Meme kanseri, kadınlarda görülen kanser tipleri arasında birinci sırada ve ülkemizde de her 4 kadın kanserinden biri olmaya devam ediyor.
Çağımızın en yaygın ve ölümcül hastalıkları arasında yer alan kanser, her yıl milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine bir o kadar insanın da hayat kalitesinin düşmesine neden oluyor. Kadınlar arasında en çok görülen ve erken teşhis ile tedavisi mümkün olan kanser türlerinden biri olan meme kanseri konusunda ise toplumsal bilincin artırılması önem kazanıyor. İstanbul Aydın Üniversitesi VM Medical Park Florya Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Selin Kapan, “1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı” vesilesiyle konuyla ilgili önemli bilgiler verdi.
Dünya çapında incelendiğinde hayat boyu her 8 kadından birinin meme kanserine yakalanma riski olduğunu belirten, son bir yıl içinde Türkiye’de 17 bin kadına meme kanseri teşhisi konulduğunu söyleyen Prof. Dr. Kapan, meme kanserinde risk faktörleri, belirtiler, erken tanı ve tedavi yöntemleri hakkında şunları söyledi:
Ailesel geçiş sadece yüzde 7-9
Genetik yapıdaki bazı faktörler ve normal yaşlanmanın getirdiği kimi değişikliklerin kanser gelişiminde rol oynadığı ileri sürülmektedir. Ailesel geçiş sadece yüzde 7-9’luk bir kısımda geçerlidir. Anne tarafında genç yaşta meme kanseri görülmesi ve erkek meme kanseri görülmesi ailesel geçişe neden olabilir. Genel olarak risk faktörleri şöyle sıralanabilir;
- İlk adet yaşının erken olması,
- Geç menopoza giriş yaşı,
- İlk doğumun 30 yaş sonrası yapılması,
- Doğum kontrol haplarının uzun süre kullanımı,
- Menopoz sonrası uzun süreli hormon ilacı tedavisi,
- Menopoz sonrası aşırı yağlı beslenme ve aşırı kilo alımı,
- Sigara ve aşırı alkol tüketimi.
Memedeki belirtiler önemli
Meme kanserinin en sık belirtisi memede ağrısız, zamanla büyüyen bir kitlenin hissedilmesidir. Az bir kısım hastada kitlenin yerleşim yeri, memenin büyüklüğü gibi faktörlerle ilişkili olarak ağrı görülebilir. Kanserin ilerlemiş dönemlerinde memede veya meme başında çekintiler, meme derisinde kalınlaşmalar, şişlikler, deride bozulma ya da açık yaralar, meme ucunun içe dönmesi görülebilir. Kanlı meme başı akıntısı da sanıldığının aksine genellikle kanserin ileri dönemlerinde görülür. Bulgu vermeyen kanlı akıntılar çoğu zaman meme başına yakın kanallarda gelişen ‘papillom’ dediğimiz aslında iyi huylu olan ancak uzun zaman içinde kanser geliştirebilecek yapılardan kaynaklanmaktadır. Bunun adının ortaya konması için de mutlaka hekime başvurulmalıdır.
Kendi kendine muayene ve düzenli kontrol şart
Meme kanserinin erken tanısı, hem tamamının alındığı ameliyatlarda hem de meme kanserine bağlı ölümlerde azalmayı sağlamıştır. Yapılan çalışmalarda 20-40 yaş arası 2 yılda bir, 40 yaş sonrası yılda bir meme muayenesi ile meme kanserine bağlı ölümlerde yüzde 30 azalma olduğu saptanmıştır. Meme kanseri oluşumu aslında yavaş bir süreçtir, memedeki kanserli kitlenin 1 cm’e ulaşması yaklaşık 5-7 seneyi alır. Yayılımı öncelikle lenf yolları ile ilgili memenin koltuk altına ve daha sonra da kan yolu ile karaciğer, kemik, beyin gibi uzak organlara olur.
Erken tanı için en önemli faktör kişilerin bu konuda bilinçlendirilmesidir. Erken tanı hastalığın tedavisinin başarısını ve bu hastalıktan hayatta kalma şansını artırır. Günümüzde hastalığın erken evrede tanısı, yapılacak cerrahi tedavinin boyutunu da azaltabilmektedir. Meme kanserinde erken evrede tanı konması üç temel yöntem üzerinden gerçekleşir: Birincisi kendi kendine yapılan elle meme muayenesi, ikincisi yılda bir yapılan hekim kontrolü ve üçüncüsü de belli gruptaki hastalarda yapılan yıllık mamografi taramalarıdır.
Alanında uzman bir ekip değerlendirmeli
Meme kanseri teşhisi konulduktan sonraki süreç mutlaka alanında uzman bir ekip tarafından yapılmalıdır. Teknolojik ve biyolojik gelişmeler ışığında meme cerrahı, tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğundan oluşan bu ekip; hasta bazlı, tümörün evresi, alt tipi, ilaçlara vereceği cevap açısından değerlendirip cerrahi, kemoterapi (ilaç tedavisi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) sürecindeki sıralamaya karar vererek tedavi planını yapmaktadır.
Hangi evrede nasıl tedavi uygulanmalı?
Erken evredeki küçük tümörlerde genellikle önce cerrahi girişim yapılıp mümkünse meme koruyucu cerrahi (memenin kanserli kısmının çevrede sağlam sınırla çıkarılması ve koltuk altındaki yayılımı anlamak amaçlı ‘SLNB’ dediğimiz nöbetçi lenf bezi biyopsisi işlemini) uyguladıktan sonra esas patoloji sonucuna göre gerekiyorsa önce kemoterapi, sonrasında da mutlaka radyoterapi uygulanmaktadır.
İleri evre türde ise bazen önce kemoterapi ile hastalığı kontrol altına aldıktan sonra cerrahi tedavi yapılmaktadır. Cerrahi tedavi olarak mümkünse meme koruyucu cerrahi, değilse memenin tamamının alındığı mastektomi ameliyatına gerekirse ‘koltuk altı diseksiyonu’ denilen koltukaltındaki lenf bezlerinin temizlenmesi işlemi de eklenmektedir. Bazı hastalarda hastalığın memede ve koltukaltında yaygınlığına göre bu işlem sonrası da radyoterapiye gerek duyulmaktadır. Meme dokusu haricinde uzak organlara yayılım olduğu durumlarda öncelikle meme ve yayıldığı organa göre tedavi şekline karar verilip sonrasında alınan cevaba göre mümkünse cerrahi tedavi yapılmaktadır.
Tanı konduktan sonraki süreç nedir?
Genellikle teşhis konulduktan sonra tüm bu tedavi süreçleri aşağı yukarı 6 ay sürmekte, bunun sonunda hasta ilk iki yıl 3 ayda bir, 2-5 yıl arasında 6 ayda bir, 5 yıl sonrasında yılda bir kontroller ile takip edilmektedir. Bazı hastalarda kanserin cinsinin patolojik alt özellikleri ve hormon duyarlılık özelliklerine göre 5 ile 10 yıl her gün ağızdan alınacak bir koruyucu hap ile tedavi sürdürülmektedir.