Madem verim artıyor, maliyetler niçin düşmüyor?

0
4984
Ali Osman Mola
Ali Osman Mola / [email protected]

Verim artışıyla birlikte maliyetin düşeceği, ekonomi bilimi bakımından “iki kere ikinin dört etmesi kadar” kesin bir doğru. Gelin görün ki Türkiye’deki gıda maliyetleri söz konusu olduğunda verim artışı maliyeti düşürmüyor yani iki kere iki, dört etmiyor.

Et ve süt maliyetleri üzerinden anlatayım:

TÜİK’in 2004 ile 2018 verilerini karşılaştırdığımda sağılan inek sayısının yüzde 63, ineklerde süt veriminin yüzde 27,5, toplam inek sütü üretiminin ise yüzde 108,5 arttığını gördüm.

Başlangıç olarak 2002 veya 2003’ü almadım çünkü ya hesaplama yöntemine bir şeyler olmuş ya da ineklerimiz verimlerini 2002’den 2004’e yüzde 45, 2002’den 2003’e yüzde 10,7, 2003’ten 2004’e yüzde 31,30 arttırmaya karar vermişler! Bitiş olarak 2018’i aldım çünkü henüz 2019’a ait sağılan inek sayısı ve süt verimi henüz açıklanmadı.

Her sektörde olduğu gibi tarımda da “verim” benim için öncelikli çünkü verim, maliyetleri, dolayısıyla enflasyonu düşüren en önemli maliyet kalemi ancak ülkemizde düşürmüyor.

Niye düşürmüyor?

Çünkü daha fazla verim almak için daha fazla besleme ve bakım masrafı gerekiyor. Örneğin yemin maliyet içindeki payı yüzde 60’a kadar çıkabiliyor. Bu masraflarda ise dışa bağımlıyız.

Malumunuz olduğu üzere, doğal yem kaynaklarımızı kullanarak hem beslenme maliyetini azaltabileceğimizi hem de doğal beslenmeyi arttırarak doğal, sağlıklı ve lezzetli et ve süt üretimimizi arttırabileceğimizi her fırsatta yazıyor, söylüyor, doğal yem kaynaklarımız olan mera/çayır/otlak/ yaylak alanlarımızın önemini bağıra bağıra anlatıyorum.

Aslında fazla söze gerek yok. Aşağıdaki birkaç rakam durumu o kadar net biçimde anlatıyor ki…

Önce beni dehşete düşüren şu vahim durumu dikkatlerinize sunuyorum:

1940’lı yıllarda 46.5 milyon hektar olan mera alanımız, 1950’li yıllarda 37.9 milyon hektara, 2009’da ise 14.6 milyon hektara gerilemiş. 2009’dan beri aynı rakam ilan edildiği için son durumun ne olduğunu kimse bilmiyor. Kesin olan şu ki mera alanlarımızın daha da azaldığına şüphe yok. Aynı kalmış olsa bile kalite ve verimin düştüğüne şüphe yok. Faydalanılabilir miktarın ne kadarından faydalandığımız ise ayrı bir muamma.

Nitekim Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Mehmet Daniş, Aralık 2017’de Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğinin (MÜSİAD)’ın düzenlediği “Hayvancılıkta Kalkınma, Türkiye İstişare Toplantısı”nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin 14,6 milyon hektar mera alanı olduğu bilgisini verdikten sonra şunları söylüyor:

“Meraya ayrı bir başlık açmak zorundayız. Meraların kullanımı üzerinde hâlâ ciddi sorunlarımızın olduğu ve bu sorunları aşmamız gerektiğini düşünüyoruz. Hayvancılık konusunda ilk konu başlığımızın mera olması gerektiğini düşünüyorum. (…) Orman varlığından daha fazla mera varlığı var ancak 100’ü bulmayan personelle, 20-30 milyon liralarla meraları yönetmeye çalışıyoruz.”

Bu cümleleri buraya, sorunun varlığının ve öneminin birinci ağızdan ifadesi ve itirafı olduğu için aldım. Biz söyleyince nedense araştırmaya bile gerek görmeden reddedenler var da!.. Elbette sonuna kadar katılıyorum fakat bu vesileyle yönetenlerimizin durum tespiti yapma noktasından öteye geçip bir türlü sorunu çözme aşamasına gelememelerine de yine isyan ediyorum.

Aşağıdaki verileri ve değerlendirmeleri ise BloombergHT Tarım Editörü İrfan Donat’ın 14 Kasım 2017 tarihli “Meralar torba yasa ile yeniden Meclis gündeminde!” başlıklı yazısından aldım:

“Bizdeki durumun aksine meralar birçok ülkenin tarım politikaları açısından stratejik öneme sahip. Hayvancılık politikalarında başarı sağlayan ve örnek model olarak gösterilen ülkelerin ortak özelliği, sahip çıktıkları meraların yönetimini de başarılı şekilde yapabilmeleri. AÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Cengiz Sancak’ın daha önce paylaştığı verilerden yola çıkarsak örneğin İrlanda’da hayvanların tükettiği yemlerin yüzde 97’si, İngiltere’de yüzde 83’ü, Fransa’da yüzde 71’i, Hollanda’da ise yüzde 54’ü meralardan karşılanıyor. ABD’de hayvanların tükettiği kaba yemin meralardan karşılanma oranı yaklaşık yüzde 40 seviyelerinde. Görüldüğü üzere bazı ülkeler yem tarafında neredeyse sıfır maliyete, bazıları ise yüzde 50 düşük maliyete üretim yapabiliyor.”

1 Haziran Dünya Süt Günü kutlu olsun.

Bu şartlarda nasıl “kutlu” olabilecekse!..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz