Türkiye diyabetin en sık görüldüğü ülkeler arasında

0
644
Türkiye diyabetin en sık görüldüğü ülkeler arasında

Her 7 erişkinden birinin diyabet hastası olduğu ülkemizde, hastalıktaki artış böyle devam ederse 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına gireceğiz.

Prof. Dr. Serpil Salman

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman,diyabetin toplumda oldukça sık rastlanan bir hastalık olduğunu belirterek,  “Pankreasta insülin üretilemediği için kan şekerinin çok yükseldiği, genelde çocukluk çağında görülen tip 1 diyabet, insülinin keşfinden önce ölümcül bir hastalıktı. Dr. Frederick Banting tarafından 1921 yılında insülinin bulunup ilaç olarak kullanılmasından sonra, milyonlarca diyabet hastasının hayatı kurtulmuş oldu. Hastalığın önemine dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak amacı ile Banting’in doğum günü olan 14 Kasım ve haftasında, her yıl Dünya Diyabet Günü aktiviteleri yapılmaktadır.” dedi.

“Diyabet oldukça büyük bir toplum kesimini ilgilendiren ve sıklığı giderek artan bir hastalık, ancak diyabetlilerin birçoğu hastalığının farkında değil”

Diyabetin yaşam boyu süren kronik bir hastalık olduğuna dikkat çeken Salman, şöyle devam etti:

“Oluşumunda iki temel sorundan biri vardır; Pankreasın yeterli insülin hormonu üretememesi (Tip 1 diyabet) veya üretilen hormonun dokular tarafınca yeterince kullanılamaması (Tip 2 diyabet). Tip 1 diyabet daha çok çocukluk çağında, tip 2 diyabet ise erişkinlerde görülür. Son yıllarda obezitenin artışıyla çocukluk çağında da tip 2 diyabet görülmeye başlanmıştır. Kan şekerinin çok yükselmesi diyabetin tipik klinik yakınmaları olan çok idrar yapma, çok su içme, ağız kuruması gibi yakınmalarla kendisini belli eder. Tüm diyabet olgularının %90’nını tip 2 diyabet oluşturur. Tip 2 diyabet genellikle kilo fazlalığı zemininde gelişir ve çoğu hastada kan basıncı ve kan yağlarının yüksekliği ile birlikte seyreder. Bu olgularda şeker yüksekliği başlangıçta çok fazla olmadığı için şikayetler genellikle geç ortaya çıkar. Bu nedenle hastalar bazen yıllarca, diyabet olduklarını fark etmeyebilirler. Her iki diyabetliden biri diyabetinin farkında değildir ama bu kişilerde hastalık bir yandan kalp damar sistemi başta olmak üzere birçok organa zarar vermektedir. Ailesinde tip 2 diyabet öyküsü olanlarda diyabete yakalanma riski daha fazla olduğu ve bu kişilerin daha da dikkatli araştırılması gerektiği bilinmelidir. Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de sosyoekonomik seviyesi daha düşük olan kesimlerde diyabet farkındalığı daha azdır.”

Dünyada yaklaşık 463 milyon diyabet hastası olduğu düşünüldüğünü belirten Salman, bu rakamın hızla arttığına dikkat çekerek, “Dünya yüzeyinde körlüğün, böbrek yetmezliğinin, travmaya bağlı olmayan bacak kayıplarının, kalp krizi ve inmelerin en sık nedeni diyabettir. Türkiye Avrupa’da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında %7.2 olan diyabetli oranı 2010 yılında %13.7’ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir. Ülkemizde her 7 erişkinden biri diyabet hastasıdır ve sağlık bütçemizin yaklaşık dörtte biri diyabete ve neden olduğu komplikasyonlarının tedavisine harcanmaktadır. Oysa sadece sağlıklı beslenip, hareketli bir hayat sürerek tip 2 diyabet hastalarının yarısından fazlasında diyabeti önleyebilir veya var olan diyabet hastalığını kontrol altında tutabiliriz. Bu da ancak toplumun bilinçlendirilmesi ile mümkün olabilir.” dedi.

“Diyabet tedavisinde istediğimiz hedeflere yeterince ulaşabilmiş değiliz”

“Gerek dünyada gerekse Türkiye’de diyabet hastaları yeterince iyi tedavi edilemiyor.” diyen Prof. Dr. Serpil Salman, “Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) tarafınca gerçekleştirilen ve 2018 yılında yayınlanan TEMD Çalışmasıile,ülke genelinde diyabet hastalarının metabolik durumları ilk kez ortaya konuldu. Ülkemizde tip 2 diyabet hastalarının ancak %40’ında,  tip 1 diyabet hastalarının ise sadece %15’inde kan şekeri kontrolü sağlanabiliyor. Diyabetli bireylerde kan basıncı ve kan yağlarının kontrol altında olma oranı da oldukça düşük. Her 10 Tip 2 Diyabetliden birinde ve her 20 Tip 1 Diyabetliden sadece birinde Kan şekeri, Kan basıncı ve Kan yağlarının aynı anda kontrol edilebildiği gözüküyor. Eğitim düzeyi yüksek kişilerde, düzenli egzersiz yapanlarda ve sigara içmeyenlerde kan şekeri kontrolünün çok daha iyi olduğu görülüyor. TEMD Çalışmasının ortaya koyduğu bir başka önemli sonuç ise obezitenin diyabet kontrolünde ne denli önemli olduğu. Ülkemizdeki Tip 2 Diyabetlilerin yüzde doksanında kilo fazlalığı veya obezite mevcut. Diyabetli bireylerin vücut ağırlığı ne kadar fazlaysa kan şekeri ve kan basınçları da o kadar kontrolsüz. Son olarak TEMD Çalışmasında özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilen diyabetlilerin daha iyi kontrol edildiği ve komplikasyon oranlarının daha az olduğu görülmüştür. Bunun önemli nedenlerinden biri bu merkezlerde hasta başına ayrılan sürenin daha fazla olmasıdır.” diye belirtti.

“Tip 1 diyabetli hastalarımızda şeker ölçüm sistemlerinin SGK ödeme kapsamına alınması daha başarılı sonuçlar almak ve hastalarımızın yaşam kalitesini artırmak için büyük fayda sağlayacaktır”

Diyabette kan şekeri ölçümünün tedavi yönetiminde çok önemli olduğunu söyleyen Salman, “Bu nedenle insülin kullanan hastalarda daha sık olmak üzere parmak ucu delinerek şeker ölçümü yapılır. Son yıllarda cilt altı şeker seviyesini sürekli ölçerek kayıt yapan, sürekli şeker ölçüm sistemleri geliştirilmiştir. Bu sistemler sayesinde hastalarımızın şekerini uzaktan bile takip edebilmekteyiz. Ancak, bu sistemlerin maliyeti toplumun çoğunluğu için yüksektir. SGK’nın bu konuda ödeme yapması tedavi başarımızı artıracak, sürekli parmağını delmek zorunda olan hastalarımızın acılarını azaltacaktır.” dedi.

“Basında ve sosyal medyada yer alan gerçek dışı veya abartılı haberler hastalarımız için risk oluşturmaktadır” diyen Salman, sözlerine şöyle devam etti:

“Kronik hastalıklarda hastaların daha hızlı ve kolay sonuç alabilecekleri tavsiyelere itibar etmeleri söz konusu olabilir. Bu, bir sağlık sorunu ile mücadele eden ve zaman zaman bıkkınlık yaşayan her hastada beklenebilecek bir durumdur. Ancak, sosyal medyada gerçek dışı, hiçbir tıbbi kanıta dayanmayan bazı karışımlar, meyveler, içecekler kontrolsüz bir şekilde diyabete çare gibi sunulabilmekte, bu durum hastalarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir.  Diğer bir sorun da, obez diyabetlilerde belli koşullar altında, seçilmiş hastalara uygulanabilecek olan cerrahi girişimlerin “diyabet ameliyatı” olarak sunulmasıdır. Birçok hasta bu ameliyatları tüm diyabetli hastalarda uygulanabilecek, hastalığı yaşam boyu yok eden, hiçbir riski olmayan işlemler olarak düşünmektedir. Bu kişilerde ameliyat kararının endokrinoloji uzmanın da bulunduğu kurullar tarafından alınması ameliyat sonrası takipte risklerin azaltılması ve gereksiz ameliyatların önlenmesi bakımından önemlidir. Geçtiğimiz yıllarda aşılama ile ilgili önerilerimiz aşı karşıtı söylemlerin etkisi ile yeterince uygulanmamıştır. Pandemi sürecinde daha önceden zatürre için aşılanmış olması gereken birçok diyabetli aşılı olmadığı için telaşa kapılmıştır. Pandemi süreci geçtikten sonra da diyabetli hastalarımızın grip ve zatürre aşılarını yaptırmaları konusunda teşvik edilmesi için basının desteğine ihtiyacımız vardır.”

Covid-19 pandemisinde diyabet hastalarının durumu

Diyabetli hastaların Covid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin daha fazla olmadığını, ancak, diyabetin Covid-19’a yakalanmış bir kişide hastalığın daha kötü seyretmesine neden olabildiğine dikkat çeken Salman, “Diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörler riski artırmaktadır. Diyabet tedavisinde düzenli beslenme ve egzersiz önemlidir. Ancak, özellikle sokağa çıkmanın kısıtlandığı süreçte birçok kişinin gıda tüketimi arttı, hareketi azaldı. Bu durum birçok hastada kilo artışı ve kan şekeri düzeninde bozulmaya neden oldu. Sonuç olarak diyabet toplumda oldukça sık görülen ve vücudumuzda birçok sistemi etkileyen kronik bir hastalık olmasına karşın sağlıklı beslenme, fizik aktivite ve uygun tedavi ile önlenebilecek ve kontrol altına alınabilecek bir durumdur. Hastalarımızın sağlıklı ve komplikasyonsuz bir yaşam sürmeleri için beslenme ve aktivitelerine dikkat etmeleri, hekimleri ve diyabet yönetiminde yardımcı olan sağlık personeline güvenmeleri önemlidir.” diyerek sözlerini tamamladı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz