Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ım!
Senin rızan için oruç tuttum.
Sana inandım.
Sana güvendim.
Senin rızkınla orucumu açtım.
Hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete.
Ey bağışlaması bol Rabbim!
Beni, ailemi, milletimi, devletimi ve inananları koru.
Rahmetini, yardımını esirgeme ülkemizden.
Bizlere yaşama sevinci ver.
Her türlü güçlüğe karşı dayanma gücü ver.
Senin her şeye gücün yeter.
Âmin.
Yaşı müsait olanlar hatırlar. İftar öncesinde, akşam ezanından hemen sonra, TRT ekranlarında, açan rengârenk ve türlü çiçeklerin görüntüleri eşliğinde, “davudi” bir sesle okunurdu. Sanki iftarın mütemmim cüzüydü. O kadar içimizi ısıtan, o kadar şiirsel, o kadar anlamlı bir duaydı ki 2005 yılında TRT yönetimi tarafından kaldırılınca derin bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Gerçek kaldırılma sebebini -her neyse- bir türlü öğrenemedim.
Tamamı hâlâ hatırımda. Eşe dosta sordum, onlar da hatırlıyor. Yayımlandığı zamanlarda yaşı küçük olan gençler bile… Bahsi geçince de bir kısmının “Niye kaldırıldı ki!” diye sorduğunu, bir kısmının ise TRT’nin iftarda hâlâ bu duayı yayımladığını sandığını hayretle gördüm.
O kadar ruhumuza işlemiş ki.
Duada önemli olan da bu değil midir zaten!
İftar sofralarının bereketi
İftar sofralarının bir de “bereket” olarak adlandırılan çokluk ve çeşitliliği vardır ki anlam içinde anlam, güzellik içinde güzellik taşır.
Dünya zamanının ahirinde, bencil sayısının maalesef hızla arttığı günümüzde, çoğu kişi bereketi kendi sofra bolluğu sansa da “bereket”, “Allah’ın verdiği nimetlerin” paylaşılmasıyla ilgilidir. Ramazan ayına ulaşıldı diye dünyadaki gıda miktarı artmadığına göre “bereket ve bolluk” başka ne anlama gelebilir ki!..
Bir de “paylaşmanın” bereketi var. “Verdikçe Allah, sana daha çoğunu verir.” inancı, sadece maddi bir çokluğu ifade etmiyor. Paylaştıkça “sevgi de saygı da” çoğalıyor, katlanarak artıyor; acılar hafifliyor; birlik ve beraberlik duygusu güçleniyor.
İftarda sağlıklı beslenme
Endişe etmeyin, beslenme uzmanlarının sahasına müdahale etmeyeceğim. Sadece, onların tavsiyelerinden hareketle geçmişle bugünü karşılaştıracağım.
Ne diyor beslenme uzmanları:
- Mideye bir anda yüklenmeyin.
- İftar ile sahur arasına küçük ara öğünler ekleyin.
Demek ki ne yiyeceğimiz kadar, nasıl yiyeceğimiz de önemli. Yoksa sağlık sorunu yaşarız.
Peki, eskiler sorunu nasıl çözmüş? Eski Ramazanlara bir de bu tarafından bakalım:
- Hurma, zeytin, su, tuz gibi gıdalarla iftar açılır. Sonra -tuz hariç- bu yiyeceklerle yanlarına reçel, peynir, pastırma, domates gibi yiyecekler de eklenerek hafif bir açılış yapılır. Hepsine birden “iftariyelik” denir.
- Çorba içilir.
- Yemeye ara verilir ve akşam namazı kılınır. Bazı yörelerde çorba, akşam namazından sonraya bırakılır.
- Ana yemekler yenir.
- Biraz dinlenildikten sonra “yatsı ve teravih namazı” kılınır.
- Çay, kahve, meyveler ve tatlılar eşliğinde sohbet zamanı…
Tam da günümüz beslenme uzmanlarının tavsiye ettiği gibi.
Ramazan’ın bereketinden ve bolluğundan her anlamda istifade edebilmemiz duasıyla…