değildir. Buna rağmen etiketlerin üzerinde çokça bilginin yer aldığı, bu yüzden sıklıkla okuma zorluğu yaşadığımız malumunuzdur. Hele söz konusu küçük ambalajlarsa, harf boyutları çok küçük tutulmak zorunda kalındığından, çoğu zaman etiketlerde yazılı olanları okumak mümkün olmaz.
Bu sebeple de gıda ürünlerinde “etiket” tartışması, güncelliğinden ve sertliğinden hiçbir şey kaybetmeden çok uzun yıllardır devam ediyor.
Müşteri daima haklıdır
Tüketicinin yani müşterinin, etikette bulunması gerekenler sorulduğundan uzun bir liste ile karşılık vermesi, “ne yediğini bilmek istemesinden” kaynaklanıyor. Sonuna kadar haklı bir istek.
Nitekim “Müşteri daima haklıdır.” sözü de bize ait. Yetinmemiş, ardına bir de “Müşteri velinimetimizdir.” sözünü eklemişiz.
Zaten ilgili kanunun adı da “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” ve ikincil-üçüncül mevzuat, bu Kanun’a dayanılarak hazırlanıyor.
Öyleyse etiketlerde yer alacak bilgiler konusunda “tüketicinin merkeze alınması” gerekiyor.
Sorunu nasıl hallederiz?
Tüketiciye sorduğumuzda, isteklerin çokluğundan kaynaklanan sorunlar yaşadığımızı yukarıda söylemiştim. “Tüketicinin merkeze alınması” ile ilgili önerim ilk bakışta, çelişki gibi görünse de bunu gerçekleştirme imkânına sahibiz.
“Teknoloji”, bize bu imkânı sunuyor.
Genel adı “Barkod” olan elektronik okuma uygulamasının geliştirilmesi ile ürün hakkında etiketlere sığmayacak kadar çok bilginin tüketicilere ulaştırılması mümkün.
Zaten geliştiriliyor da… Özel bir matriks barkod (iki boyutlu barkod) olan “QR barkod” bunlardan biri.
Barkodlardaki bilgilere, mobil telefonlarla bile rahatça ulaşılabildiğini biliyoruz. Mobil telefonu olmayanlar için de satış yerlerinde, yeteri kadar barkod okuyucu kurulabilir.
Madem artık böyle bir kolaylığa sahibiz, herkes “Şunu mu yazalım, şu işareti mi koyalım, trafik ışıkları sistemi mi getirelim.” tartışmalarını bırakıp, buraya odaklanmalı.
Kamu otoritesinin, temsil ettiği halk adına bunu zaten yapması gerekiyor. Geriye üreticiler kalıyor ki onların da itiraz edeceğini sanmıyorum. Hatta öncü olmaları ve bunu ilan etmeleri gerekir.
Üreticiler, tüketicilerin üründe bulunmasını istediği bir hususa itiraz ederlerse o zaman o konuda bir noksanları olduğu anlamına gelir ki tüketicilerin, tercihleri ile böyle firmaları cezalandırmaları gerekir.
Yine de tüketicilerin endişelerini ve buna bağlı olarak öncelikli tercihlerini etkileyecek konular etiketlere yazılabilir: Ürünün GDO’lu olup olmadığı veya Helal Gıda Sertifikası bulunup bulunmadığı ya da ürüne NBŞ mi pancar şekeri mi katıldığı yahut üründe trans yağ bulunup bulunmadığı gibi.
Diğer bütün bilgiler detaylı olarak barkodlarda yer alır. İsteyen, istediği bilgiyi oradan bulur, bakar.
Bence bu kadar basit…