Kalın bağırsak kanserleri, ülkemizde ve dünyada en yaygın kanser türleri arasında yer alıyor. Belirtilerinin genellikle hemoroid ile karıştırılması, hastalığın tanı ve tedavisinin gecikmesine neden olabiliyor.
50 yaş üzerinde daha fazla olmak üzere her yaşta görülebilen kalın bağırsak kanserlerinin tedavisinde modern cerrahi teknikler öne çıkıyor. Laparoskopik kolorektal cerrahi yönteminin uygulandığı kalın bağırsak kanseri hastalarının iyileşme süreçleri son derece konforlu olurken, günlük yaşama dönüş süresi de kısa oluyor. Memorial Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Erhan Reis, kolorektal kanserler ve laparoskopik kolorektal cerrahi ile ilgili bilgi verdi:
Kalın bağırsak kanserleri kansere bağlı ölümlerde ön sırada
“İnsanlarda en sık görülen kanserler arasında üçüncü sırada izlenen kalın bağırsak kanserleri, kansere bağlı ölümlerde de ikinci sırada yer almaktadır. Kalın bağırsak kanserlerine neden olabilecek pek çok faktör bulunmakla birlikte; beslenme alışkanlıkları, alkol, şişmanlık, hareketsiz yaşam tarzı, sigara, iltihabi bağırsak sendromu (İBH) ve yüzde 15-20 oranında genetik faktörler bu nedenlerin başında gelmektedir. Egzersiz yapmak, folik asit, aspirin, kalsiyum ve D vitamini takviyesinin kalın bağırsak kanserlerine karşı koruyucu olabileceği belirtilmekte beraber; özellikle toplumda 50 yaş üzerindeki kişilerde kolonoskopi ile tarama yapılması hayati önem taşımaktadır
Hemoroidim var, geçer demeyin
Kalın bağırsak kanserleri, hastalığın yerleşim yerine göre klinik bulgular vermektedir. Kalın bağırsağın sağ tarafında yerleşen kanserlerde kansızlığa (anemi ) bağlı halsizlik önemli bir belirti olurken; sol taraf yerleşimli kanserlerde tuvalet alışkanlıklarında değişiklikler, şişkinlik, kanama, bağırsak tıkanması gibi bulgular daha erkenden ortaya çıkabilmektedir. Özellikle rektum kanseri denilen kalın bağırsağın son kısım kanserleri tuvalette kanama, sık tuvalet yapma isteği gibi şikayetlere neden olur. Bu belirtiler de pek çok kişi tarafından hemoroid gibi hastalıklara yorumlanır. Maalesef bu durum hastalığın tanı ve tedavisinin gecikmesine sebep olur.
Aile öyküsü olanlar yakın takip altında olmalı
Kalın bağırsak kanserleri daha çok 50 yaş üzeri insanlarda görülse de, her yaş grubunda izlenebilmektedir. Özellikle ailesinde kalın bağırsak kanseri olan kişilerin daha yakından ve erken yaş grubunda takip edilmesi çok önemlidir.
Kolonoskopik inceleme yapılması gerekir
Kolorektal kanserler ve diğer hastalıkların tanısı öncelikle hastanın şikayetlerinin iyi irdelenmesi, dikkatli bir muayene ve kolonoskopik inceleme ile konulmaktadır. Hastalığın özelliğine göre tomografi, MR gibi görüntüleme tetkikleri de tanı ve tedavinin planlanmasında önem taşımaktadır. Kanser tanısı almış hastalarda ise bazen PET-CT incelemesi de gerekebilmektedir.
Cerrahi yöntem seçimi çok önemli
Kalın bağırsak hastalıklarında tedavi, hastalığın tanısına göre değişir. Özellikle kalın bağırsak kanserlerinde tedavinin ana noktası ameliyattır. Kanserin yerleşim yeri, evresi gibi faktörlere göre ameliyat öncesi veya sonrası kemoterapi, ışın tedavisi gibi diğer tedavi yöntemlerinden de yararlanılmaktadır.
Laparoskopik cerrahi hasta konforunu artırıyor
Laparoskopik cerrahi, karın duvarına büyük kesiler yapılmadan, karın duvarından karın boşluğuna yerleştirilen küçük borular içinden kamera ve diğer aletleri girerek ameliyatın yapılmasıdır. Bu işlem için özel olarak dizayn edilmiş makaslar, tutucular, yakıcılar, dikiş aletleri gibi enstrümanlar bulunmaktadır. Genellikle bir santim ve 5 milimlik deliklerden karın içine yerleştirilen aletlerle ameliyat gerçekleştirilir. Laparoskopik kolerektal cerrahi kolorektal kanserler, kalın bağırsağın iyi huylu hastalıkları, divertiküler hastalık ve rektosel gibi kalın bağırsak hastalıklarının ameliyat gerektiren her durumda kullanılabilen bir yöntem olmaktadır.
Laparoskopik kolorektal cerrahinin en büyük avantajı, karın duvarında büyük kesiler olmadan işlem yapılmasıdır. Bu yöntem ile yapılan ameliyat sonrasında hasta konforlu bir iyileşme süreci geçirip, normal hayata daha erken dönmektedir. Bununla birlikte ilerleyen zamanlarda oluşabilecek olan fıtık, yapışıklık ve komplikasyon gelişme riski daha düşük olmaktadır.
Ameliyatın ertesi günü banyo yapabilen hastaların ağrıları çok daha az olduğu için yürüme, hareket ve solunum sorunları açık cerrahiye göre daha az yaşanmaktadır. Bununla birlikte hastanın beslenmesi dahil bütün fonksiyonları daha erken dönemde kazanılır ve hastanede yatış süresi daha kısa olur.”