Hadi gel köyümüze geri dönelim

0
2240
Ali Osman Mola
Ali Osman Mola / [email protected]

“Kentten köye dönüşün” destekleneceği açıklamaları sıklaşınca, bunun gerçekten mümkün olup olmadığını merak ettim. Ayrıca, buna gerek var mıydı?

Malumunuz olduğu üzere, köyden kente göç, daima bu ülkenin ana gündem maddelerinden biridir. Göçün, ekonomik, sosyal ve siyasi hayatımıza olumlu ve olumsuz etkileri o kadar önemlidir ki bilhassa olumsuz sosyal etkileri hakkında sayısız roman, hikâye, şiir, makale ve rapor yazılmıştır. Ferdi Tayfur’un “Hadi gel köyümüze geri dönelim.” şarkısı, tam da bu sebeple çok sevilmiş, derin sıla özlemin sembolü olmuştur.

Sevilmiştir de bu özlemin ve sorunların çeşitli vesilelerle sıkça ifade edilmesi, hatta maddi destekler verilmesi, insanların köye dönerek tarım ve hayvancılık yapmasını sağlamak için yeterli midir?

İşte size veriler eşliğinde, çok farklı bir “köye dönüş” yazısı…

Nüfus hareketleri üzerinden değerlendirme

TÜİK’e göre belde ve köylerde yaşayanların toplam nüfusumuza oranı (%):

1927’de 75,8, 1950’de 75,0, 1960’da 68,1, 1970’de 61,5, 1980’de 56,1, 1990’da 41,0, 2000’de 35,1, 2008’de 25,0, 2012’de 22,7, 2013’te 8,7, 2015’te 7,9.

Kuruluşundan bugüne, idari yapıyı yaz-boz tahtasına çevirmiş olsak da köylerden kentlere yoğun göç istikrarlı biçimde devam etmiş. Zaten hükümetler de -aksini yapacaklarını söyleyenler de dâhil-  yaptıklarıyla kentleşmeyi desteklemiş. Son idari bölünüş değişiklikleri 2008’de 5747 ve 2013’te 6360 sayılı yasalarla yapıldı.

Zaten dünya tarihi boyunca, sadece bizde değil her coğrafyada, göçler daima köylerden kentlere doğru olmuştur.

Şimdi de TÜİK’in, on yıllık (2012-2023) nüfus artış hızı tahminlerine bakalım:

Nüfusunun en fazla artacağı tahmin edilen iller Antalya, Ankara, Bursa, Gaziantep, Diyarbakır, İstanbul, Eskişehir, Kayseri, Kocaeli, Muğla, Bolu, Şanlıurfa, Van, Tekirdağ, Batman, Şırnak, Yalova, Düzce, Çankırı.

Sıralama yapmadım. Bunlar, nüfus artış hızı yüzde 10,2 ile 25,8 arasında olacağı tahmin edilen iller.

Nüfusunun azalacağı tahmin edilen iller ise Amasya, Artvin, Çorum, Giresun, Kars, Kastamonu, Kırşehir, Kütahya, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sinop, Sivas, Tokat, Tunceli, Yozgat, Zonguldak, Aksaray, Bayburt, Kırıkkale, Ardahan.

Yine sıralama yapmadım fakat bu defa nüfusunun azalacağı tahmin edilen illerin tamamını yazdım. Bunlardan bazılarının, genel nüfusu düştüğü halde merkez yani kent nüfuslarının arttığı da bir başka vakıa.

Sonuç: Resmi İstatistik Kurumu, “köyden kente göç”ün devam edeceğini söylüyor.

İşletme sayıları üzerinden değerlendirme

 Kaynağımız Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Ocak 2016 Raporu:

Veteriner Bilgi Sistemi’ne (Türkvet) kayıtlı büyükbaş hayvan yetiştiren işletme sayısı 1.477.976, Koyun-Keçi Kayıt Sistemi’ne (KKKS) kayıtlı küçükbaş hayvan yetiştiren işletme sayısı ise 478.445 adet. Toplamda 2.879.265 hayvancılık işletmemiz var. Kayıt sistemlerine kayıtlı olmayan işletmeler de var mıdır, bilmiyorum.

TÜİK 2015 verilerine göre toplam büyükbaş hayvan sayımız, 13.994.071 başı sığır, 133.766’sı manda olmak üzere 14.127.837 baş. Küçükbaş hayvan sayımız ise 31.507.934’ü koyun, 10.416.166’sı keçi olmak üzere 41.924.100. Toplam hayvan sayımız 56.051.937.

İşletme başına ortalama 10 büyükbaş, 88 küçükbaş hayvan düşüyor.

Verileri incelediğimizde, hayvancılıkta istihdam edilen insan sayısının, üretimi arttırmak için “kentten köye” dönüşün desteklenmesine ihtiyaç hissettirmeyecek kadar fazla olduğunu görüyoruz. Her işletmenin aile işletmesi olduğunu ve her ailenin dört kişiden oluştuğunu kabul etsek bile, yaklaşık 12 milyon kişinin hayvancılıkla uğraştığı ortaya çıkıyor ki bunların büyük kısmı aynı zamanda bitkisel üretim de yapıyor. Diğer bir söyleyişle tarım ve hayvancılıktan anlayan ve halen aktif olarak uğraşan -çocukları düştüğümüzde- yaklaşık 10 milyon üreticimiz var. Demek ki bizim sorunumuz, üretim yapacak insan sayısı azlığı değil.

Özellikle büyükbaş hayvancılık bakımından, işletmelerin çoğu küçük. Buna ek olarak, hayvansal ve bitkisel ürünlerde verim bir hayli düşük. Örneğin bizim sığırlarımızın günlük ortalama süt verimi 10 litre ve bunu 30 litreye kadar çıkarmak mümkün. Kullanmadığımız, yanlış kullandığımız, şehirleşmeye ve sanayiye açtığımız, dolayısıyla kaybetmek üzere olduğumuz otlak ve meralarımız ile tarlalarımızın durumu da malum.

Benim teklifim, bir taraftan verimi arttırmak ve girdi maliyetlerini azaltmak için tedbirler alırken bir taraftan da halihazırda çiftçilik yapanların işlerini büyütmeleri ve devam ettirmeleri için doğrudan irtibat kurularak desteklenmeleri. Bu yolla, kentten  köye göçün özendirilmesi yerine, köyden kente göçün durdurulması, en azından yavaşlatılması daha doğru bir tercih olur.

Arazilerin toplulaştırılması üzerinden değerlendirme

Kısaca “Arazilerin Toplulaştırılması” diye bilinen 6537 sayılı Kanun’un, tarım ve hayvancılığımıza önemli katkılar yapacağını düşünüyorum. Bu Kanun sayesinde tarım arazileri, miras yoluyla, belirlenen büyüklüğün altında bölünemeyecek. Kanun, mirasçılardan bir kısmının artık köyde yaşamasını imkânsız hale getiriyorsa da geçim mecburiyetiyle tamamının göçmesini de önlüyor.

Arazilerin Toplulaştırılması Kanunu’nu bir tarafa, “kentten köye” dönüşün desteklenmesini diğer tarafa koyduğumuzda, beklentiler bakımından birbirini desteklemediğini düşünüyorum.

Sosyal sebepler üzerinden değerlendirme

“Kentten köye” dönüş projelerini mantıklı bulmadığım ve başarılamayacağını düşündüğüm net olarak ortaya çıkmış olmakla birlikte, bu düşüncelerimi hem başka delillerle desteklemek hem de yeni çözüm önerileri sunmak istiyorum.

Tersten başlayalım ve “İnsanlar neden köyden kente göçüyor?” diye soralım. Elbette birçok sebebi var: Geçim, eğitim, sağlık, statü vs.

Diyelim ki geçimini daha iyi şekilde sağlayacak imkânları verdiniz, kentteki eğitim ve sağlık imkânlarını verebilir misiniz? Köye döndürmeye çalıştıklarınızın tarımsal ve hayvansal üretime katılabilmesi için genç veya en azından orta yaşlı olması gerekir. Şehirdeki orta yaşlılar, çocuklarının tahsili devam ettiğinden köye dönmeyeceklerdir. Gençler ise tahsil yaptıkları dallarda meslek ve statü sahibi olmaya çalışacaklardır. Dolayısıyla onları köye döndürmek de imkânsız.

“Ama bir yerden de başlamamız gerekiyor.” diyorsanız, benim, yukarıdaki tekliflerime ek tekliflerim şunlar:

Önce tarım ve hayvancılığın, her yönüyle ticari bir faaliyet olduğunu kabul etmemiz ve işe de yeni adlandırmalarla başlamamız gerekiyor. Zaten artık mevzuatta bile “köy” yerine “kırsal”, “köylü” yerine “çiftçi”, farklı kişi ve kuruluşlar tarafından oluşturulan üretim birimleri için “işletme” ifadesi kullanılmaya başlandı. Doğrusu da bu yeni adlandırmalar.

Gençlerin tarım ve hayvancılık üretimine katılmasını sağlayacak teklifime gelince:

Desteklemelerde veterinerlik ve ziraat fakültesi mezunlarına öncelik verilmeli. Hatta bunların tarım ve hayvancılık alanında “kendi işlerini kurmaları” ek desteklerle teşvik edilmeli. Başkaları da yapmak istiyorsa yapsın, teşviklerden de faydalansın elbette ama işin ilmini bilen, büro yerine sırtında tulum sahada olacakları teşvik etmek daha mantıklı olmaz mı? İşletme mantığı bakımından da modern bir aile işletmesi gibi…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz