Kendi kendine yeterli ülke miyiz?

0
2831
Ali Osman Mola
Ali Osman Mola / [email protected]

Türkiye, gıda üretiminde kendi kendine yeterli bir ülke midir?

Bu meşhur soru, onlarca yıldır sorula gelmiştir fakat güncelliğini ve önemini hiçbir zaman yitirmemiştir. Gıdadan söz açılmaya görsün; basının, sosyal medyanın, dost sohbetlerinin vazgeçilmez tartışmasıdır ve tartışma ancak birinin çıkıp, “Eskiden dünyanın kendi kendine yeterli birkaç ülkesinden biriydik, şimdi öyle mi!..” demesiyle sona erer.

Peki, “Kendi kendine yeterliliğin ölçüsü nedir?”

TÜİK, ürün denge tablolarını hazırlarken kullandığı ölçüyü şöyle açıklamış: Bir piyasa döneminde, yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi.

Son veriler

Veri kaynağımız TÜİK ve değerlendirmemizi 2013-2014 verileri üzerinden yapacağız (2014-2015 verileri, Nisan 2016’da yayımlanacak). Yeterlilik oranları (%):

  • Buğdayda 101,8, arpada 100,8, mısırda 86,1, yulafta ve çavdarda 99,3.
  • Nohutta 96,6, kırmızı mercimekte 90,3, yeşil mercimekte 42,7, pirinçte 80,1, kuru fasulyede 78,5.
  • Patateste 101,2, taze soğanda 141,5, kuru soğanda 113,3, kuru sarımsakta 96,6, domateste 112,3, hıyarda 108,8, biberde 108,4, havuçta 108,2, kabakta (sakız) 103,8, pırasada 102,3, karpuzda 100,1, kavunda 100,3.
  • Şeker pancarında 100.
  • Toplam şeker üretiminde 109,2.
  • İncirde 1524,2, greyfurtta 490,9, kayısıda 360,2, limonda 272,8, mandalinada 225,5, narda 165,6, elmada 130,2, üzümde 130,1, portakalda 121,6, muzda 49,9.
  • Fındıkta 586, Antep fıstığında 106,6, bademde 91,3, cevizde 92,7.
  • Çayda 99,8.
  • Ayçiçeğinde 59,1, soyada 9,9, kolzada 27,7, pamukta 99,9.

Diğer ürün gruplarındaki üretimimiz:

  • Kırmızı et 1.008.272 ton.
  • Kanatlı eti 1.894.669 ton.
  • Yumurta 17.145.000.000 adet.
  • Bal 103.525 ton.

Bunlar listeden seçtiğim ve geneli temsil ettiğini düşündüğüm ürünler. Et, yumurta ve balda yeterlilik dereceleri yayımlanmamış.

Yeterlilik ölçüsü yeterli mi?

Yukarıdaki liste incelendiğinde ve “yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi” ölçü alındığında, mutat eleştirilere cevap olması bakımından, Türkiye’nin kendi kendine yeterli bir ülke olduğunu söyleyenler olacaktır.

Ben konuyu farklı ölçüler üzerinden de değerlendireceğim:

Her ne kadar, yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi, o ülkenin kendi kendine yeterli olup olmadığının ölçüsü ise de talebi belirleyen en önemli unsurun fiyatlar olduğunu biliyoruz. Bu da örneğin “Etin fiyatı ucuz olsaydı, daha fazla talep olur muydu?” sorusunu sorduruyor ki cevap, “evet”tir. Dolayısıyla “Tüketildiği kadarı yeterlidir.” demek mümkün değil.

Diğer yandan -sık sık yapıldığı gibi- gıda üretiminde yeterliliğin “gelişmiş ülkelerdeki kişi başına tüketim” üzerinden değerlendirilmesi de sağlıklı değil çünkü bu defa da aşırı tüketim ile israfı değerlendirme dışında tutmuş oluruz.

Ayrıca girdi bağımlılığı dikkate alınmadan, sadece nihai üretimdeki yeterliliğe bakılarak “kendi kendine yeterli ülke” sonucuna varılmamalı.

Ürünler üzerinden değerlendirme

“Yeterlilik” konusundaki düşüncelerimi, bir de genele teşmil edilebilecek üç ürün üzerinden ifade etmek istiyorum:

Yağlı tohumlar, yemler ve canlı hayvanlar.

Bu üç üründen ilk ikisi, insan ve hayvan beslenmesinde, doğrudan veya dolaylı olarak vazgeçilmez bir öneme sahip.  Canlı hayvanlar ise temel besinlerimizden olan et, süt ve yumurtanın kaynakları.

Ürün listemize baktığımızda, yağlı tohumlarda, bilhassa yüksek tüketim oranına sahip ayçiçeğindeki yetersizlik hemen göze çarpıyor. Ayçiçeğinde net ithalatçıyız.

Yem bitkileri üretiminin, mısır hariç, yeterli olduğunu görüyoruz. Aslında mısır, yüzde 86,1 yeterlilik oranıyla üretimi yüksek ürünler arasında. Buna rağmen yemde de dışarıya bağımlıyız ve fiyatlar yüksek.

Bana göre yerli yem bitkilerindeki sorun, üretim miktarından çok, ürünün kalitesinde yani besin değerlerinin düşük olmasında…

Besin değerleri ile ilgili sorunun, temel besin gruplarındaki ürünlerin büyük çoğunluğu için geçerli olduğunu düşünüyorum.

Yeterlilik verisi ilan edilmemekle birlikte, et ve süt üretiminin yeterli olduğu görülüyor. Girdi bağımlılığı açısından bakıldığında ise hayvan sayıları ile et ve süt üretimindeki hızlı artışın, ithalatın kesilmesinin ardından durduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla hayvancılıktaki yeterliliği de sorgulamamız gerekiyor.

Kendi kendine yeten ülke miydik?

Yeterlilik konusunda, geçmişle günümüzü kıyaslamak doğru değil çünkü kıyas, sonuca etki eden şartların benzer olması durumunda bir anlam ifade eder.

Yine de madem böyle bir efsane var, bugüne benzemese bile, o günün şartlarını hatırlayarak bir karşılaştırma yapalım:

Elli, kırk, otuz yıl önce nüfusumuz çok daha azdı.

Bu nüfusun çok büyük kısmı (önceleri yüzde 80’i) kırsalda yaşıyor ve çiftçilikle uğraşıyordu. Başka bir söyleyişle kendi ihtiyacını kendisi üretiyordu. İlçe hatta birçok şehirde bile halk, geçimlik hayvancılık ve bağ-bahçe işleri ile meşgul olurdu.

Sonra peyderpey kırsaldan kente plansız göç başladı. Dolayısıyla üretenlerin sayısı azalırken, tüketenlerin sayısı çoğaldı. İhtiyaçlar çeşitlendi ve arttı. Yetenler yetmez oldu.

Göçler sonucunda, mera-otlak hayvancılığının yerini “dam hayvancılığı” almaya başladı. Doğal olarak suni yemle besleme ve maliyetler arttı.

Aile işletmeleri gün geçtikçe azaldı, azalmaya da devam ediyor.

Benzer olmayan şartlarla ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün…

Peki, eskiden kendi kendine yeterli ülke miydik?

Hem evet hem hayır!..

Evet, bazı dönemlerde öyleydik.

Hayır, bazı dönemlerde ilkokullarda çocuklarımızı Amerikan yardımı süt ve margarin ile besledik.

Zaman, dünü dünde bırakıp geleceğe bakma; içinde bulunduğumuz durumu iyi anlayıp, gelecekle ilgili doğru planlar yapma zamanı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz