Cuma akşamı, bir grup katilin başlattığı darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kaldık. Çok sayıda şehidimiz var. Ailelerine ve milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Şükürler olsun ki Ordumuz, Polisimiz ve Milletimizin tepkileriyle teşebbüs akamete uğradı.
Milletimiz ve Devletimiz, sonsuza kadar payidar olsun inşallah.
Konumuz darbe fakat -çoğunluğun yaptığı gibi- bu somut olayla ilgili “Niçin oldu, nasıl oldu, ne oldu, hedefi neydi, kim hain, kim kahraman?” gibi çok sayıda soruyu kendimce cevaplamaya çalışmayacağım.
Cevaplamayacağım çünkü cevaplayacak yetkinliğe sahip değilim.
Bu yüzden -aynı zamanda- bir eğitimci olarak, farklı bir pencereden bakarak söyleyeceğim sözlerimi.
Artık Türkiye’de darbe olmaz mı?
Yıllardır, klasik sohbet konularımızdan biridir “darbeler”. Genel kanı, “artık Türkiye’de darbe olmayacağı” istikametindedir. Ben de her seferinde derim ki: “Olur. Şartlar olgunlaşırsa ‘ABD’de’ bile olur.”
“Şartların olgunlaşması” ne demek? Hâlâ aynı fikirde miyim?
Darbe teşebbüsünün savuşturulmasının ardından, Cumartesi günü saat 17.00’de, TBMM’de önce Başkan tarafından dört partinin de imzaladığı, dolayısıyla ortak görüşlerini ifade ettiği anlamına gelen metin okundu. Sonra grup başkanları tarafından partilerinin görüşlerini yansıtan konuşmalar yapıldı.
Bu konuşmalar yapılırken milletvekillerimiz, sadece kendi konuşmacılarını alkışladılar. Böyle bir günde, bu görüntülerden sonra “evet”, hâlâ aynı fikirdeyim.
Böyle bir günde, televizyon ekranlarında hâlâ kendi ideolojisini savunma derdinde olan çoğunluğu gördükten sonra “evet”, hâlâ aynı fikirdeyim.
Sosyal medyada birbirlerine hakaret eden, vatan hainliğiyle suçlayan çoğunluğu gördükten sonra “evet”, hâlâ aynı fikirdeyim.
Henüz şu noktada bile anlaşabilmiş değiliz: Darbe kötüdür.
Şu noktadayız:
Darbe, mensubu olduğum topluluk tarafından veya onun çıkarları için yapılmışsa “ses çıkarma” hatta “vatansever” olarak adlandır.
Darbe, mensubu olduğum topluluk veya onun aleyhine yapılmışsa “kahrolsun darbe ve darbeciler, vatan hainleri”.
Bu gözlemimi kendi adınıza kabul etmiyorsanız, emin olmak için kendinize şu basit soruları sorun yeter:
Bu darbe olayında “demokrasi, devletim ve milletimin geleceği” için mi endişelendim, yoksa “partim ve partililerim” için mi?
“Bize darbe yapılıyor, eyvah!” diye mi düşündüm, “Bizimkiler darbe yapıyor, yaşasın!” diye mi düşündüm. “Tersi bir durumda tepkim nasıl olurdu?”
Zihniyet değişmeden olaylar değişmez
Milyonların, aynı maksatla meydanlara toplandığı bu günlerde yazdıklarıma itiraz edenler olabilir. Aramızdaki temel fark şu: Ben konuya darbenin püskürtülmesi açısından değil, darbe zihniyetinin varlığı açısından bakıyorum ve asıl yok edilmesi gerekenin bu olduğunu düşünüyorum.
Gelin görün ki “darbe zihniyetinin yok edilmesi” öyle topla tüfekle olmuyor.
Maalesef olaylara kişiler ve topluluklar üzerinden bakmak gibi bir zaafımız var. Sadece olayı sorduğunuzda herkesin yanlış veya suç olarak tanımladığı bir davranış, önüne bu yanlışı yapan ya da suçu işleyenin adı eklendiğinde, aynı kişiler tarafından fütursuzca savunulabiliyor.
Çok mu yalın oldu? Bu kadar basitçe ifade etmiş olmam hayal kırıklığı yaratmış da olabilir.
Böyledir ama… Gerçekler karmaşık değildir. Herkes “gerçeğin gerçek olduğunu” kolaylıkla anlayabilir. Anlayabilir ama gerçeğe göre hareket eder mi? İş bu noktada karışıyor zaten.
“Değiştirilmesi gereken zihniyet” dediğim de bu işte.
Bana göre “adalet duygumuzu” kaybettik.
Evet, doğru anladınız: Devletin adaletinden değil, birbirimize karşı adaletli olmamızdan bahsediyorum.
Önceliğimiz “adalet” olmazsa biz “darbe terörüne” daha çoook şehitler veririz.