Siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarımız malum… Gündemi takip edebilmek bile başlı başına maharet gerektiriyor. Ortalık toz duman…
Bütün bu toz duman arasında, 24 Kasım’da Resmi Gazete’de bir Bakanlar Kurulu kararı yayımlandı: İthal edilecek besilik sığır miktarı 400 bin baştan 500 bin başa çıkarıldı. Böylece ithal edilecek hayvan sayısı, kararı daha önce alınan 150 bin baş damızlık sığır ve 20 bin küçükbaş ile birlikte 670 bine çıkarılmış oldu.
Hayvancılığımızın kötüye gidiyor olmasının birçok sebebi var. Bir genelleme yapacak olursam, temel sebebin ”Verimsizlik” olduğunu söyleyebilirim.
Otlak ve meralarımızı verimli kullanmıyoruz, tarım alanlarımızı verimli kullanmıyoruz, ithal girdileri verimli kullanmıyoruz, kalifiye insan gücümüzü (veteriner hekim, ziraat mühendisi) verimli kullanmıyoruz, hayvan varlığımızı verimli kullanmıyoruz vs.
Diğerleri gibi “hayvan varlığımızın verimli kullanılmamasını” da birçok açıdan irdeleyebiliriz.
Hayvancılıkta asıl kazanç: Yavru
Bir ülkenin hayvan varlığını arttırabilmesinin iki yolu var: İthalat veya yavru sayısının arttırılması.
Yavru sayısının arttırılması aslında “millileşmenin” de en temel, en kolay, en ucuz yolu.
Yavru sayısının arttırılması, hem çiftçi hem de ülke için -bence- sürdürülebilirliğin en önemli şartı. Kârlılığın arttırılması için de olmazsa olmazların ilk sırasında. Dolayısıyla “Hayvancılığın bereketi yavrudur.” desem abartmış olmam.
Veriler de böyle söylüyor:
Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Sinan Sağlam, “Türkiye’de buzağı kayıpları oldukça yüksek. Elde edilen ya da ıslah edilen buzağıların yüzde 33’ü ölüyor.” diyor.
Diğer bir araştırma, bir süt işletmesindeki yüzde 20’lik buzağı kaybının, kârda yüzde 40’a yakın azalmaya sebep olduğunu gösteriyor.
Koyun süt işletmelerindeki kuzu kaybının etkisi çok daha yüksek.
Bütün bu bilgiler ışığında, yavru kaybının ister genel ekonomiye ister işletmelere etkisini hesaplayalım, özellikle uzun vadeli düşündüğümüzde devasa kayıplarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Ekonomik kayıplara, insanımızı, özellikle çocuklarımızı yeterince besleyememenin sebep olduğu sağlık sorunlarını da eklemeyi unutmayalım.
Oysa sadece yavru kayıplarını gelişmiş ülkelerdeki kayıplara yaklaştırarak (yüzde 5-7) bile daha ucuza, daha fazla ve daha sağlıklı hayvan yetiştirmek, kırmızı et ihtiyacında dışa bağımlılıktan kurtulmak mümkün.
Türkiye’deki durum
Sığırlar, yılda ortalama 1 yavru doğuruyor. Türkiye’de bu süre daha uzun.
Bazı cinslerinde 2’ye çıkıyorsa da keçiler de yılda 1 kez doğum yapıyor.
Koyunlarda yıllık ortalama yavru sayısı -ikiz doğum oranı bir hayli yüksek olduğu için- 2,5.
Uzun hesaplamalarla sizi sıkmayacağım. Yine de doğum ortalamasına dayanarak basit bir “koyun” hesabı yapalım (Koyunu, ülkemiz coğrafyasının küçükbaş yetiştiriciliğine daha uygun olması sebebiyle de tercih ettim):
Diyelim ki 100 baş koyunumuz var. Yılda 2 defa yavruladıklarında -ikiz doğumlarla birlikte- 250 kuzumuz olur. Hadi beklenmeyen başka sebepleri de dikkate alarak “200 kuzu” diyelim. Hayvan varlığımız 300”e yükselir. Kuzuların yarısının dişi olacağından hareketle, gelecek yıllardaki gelişimi de hesaplayabiliriz. Elbette yaşı veya süt veriminin düşmesi sebebiyle kesime gönderilen dişileri de hesaba katacağız.
Aynı yöntemi, toplam koyun varlığımıza uyguladığımızda aynı sonucu elde etmemiz gerekir mi? Evet. Elde edebiliyor muyuz? Hayır.
Öyleyse hayvan varlığımızdan yeterince yavru elde edemiyoruz; doğum öncesi ve sonrasında çok yüksek sayıda yavruyu kaybediyoruz.
Canlı hayvan sayısı (baş)
Kaynak: TÜİK
Sağılan hayvan sayısı (baş)
Kaynak: Hayvancılık Genel Müdürlüğü Nisan 2016 Raporu
Kesilen hayvan sayısı (baş)
Kaynak: Hayvancılık Genel Müdürlüğü Nisan 2016 Raporu
Yavru kaybının sebepleri
Yavru kayıplarını önlemek çok mu zor? Elbette hem maddi hem de bilimsel mücadele gerekiyor ancak kaybın öyle basit sebepleri ve kolay çözüm yolları var ki okuduğunuzda siz de hayretler içinde kalacaksınız (Mersin Koyun-Keçi Birliği araştırma belgesinden alınmıştır):
Sorun: Ölü/sakat doğumlar.
Nedenleri: Kan yakınlığı olan koç kullanılması. Vitamin-mineral eksikliği. Sürünün seleksiyona tabi tutulmaması.
Çözüm: Koç/damızlık koyun seçimi ve sürü seleksiyonu hakkında çiftçi toplantıları, bireysel ziyaretler, broşür dağıtılması.
Sorun: Erken dönem kayıpları.
Nedenleri: Hayvan hastalıkları.
Çözüm: Koruyucu hekimlik hakkında çiftçi toplantıları. Aşılama programı hakkında bilgilendirici broşür dağıtılması.
Sorun: Koruyucu hekimliğin yetersizliği nedeniyle hastalıklara bağlı kayıplar.
Nedenleri: Koruyucu hekimlik uygulamalarının zamanında yapılamaması. İşletme giderleri ve tedavi masraflarının yüksekliği. Üreticiler birliği eksikliği. Aşılamaya soğuk bakma, aşılanan hayvanlarda sütün azaldığı görüşünün hakim olması.
Çözüm: İşletme ziyaretleri. Çiftçi toplantıları. Tanıtıcı broşür ve el ilanı.
Sorun: Verim düşüklüğü.
Nedenleri: Yetersiz bakım ve beslenme. Bilgi eksikliği. Yetersiz mera. Destekleme tutarlarının azlığı. Kan yakınlığı.
Çözüm: İşletme ziyareti. Çiftçi toplantısı. Broşür dağıtımı. Koç ve teke katılım günleri düzenlemek.
Bunlara “ahır ve barınak koşulları”nın yetersizliğini, daha kapsamlı bir söyleyişle “hayvan refah ve konforunun sağlanamamasını” da eklemek gerekir.
Maddeleri okuyunca, insanda, sorunun büyüklüğüne rağmen çözümün yani yavru kayıplarını önlemenin hiç de zor olmadığı kanaati hakim oluyor.
Öyle ya son 13 yılda hayvancılığa 19,9 milyar liralık destek verilmişse ve hâlâ çiftçi toplantıları, broşür dağıtılması, kan yakınlığı, koruyucu hekimlik sorun olarak söylenebiliyorsa; üretici birliklerinin ne işe yaradığı yeterince sorgulanmıyorsa veya -varsa- birliklerin önlerindeki engeller kaldırılmıyorsa, anne beslenmesi ve sağlığının yavru sağlığını doğrudan etkilediği bilindiği halde bir türlü çözüm üretilemiyorsa binlerce rapor hazırlansa ne fayda…