TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, kamuoyuna yeni hal yasası olarak yansıyan “Tarım Ürünlerinin Ticaretinin Düzenlenmesi” başlığını taşıyan tasarının mevcut sorunları giderecek, üretici ve tüketicileri koruyacak bir yasa olarak lanse edilmesine karşın; bu yasanın sorunları çözmekten uzak olduğunu, hatta sorunları daha da büyüteceğini savundu.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi; “Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı” üzerine görüşlerini yazılı bir açıklamayla paylaştı.
Açıklamada, kamuoyuna yeni hal yasası olarak yansıyan “Tarım Ürünlerinin Ticaretinin Düzenlenmesi” başlığını taşıyan tasarının mevcut sorunları giderecek, üretici ve tüketicileri koruyacak bir yasa olarak lanse edildiği, ancak bu yasanın sorunları çözmekten uzak olduğu, hatta sorunları daha da büyüteceği vurgulandı.
Geçtiğimiz yılın son aylarında kamuoyuna yansıyan yasa taslağının gelen tepkiler nedeniyle, üzerinde bir süre daha çalışılmak gerekçesiyle geri çekildiği hatırlatılan açıklamada, “Buna karşın geri çekilen taslakta uygulamaya geçirilmesi öngörülen değişiklikler göz önünde bulundurulduğunda, niyetin ortada olduğu ve yeni oluşturulacak taslağın da büyük farklılıklar taşımayacağı, kamucu ve toplumcu içerikten yoksun, üretici ve tüketicilerin hak ve menfaatlerini korumaktan uzak olacağı yorumu yapılabilir.” değerlendirmesinde bulunuldu.
Yasa taslağında getirilmesi düşünülen değişiklilerle ilgili değerlendirmelerini 8 başlıkta paylaşan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin açıklamasında şunlar kaydedildi:
Tüccarların korunup, hal komisyonculuğunun kaldırılması:
Komisyoncular, kendi adına veya başkası hesabına komisyon usulü çalışan meslek mensuplarını ifade etmektedir. Tüccarlar ise malların toptan satışı amacıyla kendi ad ve hesaplarına çalışmaktadırlar. Normalde komisyoncuların % 8’lik komisyon karşılığında ürününü hale getiren üreticilere aracılık etmesi beklenirken, komisyoncular bazı yerlerde tüccarlık faaliyetlerine de girmektedirler. Hatta kimi zaman komisyoncular üreticiler için, bugün üzerinden tanzim satış faaliyetleri yürütülen Tarım Kredi Kooperatifleri’nin görevi olan üretim dönemi öncesi girdi tedariki ve finansman da sağlamaktadırlar. İdeal olan, üreticilerin kooperatifler aracılığıyla ürünlerini hallere sokabilmesi veya herhangi bir aracılık hizmetine gerek duymadan kooperatiflere tanınan ayrıcalıklardan da yararlanarak ürünlerini doğrudan tüketiciye ulaştırabilmeleridir. Ancak ülkemizde başta sebze-meyve alanında olmak üzere tarımda üretici örgütlenmesi son derece zayıftır. Böyle bir ortamda mevcut komisyonculuk faaliyetlerine son vererek yerine şirketleri koymak çözüm olamaz. Üretici örgütleri odaklı bir sistemin kurulması temel hedef olmalıdır, ancak geçiş döneminde altyapısı hazırlanmak koşuluyla komisyonculuk faaliyetlerinin kendi sınırlarına çekildiği yeni bir düzenleme yapılabilir.
Hal sayısının 175’ten 30’a indirilmesi:
Tüm ülkeye yayılmış durumdaki 175 hali kapatıp, sadece 30 hal üzerinden Türkiye’nin meyve-sebze ve diğer tarım ürünleri pazarını düzenlemek yeni bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirebilecektir. Tarım ürünlerinin birçoğu çabuk bozulabilir ürünlerdir, bunların bir kısmı da soğuk zincirin korunarak tüketim noktasına en hızlı şekilde ulaştırılması gereken süt ve et gibi hassas ürünlerden oluşmaktadır. Meyve-sebzede ürünlerin pazara ulaşıncaya kadar yaklaşık %25’inin ziyan olduğu sıklıkla dile getirilmektedir. Tüm bunlar ortadayken hal sayının 30’a indirilmesi ile gıda kayıpları daha da artacak, gıda güvenliği ile ilgili sorunlar gündeme gelebilecek, daha önce kendisine çok daha yakın olan hale ürününü götürebilen üreticiler için ürünlerini hale ulaştırmak sorun haline gelecek ve yine aracılara mahkûm olunacaktır. Ayrıca gıdanın üretildiği noktadan tüketicinin sofrasına gelinceye kadar kat ettiği mesafe anlamına gelen gıda kilometresi hiç gereği yokken artacak, bu da tüketicinin ödediği fiyatlara olumsuz yansıyarak, fiyatların artmasına neden olacaktır.
Meyve sebze dışında diğer tarım ürünlerinin de hal kapsamına alınması:
Kamuoyuna yansıyan ve daha sonra geri çekilen yasa taslağında sebze meyve dışında et, süt, su ürünleri, arı ürünleri ve kesme çiçek gibi ürünlerinde kanun kapsamında haller üzerinden pazarlamasının gerçekleştirileceği belirtilmektedir. Özellikle et ve süt gibi soğuk zinciri gerektiren ve soğuk zincirin ihmal edilmesi durumunda doğrudan gıda güvenliği ile ilgili sorunlar yaratacak ürünlerin hiçbir hazırlık yapılmadan hal kanunun kapsamına alınması halk sağlığı açısından da riskler taşımaktadır. İşletmelerden alınan sütün soğuk zincir kırılmadan kısa sürede işlenmesi için fabrikalara ulaştırılması gerekmektedir. Günümüzde bunu firmalar veya kooperatifler yapmaktadır. Ülkemizde özellikle süt ve süt ürünlerinin pazar organizasyonunun il düzeyinde olduğu ve mevcut piyasa yapısının da bunu gerektirdiği görülmektedir. Hal sayısının 30’a düşürülmesi ve bu ürünlerin hallere girişinin zorunlu tutulması işin organizasyonuyla ilgili sorunları da gündeme getirecektir. Örneğin hal bulunmayan veya uzak olan illerde soğuk zincir kırılmadan bu nasıl gerçekleştirilecektir? Yine hal kapsamına alınması planlanan kesme çiçek ticareti de ülkemizde örneğini Hollanda’dan alan ve kooperatiflerin de süreçte etkin rol aldıkları mezatlar kanalıyla yapılmaktadır. Uzun yıllara dayanan ve sorunlar yaşamakla birlikte örnek teşkil edebilecek bir pazarlama kanalına sahip olan kesme çiçek sektörünün bu yapısının bozulması tamiri zor sıkıntılara neden olabilir. Benzer bir durum su ürünleri için de geçerlidir. Geçmişi uzun yıllara dayanan ve mekânsal yoğunlaşması daha çok denize kıyısı olan yerlerde olan su ürünleri hallerinin yerine, sayısı 30’a indirilecek hallerin devreye sokulması, su ürünlerinde hem tazeliğin kaybı, hem de soğuk zincirin uzaması nedeniyle ek maliyetler gibi olumsuzluklara neden olabilecektir. Bunun yerine mevcut hallerin fiziki şartlarının iyileştirilmesine ve gerekli hijyen koşullarının sağlanmasına öncelik verilmelidir.
Hallerin işletmesinin şirketlere veya TOBB’a devredilmesi:
Kamuoyuna, gıdadaki tekelleşmenin önüne geçilmesi için, hallerin yeni sermayeye açılması olarak da yansıyan haber aslında hal kanununa hangi ideolojik perspektiften bakıldığının ve kanunla hedeflenenin ne olduğunun açık bir göstergesidir. Tamamen kamusal bir hak olan gıdaya erişim hakkının en önemli halkalarından birisi olan hallerin yönetiminin ve işletilmesinin, temel önceliği karlılık olan şirketlere veya onların temsilcilerine devredilmesi düşünülemez. Tekelleşmenin önünü kesmenin yolu sermaye ile yeni tekeller yaratmak değil, daha kamucu bir anlayışı hâkim kılmaktır. Toplum adına böylesi önemli bir konunun sorumluluğunun kamu adına yerel yönetimler ve Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı’nda olması, ancak bu kurumların görev, yetki ve sorumlulukların da açık bir şekilde kanunda belirtilmesi gerekmektedir.
Hal hakem heyetinden Ziraat Mühendislerinin çıkarılması:
Üreticiler ile meslek mensupları arasında veya meslek mensuplarının kendi aralarında çıkan uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla oluşturulan Hal Hakem Heyetleri, 5957 sayılı kanunda değişiklik yapılmasını öngören kanun taslağında da aynen korunmakta ancak heyet içinde yer alan ilgili mühendis odasının heyetten çıkarılması değişikliği getirilmektedir. Toprak hazırlığından gübrelemesine, tohumundan ilacına, mamul maddenin işlenmesinden pazarlanmasına kadar yetkili olan ziraat mühendislerinin meslek odasının hakem heyetinden çıkarılması kabul edilemez. Aksine meslek mensuplarımızın üretimin olduğu gibi, ürünlerin nihai tüketiciye ulaşmadan önceki son noktalardan birisi olan hallerin yönetiminin, organizasyonunun ve işletilmesinin her aşamasında görev almaları hem gıda güvenliği hem de piyasa etkinliği açısından kritik önemdedir. Örneğin hallerde faaliyet gösterecek iş yerlerinde sorumlu idari personel olarak ziraat mühendisleri istihdam edilmelidir.
Üretici örgütlerinin şirketleşmeye teşvik edilmesi:
Taslak Yasada genel olarak kuvvetli üretici birliklerden bahsedilmekte ancak net bir tanımlama verilmemektedir. Üretici birliklerinin şirket kurmasından bahisle bu şirketlerin de üretici birliği kabul edilmesine dair bir açıklama anlaşılır değildir. Tarımda kooperatifleşmeyi savunurken söz konusu kooperatiflerin şirket kurmasını önermek arka planda tali bir takım hesapların olup olmadığı şüphesini doğurmaktadır. Taslak bu hali ile kâğıt üstünde kooperatif ancak arka planda kar esası ile hareket eden, uluslararası kooperatifçilik ilkelerine aykırı bir şekilde kamusal ve sosyal sorumluluk ilkesini tanımayan bir model öngörmektedir.
Zincir marketlere tanınan ayrıcalıklar:
Halen yürürlükte olan 5957 sayılı kanun gereği perakendecilerin sadece Organik Tarım Kanunu ve İyi Tarım Uygulamaları kapsamında üreticiden doğrudan ürün temin edebilmelerine izin verilmektedir. Böylelikle halk sağlığını da ilgilendirdiği için aslında devletin görevi olan, tüketicilere güvenilir ürün sağlayabilme sorumluluğu zincir marketlere bırakılmaktadır. Ayrıca zincir marketlerin bu kapsam dışında tedarik yoluna gidip gitmedikleri de sürecin kontrolü kamuoyuna açık bir şekilde gerçekleştirilmediği için bir soru işaretidir. Bu yolla zincir marketlere hal dışında doğrudan üreticiden ürün temin edebilme imkânı tanınması, söz konusu marketlere piyasayı önemli ölçüde belirleme gücü vermektedir. Dolayısıyla arza ve talebe bağlı olarak hallerde oluşması beklenen fiyatın belirleyicisi marketler olmaktadır.
Gıda güvenliği açısından sıkıntıların devam etmesi:
Gıda güvenliği konusu özellikle tüketimi yoğun olan yaş meyve sebze konusunda kritik önemdedir. Kalıntı analizlerine dayanan araştırma sonuçları endişe vericidir. Üretim aşamasında başlaması gereken kontrollerin belki de son noktası olması gereken hallerin bu konuda almaları gereken önlemler isteğe bırakılmamalı ve zorunlu kılınmalıdır. 2012 yılında çıkarılan 5957 sayılı kanunun ilk halinde, hallerde laboratuvar kurulması ve halde işlem gören malların gıda güvenilirliği analizlerinin yapılması zorunlu iken, daha sonra yapılan bir değişiklikle kanundaki zorunluluk ifadesi, “görevli ve yükümlü kılınabilir” şeklindeki bir ifade ile değiştirilmiştir. Buna karşın söz konusu mevcut yasa üretici nezdinde analizi teşvik etmek adına analiz raporu olan mallar için hal rüsumunun yarısı oranında alınacağını içermektedir. Yasada değişiklik öngören taslak aynı önceki yasa gibi laboratuvar analizini zorunlu tutmamanın yanında, ifade edilen bu teşvik mekanizmasını da ortadan kaldırmaktadır. Gıda güvenliğine yönelik önlemler ürünler nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar devam etmelidir. Bunun için yerel yönetimlerin pazar yerlerinde gıda güvenliğinden sorumlu ziraat mühendisleri istihdamı zorunlu hale getirilmelidir.
Hatırlanacağı üzere, 2012 yılında da benzer gerekçeler öne sürülerek bugün yürürlükte olan 5957 sayılı yasa çıkarılmıştı. O dönemde de tarımın yapısal sorunları çözülmeden haller üzerinden sorunlara çözüm bulmanın mümkün olmadığı tarafımızdan ve uzmanlar tarafından ifade edilmişti. Bugün de benzer bir sürecin eşiğinde duruyoruz. Tek fark, bugün tarımın yapısal sorunlarının aradan geçen süre içerisinde daha da ağırlaşmış olmasıdır. Böyle bir ortamda hal yasasında yapılması planlanan değişiklikler incelendiğinde, öne sürülen gerekçelerin aslında bir makyaj olduğu, yasanın meyve-sebze ve yeni dahil edilecek ürünler açısından üretici ve tüketicilerin sorunlarını çözmek için değil, hal işletmeciliğinin ve bu işletmecilik faaliyetlerinden doğacak karın belli gruplara devri için hazırlandığı izlenimi edinilmektedir. Bu yönleriyle yasa taslağı, taslağın amaç maddesinde yer alan gıda güvenliği, kalite, üretici ve tüketicilerin hak ve menfaatleri, serbest rekabet şartları gibi hedeflerin hiçbirisi ile uyum göstermemektedir. Geri çekilen yasa taslağı göstermiştir ki, gerçekten bu amaçlara ulaşılması hedefleniyorsa, yasa öncesi ilgili tüm tarafların katılacağı, kamuoyuna açık, şeffaf ve ciddi bir hazırlık sürecine ihtiyaç duyulmaktadır. Odamız da TMMOB’a bağlı konu ile ilgili diğer odalarla birlikte bu sürece elinden gelen katkıyı sunmaya hazırdır.