Tam üye olmadan tarımda Gümrük Birliği sıkıntı doğurur

0
482
Bayraktar: "Tam üyelikten farklı olarak Türkiye, gümrük birliğine girerek Ortak Tarım Politikasına uyum sağlasa dahi tarımsal fonlardan yararlanamayacak ve AB’nin tarıma ilişkin karar alma süreçlerine de katılamayacaktır."

TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Tam üye olmadan tarımda gümrük birliğine girilirse, hem ortak tarım politikası belirlenirken masada olmayacak, müzakere edemeyecek hem AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarına (STA) uymak zorunda kalacak, AB üyelerinin yanı sıra üçüncü ülkelere karşı da tarımını koruyamayacaktır.”

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Karma İstişare Komitesi (KİK) 37. toplantısı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı ve Türkiye-AB KİK Üyesi Şemsi Bayraktar, AB KİK Üyesi STK’ların Başkanları, AB temsilcileri ve AB Bakanı Başmüzakereci Ömer Çelik’in katılımıyla Adana’da yapıldı.

Bayraktar, toplantıda, “Genişletilecek Gümrük Birliğinde Tarımda İzlenmesi Gereken Politikalar” konulu bir konuşma yaptı. Müzakerelerin sürmesinde, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirme konusunda gösterdiği büyük çabaya rağmen, bazı üye ülkelerin siyasi nedenlerle Türkiye’ye sürekli engel çıkarmasını kabul edilemez bulduklarını ifade eden Bayraktar, “Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin en büyük siyasi, ekonomik gücü olan Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin, hem siyasi hem ekonomik olarak her iki tarafa da çok büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

“Türkiye, dünyanın 13’ncü, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi”

Türkiye olmadan Avrupa Birliği’nin eksik kalacağı, dünya liderliğine de oynayamayacağının açıkça görüldüğünü dikkati çeken Bayraklar, şunları söyledi:

“Özellikle İngiltere gibi önemli bir ülkenin ayrılma kararından sonra, Avrupa Birliği’nin, satın alma gücü paritesiyle gayri safi yurtiçi hasıla bazında İtalya’nın hemen ardından dünyanın 13’ncü, Avrupa kıtasının Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın ardından 6’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye’yi görmemek, göz ardı etmek Avrupa Birliği’ne bir şey kazandırmaz. Aksine çok şey kaybettirir.

2050’nin Türkiye’si Fransa ve İtalya’yı da geride bırakacak

Üstelik, çeşitli kuruluşların araştırmalarına göre, Türkiye, 2050 yılına kadar dünya ekonomi sıralamasında kimine göre 9’ncu, kimine göre ise 11’nci sıraya kadar çıkacak ve önümüzdeki süreçte Fransa ve İtalya’yı da geride bırakacak.

Türkiye, 2016 yılı verilerine göre, AB üyesi olmamasına, AB’nin olağanüstü desteklerinden yıllardır yararlanan Romanya, Hırvatistan ve Bulgaristan’dan daha fazla, Polonya, Yunanistan, Macaristan, Letonya’nın ise çok az altında satın alma gücü paritesiyle kişi başına gayri safi yurtiçi hasılaya sahiptir.

1963 yılından bu yana, AB’ye girmek için mücadele eden Türkiye’ye yapılan büyük haksızlığa rağmen, ülkemiz ekonomide, Avrupa Birliği üyeleriyle arasındaki farkı hızlı bir şekilde kapatmaktadır. Öyle ki Türkiye, 2010’da satın alma gücü paritesiyle kişi başına gayri safi hasılada, Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 48’inde iken, bu rakamı 2016 yılında 14 puanlık artışla yüzde 62’ye çıkarmıştır.”

“AB süreci bıktırıcı bir şekilde yavaş işliyor”

Türkiye’nin, asıl olarak halkının ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda demokrasi, hukuk ve insan hakları alanlarında önemli reformlar gerçekleştirmesine, ekonomide büyük atılımlar kaydetmesine rağmen AB sürecinin bıktırıcı bir şekilde yavaş işlediğini belirten Bayraktar, “zaman zaman dile getirilen ve hukuki bir altyapısı bulunmayan ‘imtiyazlı ortaklık’ gibi seçenekler de sürece zarar vermektedir. Türkiye’ye tam üyelik verilmesi Avrupa Birliği açısından bakıldığında geleceğe yatırımdır. Avrupa Birliği, Türkiye ile dünya liderliğine oynama fırsatını kaçırmamalıdır” dedi.

Gümrük birliğinin genişletilmesi

Tarım ve hizmetler sektörünü kapsayacak şekilde gümrük birliğinin genişletilmesi konusunun, müzakerelerde en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şöyle konuştu:

“Gümrük birliğinin tarım ürünlerini içine alacak biçimde genişletilmesi; işlenmemiş tarım ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinde AB ve Türkiye’nin birbirine karşı gümrük vergilerini kaldırması, üçüncü ülkelere karşı ise Türkiye’nin, AB Ortak Gümrük Tarifesini kabul etmesi demektir.

Ancak, tam üyelikten farklı olarak Türkiye, gümrük birliğine girerek Ortak Tarım Politikasına uyum sağlasa dahi tarımsal fonlardan yararlanamayacak ve AB’nin tarıma ilişkin karar alma süreçlerine de katılamayacaktır.

Bilindiği gibi AB’nin bütçesinden en büyük payı, Ortak Tarım Politikası nedeniyle tarım almaktadır. AB, 2017 yılında 142,9 milyar avroluk toplam bütçesinin 57,7 milyar avrosunu tarıma ayırmıştır. Türkiye, tarımda, tam üye olmadan gümrük birliğine girerse, Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı’nın (IPA) bileşeni Kırsal Kalkınma Programı (IPARD) hariç bu bütçeden yararlanamayacak, tarım sektörünü kendi bütçesiyle finanse edilecektir.

Tam üye olmadan tarımda gümrük birliğine girilirse, hem ortak tarım politikası belirlenirken masada olmayacak, müzakere edemeyecek hem AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarına (STA) uymak zorunda kalacak, AB üyelerinin yanı sıra üçüncü ülkelere karşı da tarımını koruyamayacaktır.

Bugün AB, kendi üretiminin yetersiz olduğu çoğu üründe STA’larla gümrük vergilerini düşük tutmaktadır. Bu ürünlerden cevizde, yeterli üretimi olmayan AB; ABD, Meksika, Şili gibi ülkelere yüzde 4 gümrük vergisi uygulamaktadır. Ülkemiz ise cevizden yüzde 43,2 gümrük vergisi almaktadır. Türkiye, buna göre, ABD, Meksika, Şili gibi ülkelere yüzde 4 gümrük vergisi uygulamak zorunda kalacağı için ceviz üretimini sürdürmesi imkansız hale gelecektir. Benzer şekilde muzda AB yüzde 16, Türkiye yüzde 145,8, çayda AB yüzde 0, Türkiye yüzde 145, Antep fıstığında AB yüzde 1,6, Türkiye yüzde 43,2 gümrük uygulamaktadır. Diğer bazı ürünlerde de aynı durum söz konusudur. Bu sorunun çözülmesi için, AB’nin STA imzaladığı ülkeleri Türkiye ile de anlaşma yapmaya zorlaması, ortak tarım politikasını belirlerken Türkiye’yi de göz önünde tutması gerekir.”

“Türkiye ve AB tarımsal yapısında farklılıklar bulunuyor”

Türkiye’nin ile AB’nin tarımsal yapısında; kırsal nüfus ve tarımsal işletme yapısı, örgütlenme, destekleme politikası, teknoloji kullanımı, verimlilik, kalite ve standartlar açısından farklılıklar bulunduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:

“Ülkemizde mevcut tarım işletmelerinin büyük çoğunluğu ekonomik ölçeklere göre küçük ve çok parçalı araziye sahip, verimli üretim koşulları olmayan işletmelerdir. İşletmelerde görülen küçük ve çok parçalı arazi yapısını düzeltmek için 2014 yılında Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu çıkarılmış, uygulama başlamıştır. Arazi toplulaştırma çalışmaları devam etmektedir.

Bunun yanı sıra, sulama yatırımları tamamlanmaya çalışırken, sulama altyapısı yenilemekte, basınçlı sulama sistemleri yaygınlaştırılmaktadır.

Tarımda tekniğine uygun girdi ve yeni üretim teknolojilerinin kullanımının yaygınlaştırılması, modern bilgi ve teknoloji kullanımıyla birlikte verimlilik rakamları artmaktadır.

“Yapısal sorunlar çözüldükten, verimlilik düzeyi AB ortalamasına yaklaştırıldıktan sonra gümrük birliği”

Telafisi mümkün olmayan sorunlar çıkmaması için, üretim maliyetleri düşürüldükten, yapısal sorunlar çözüldükten, verimlilik düzeyi AB ortalamasına yaklaştırıldıktan, temel gıda maddeleri ve bazı stratejik ürünlerde kendine yeterlilik sağlandıktan, AB standartlarında üretime ulaşıldıktan sonra tarım sektörü gümrük birliğine girebilir. Bu sorunların çözümü için, hem zamana hem de büyük miktarlarda mali kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır.

Mevcut durumda, yaş meyve ve sebze, tütün, pamuk, fındık, incir, kayısı, çekirdeksiz kuru üzüm, koyun ve keçi eti gibi bir kısmı AB tarımını tamamlayıcı durumda olan ürünlerde, AB ülkeleri karşısında rekabet üstünlüğümüz vardır.

2015 yılında tamamlanan, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Avrupa Birliği uzmanlık tezinde yer alan etki analizi çalışmalarına göre, tarımın gümrük birliğine dahil edilmesiyle, buğday, mısır, arpa, pirinç, süt ve tereyağı, sığır eti, ceviz, ayçiçeği ve palm yağı, karma yem, tamamen/kısmen sapları koparılmış, damarı çıkarılmış tütün, mercimek ve nohut ithalatımızda artış olacağı öngörülmektedir.

Ülkemizin ekili alanlarının yüzde 70’ini oluşturan buğday, arpa ve mısırda üretici maliyetleri, dolayısıyla fiyatları Avrupa Birliği’nin üzerindedir. Trakya, Çukurova gibi bazı bölgelerimiz hariç, bu ürünlerde ortalama verim de Avrupa Birliği ortalamalarının altındadır. Buğday, arpa ve mısırda dünyanın önemli üretici ve ihracatçı bölgesi olan Avrupa Birliği ile bu alanda rekabet, tarımımızın aleyhinde olacaktır. Bu ürünleri üreten çok sayıda çiftçimizin üretim dışına çıkmasının ekonomik ve sosyal yükü önemli boyutlara ulaşacaktır.”

“Tarım sektörü sadece AB’nin değil, üçüncü ülkelerin sıkı rekabetiyle karşı karşıya kalacak”

Diğer yandan Ortak Tarım Politikası’na geçileceği için tarım sektörünün sadece Avrupa Birliği’nin değil, üçüncü ülkelerin sıkı rekabetiyle de karşı karşıya kalacağına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:

“Bu duruma en iyi örnekler, ithalat da yaptığımız, pirinç, nohut, mercimek, tütün, muz, ceviz, sığır eti ve süttür. Bu ürünlerde başlıca üretici ve ihracatçı ülkeler, şu anda uygulanan gümrüklerin çok altında gümrük vergileriyle ülkemize ihracat yapacaklardır.

Ayçiçeği tohumu, şark tipi tütün, kuru kayısı, üzüm, tavuk eti, incir, portakal, zeytin, patates, kuru soğan, domates, hıyar ve kornişon ticaretinde ise önemli bir değişiklik beklenmemektedir.

Buna karşın, fındık, kiraz, limon, yumurta ve elmada AB’ye ihracatımızın artacağı tahmin edilmektedir.

Dünya Bankası’nın 2014 raporuna göre, tarımın gümrük birliğine dahil edilmesiyle, buğdayda yüzde 97,4, tahıllarda yüzde 61,2, bitkisel yağlarda yüzde 49,5, kırmızı ette yüzde 27,1, süt ürünlerinde ise yüzde 1169,9 ithalat artışı olacaktır. Görüldüğü gibi çoğu üründe ithalatımız artacaktır. Ticarete konu olan bütün tarım ürünlerinde etki analizleri bundan sonra da düzenli olarak yapılmalıdır.

AB’nin gıdada dışa bağımlı olduğu çok sayıda ürün vardır. Sebze, meyvede önemli miktarda ithalat yapılmaktadır. Sorunlarımızı çözmüş bir şekilde tarımda gümrük birliğine girersek, AB’nin ithalatçı olduğu ürünlerde açığı kapatabilir, AB ihtiyacını karşılayabiliriz. Bu durum, AB’nin de menfaatine olacaktır. Türkiye, sebze meyve cenneti olan bir ülkedir. Tek başına AB’nin sebze üretiminin yüzde 40’ı kadar sebze üretmektedir. Türkiye, tarımda önemli bir ülkedir, tarımsal hasılada da Avrupa birincisidir.

“Sorunlarını çözmeden, hazırlıklarını bitirmeden AB’ye üye olan ülkelerin gördükleri zarar ve yıkımı biliyoruz”

Özellikle Doğu Avrupa’daki kimi ülkelerin aradan geçen bu kadar zamana rağmen, ekonomilerini bir türlü Avrupa Birliği ortalamalarına yaklaştırmadığı görüldü.

Bu ülkelerde sorunlu sektörler olağanüstü yardımlara rağmen ayakta kalamadı, üretimini sürdüremedi, yüzbinlerce kişi de işinden oldu.

Nitekim Dünya Bankası’nın 2014 raporunda, tarımın gümrük birliğine dahil edilmesinin Türkiye’de tarımsal nüfusta yüzde 3,25 ile yüzde 5 arasında istihdam kaybına neden olacağı vurgulanmıştır.”

“AB’nin gıda güvencesine büyük katkı sağlarız”

Bu durumun yaşanmaması, yüzbinlerce kişinin işsiz kalmaması için her türlü önlemin alınması gerektiğine değinen Bayraktar, “Günümüzde 1 milyara yakın insan yetersiz besleniyor. Önümüzdeki yıllarda daha zor ve pahalı hale gelecek. Dünya nüfusunun 2050 yılına kadar 2 milyar artarak 9,6 milyara ulaşması beklenmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 2050 yılına kadar mevcut gıda tüketiminin yüzde 60 oranında artacağını tahmin ediyor.

Yedi iklimi, dört mevsimi, faunası, florası, suyu, havasıyla çok özel bir yer olan Anadolu’da tarım sektörünü hızlı bir şekilde geliştirmemiz gerekiyor.

Tarımı hızlı bir şekilde geliştirirsek, meyve ve sebze başta olmak üzere Avrupa’nın gıda güvencesine büyük katkı sağlarız. Daha fazla ve daha kaliteli üretmek zorundayız. Unutmayalım ki bilgi toplumu olsak da insanlar acıkacak ve torunlarımızın iştahı, bizden daha az olmayacaktır” dedi.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik ise konuşmasında, Avrupa Birliği’nin (AB) halklara doğru derinleşmedikçe, yayılmadıkça Avrupa halkları ve değerlerini tehdit eden aşırı sağın, göçmen düşmanlığının ve yabancı düşmanlığının yükselmesi gibi bir takım tehditlerle karşı karşıya kaldığını söyledi.

Çelik, “biz DEAŞ’la mücadele ederken bizi destekleyen ve desteğini beyan eden bazı dostlarımız yine bir terör örgütü olan PKK’nın Suriye’deki şubesi PYD ve YPG ile mücadele ederken bu desteği göstermiyorlar. Terör örgütleri konusunda tutarlı olmak gerekir” dedi.

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreciyle ilgili olarak “buradan meydan okuyorum, desinler ki bize, ‘2019’da üyelik perspektifi veriyoruz’ ya da ‘2020’de üyelik perspektifi veriyoruz’ bütün fasılları açmaya ve kapatmaya, bütün hazırlıkları yapmaya hazırız” diyen Çelik, “zaman zaman ‘Türkiye ile biz terörle mücadele konusunda ya da göç konusunda işbirliği yapalım ama Türkiye-AB ilişkileri katılım müzakereleri konusunda ilerlemeyelim’ gibi sözler duyuyoruz. Türkiye-AB ilişkilerinin temeli katılım müzakereleridir. Tam üyelik perspektifidir. Bunun dışında ikinci bir model ya da imtiyazlı ortaklık gibi modeller kesinlikle söz konusu olmayacaktır” diye konuştu.

Türkiye-AB KİK Eş Başkanları

Türkiye-AB KİK Eş Başkanı ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, vize konusunun, Türkiye-AB KİK olarak, her zaman öncelikleri arasında yer aldığını, vize serbestisi diyaloğunun bir an önce tamamlanması gerektiğini bildirdi.

Hisarcıklıoğlu, Türkiye-AB ilişkilerin en öncelikli konusunun katılım müzakerelerinde ilerleme sağlanması olduğunu, bu sürecin Türkiye-AB ilişkilerinin de temelini oluşturduğunu, Türkiye ve Avrupa arasındaki ekonomik, iktisadi ilişkilerin son derece derinleştiğini, AB ile ilişkilerin Türkiye’nin dönüşüm sürecinin pusulası olduğunu belirtti.

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi Üyesi, Türkiye–AB KİK Eş Başkanı Annie Van Wezel de konuşmasında, AB’deki sivil toplum ile Türkiye’deki sivil toplum arasındaki ilişkileri daha çok geliştirmek için burada bulunduklarını bildirdi. Türkiye’nin son yıllardaki ekonomik dönüşümünün kendilerini çok memnun ettiğini belirten Wezel, “gerçekten de bu ekonomik zenginlik, burada yoğun bir çalışma ve Türk halkının yaratıcılığının sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Bu faydaların herkes tarafından paylaşılabilmesi gerçekten de önemlidir. O çerçevede sosyal kalkınmayı da tartışmamız bizim açımızdan önemlidir. Çünkü refahın dağıtımının gerçekleştirilebilmesi bizim için çok önemlidir” dedi.

Türkiye, AB için bölgede bir anahtar aktör

AB Türkiye Delagasyonu Başkan Yardımcısı Gabriel Munuera Vinals ise konuşmasında, Türkiye ile AB’nin stratejik ortaklar olarak ilişkilerini normal bir konuma getirmeleri gerektiğini belirtti. Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşmamasını, tam tersine Avrupa’ya yakınlaşmasını istediklerini belirten Vinals, “Türkiye, AB için bölgede bir anahtar aktör, Avrupa’nın stratejik menfaatleri için önemli bir ülkedir. Türkiye, 3 milyondan fazla Suriyeli mülteci barındırmaktadır. Türkiye örnek bir konukseverlik göstermektedir. Türkiye ve AB arasında ortak bir anlaşma 18 Mart 2016 tarihinde başlatılmış ve bu çok köklü bir işbirliğiyle sonuçlanmıştır. Uluslararası hukuka tamamen saygılı bir şekilde yüzlerce kişinin hayatı kurtarılmış ve Ege Denizi’nde düzensiz ve tehlikeli geçişler dolayısıyla can kayıpları önlenmiştir” diye konuştu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz