KKB: Tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirler alınması gerekiyor

0
683
KKB: Tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirler alınması gerekiyor

Kredi Kayıt Bürosu (KKB) tarafından hazırlanan “Koronavirüsün Tarım ve Gıda Sektörüne Etkileri” başlıklı raporda, salgın döneminde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özellikle buğday, mısır ve pirinç ve fasulye, mercimek, nohut stoklarının önem arz ettiği; bu ürünlerin çoğunda arz açığı bulunduğundan bu süreçte tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirlerin de alınması gerektiği vurgulanıyor.

Türkiye’deki finansal kuruluşlardan tarım kredisi almak isteyen çiftçilerin kredi değerlendirmesinin yapılmasını sağlayan Tarım Kredileri Değerlendirme Sistemi’ni (TARDES) kuran Kredi Kayıt Bürosu (KKB), Covid-19 salgınının makroekonomik etkilerini, salgının tarımsal üretime ve tarım değer zincirinin diğer paydaşlarına etkisini araştırdığı “Koronavirüsün Tarım ve Gıda Sektörüne Etkileri” başlıklı raporunu yayınladı.

2020 Nisan ayından itibaren koronavirüs salgının Türkiye ve dünya tarım ve gıda sektöründe yol açtığı önemli gelişmeleri bir araya getiren rapor, KKB ve Frankfurt School of Finance & Management’in uzmanları tarafından hazırlandı.

Salgından en çok Çin, ABD, İspanya, İtalya ve Fransa etkilendi

Raporda salgının en çok etkilediği ülkeler arasında Çin, ABD, İspanya, İtalya ve Fransa yer alıyor. Dünyanın en önde gelen tarımsal üretim, ihracat ve ithalat ülkeleri olması sebebiyle de salgının tarım ve gıda sektörüne etkilerinin küresel boyutta olacağı ve tüm ülkeleri etkileyeceği öngörülüyor.

Türkiye, salgının gecikmeli başladığı ve sürecin bu ülkelere göre daha iyi yönetilmesi sebebiyle de önemli bir tarım ülkesi olarak raporda öne çıkıyor. Bu nedenle Türkiye’nin tarım ve gıda sektöründeki gelişmeler hem Türk halkı hem de dünya toplumları açısından büyük önem taşıyor.

Birçok ülke salgına cevap olarak tarım ve gıda sektörleri için farklı risk azaltıcı ve uyum önlemleri alıyor. Alınan önlemler gruplandığında, tarım ve gıda dağıtım zincirinin sürekliliği, tarım değer zincirinin finansal açıdan sürdürülebilirliği, tarım işçiliği, yerel gıdayı özendirme, tarımda dijitalleşme ve veri paylaşımı başlıklarının öne çıktığı gözlemleniyor.

Türkiye’de tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirler alınması gerekiyor

Ev dışı gıda tüketiminin neredeyse sona ermesi ve küresel gıda ticaretinin kesintiye uğraması nedeniyle, salgının ilk aşamada küresel gıda talebini azalttığı gözlemleniyor. Fakat ülkelerin karşı karşıya kaldığı yaz mevsimi öncesinde zayıflayan ürün stokları, lojistik ve taşıma problemleri, insan hareketlerindeki kısıtlamalar gibi nedenlerle iç piyasalarda “gıda paniği” yaşanıyor.

Salgının başlangıcında işlenmiş ve dayanıklı gıda maddelerine olan aşırı talep şimdilik gıda işletmelerinin stok yapısını bozduğu ancak bu durumun kısa sürede yeni bir denge seviyesine ulaşması bekleniyor.

Bu ortamda iki sevindirici gelişme dikkat çekiyor; küresel olumlu hava koşullarına bağlı olarak iyi miktarda rekolte beklentileri ve petrol fiyatlarındaki gerilemeye bağlı olarak düşen küresel gıda fiyatları. Salgın döneminde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özellikle buğday, mısır ve pirinç ve fasulye, mercimek, nohut stokları önem arz ediyor. Bu ürünlerin çoğunda arz açığı bulunduğundan bu süreçte tahıl ve baklagil üretimini artırıcı tedbirler de alınması gerekiyor.

Raporun dikkat çekici bir diğer sonucu ise salgın döneminde sebze ve endüstriyel bitkilerde arzı önemli olan ürünlerin patates, kuru soğan ve ayçiçeği olacağı öngörülüyor. Türkiye’nin uzun yıllardır arz açığı bulunan ayçiçeği çok fazla sulama istemeyen ve Türkiye iklimine çok uygun bir ürün olduğundan üretimin daha fazla özendirilmesi gerekiyor. Soğanda ise ilk defa 2019’da arz açığı olduğu da gözlemleniyor.

Sözleşmeli üretime talep artacak

Salgın öncesindeki dönemde Türkiye’de sözleşmeli üretimin hak ettiği yere gelememesinin nedeni çiftçi ve sanayici arasındaki güvenin ve entegrasyonunun zayıf olmasından kaynaklandığı düşünülüyor. Yeni dönemde bu paydaşların birbirlerini daha fazla dinlemeleri, planlı ve sözleşmeli üretime yönelmeleri, salgın gibi kriz dönemlerinde duruma özel iş birliği yapmaları öneriliyor. Salgın dönemi ve sonrasında sözleşmeli üretime ve etkin üretici örgütlerine olan ihtiyaç ve talebin de artacağı belirtiliyor.

Çiftçilerin tarım, iklim, bankacılık ve kamu hizmetleri konularında dijital bilgi servislerine ve teknolojilere yönlendirilmesinin daha çok gündeme gelmesi beklenirken bu durumun hem temas riskini daha da azaltması hem de çiftçinin iş verimliliğini artırması bekleniyor.

Hijyen kurallarına uyanlar ayakta kalacak

Yeni dönemde gıdaların ambalajlama, depolama, taşıma aşamalarında ürünlerin temas ve hijyen kurallarına uygun olarak tüketicilere sunulması bekleniyor. Ürününü doğrudan perakende olarak satan çiftçiler, aile gıda işletmeleri ve gıda esnafları bu durumu dikkate almadıkları takdirde büyük işletmelere karşı rekabet avantajlarını yitirebilecekleri düşünülüyor.

Tarım değer zincirinde ürünler hasat edildikten sonra çiftçiler alıcılar ve toplayıcılarla muhatap oluyor. Çiftçilerin bu işletmelerle ve çalışanlarıyla fiziksel temasının, yükleme ve boşaltma aşamalarındaki teması da azaltması gerekiyor.

Koronavirüs salgını ile birlikte lisanslı depolara olan ilginin de artırması bekleniyor. Lisanslı depolar, ürünleri uygun fiziki koşullarda, herhangi bir kontaminasyona ve rutubete maruz kalmadan saklayabiliyor. Ayrıca depoların çoğunda ürün kabulü, yükleme ve boşaltma işlemleri temassız olarak gerçekleşiyor.

Çiftçiler, alacakları için doğru kontrol araçlarını kullanmalı

Tüm finansal kuruluşların teknolojik açıdan salgına uyum sağladığı ve müşterilerine uzaktan en iyi hizmeti vermeye çalıştığı bir ortamda sunulacak tüm hizmetlerin tarım kesiminin finansal okuryazarlığını ve iş verimliliğini artıracağı da öngörülüyor. Bankacılık ve finans sektörü salgından etkilenen işletmelere elinden gelen desteği sunmaya devam ederken tarım kredilerinin birçoğunun vadesi hasattan sonra dolduğundan aynı desteğin o dönemde de sunulması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor.

Arz ve talep dengesizliğinin oluşabileceği böyle bir dönemde çiftçilerin ürün bedeli alacaklarını sorunsuz bir şekilde tahsil etmesi tarımsal üretimin sürekliliği açısından da önem kazanıyor. Bu nedenle KKB alacaklarda belgesiz satışların yapılmaması ve çiftçinin alacaklarını Findeks aracılığıyla sunulan Karekodlu Çek Raporu, Çek Raporu, Risk Raporu ürünleri üzerinden güvenle takip edebileceklerini belirtiyor.

Türk çiftçisinin ortalama tarım tecrübesi 23 yıl

KKB, 2019 yılında tarım sektörü adına önemli bir saha çalışmasına da imza attı. 2019 yılı üretim sezonu itibarıyla aktif olarak tarımsal üretim yapan 980 çiftçi ile birebir anket yoluyla gerçekleştirdiği “2019 Türkiye Tarımsal Görünüm Saha Araştırması” sonuçlarına göre, Türk çiftçisinin ortalama tarım tecrübesi 23 yıl çıkarken çiftçilerin en çok yetiştirdiği tarla bitkisi buğday, sebze bitkisi domates ve meyve bitkisi karpuz oldu.

Hayvancılık yapan işletmelerin %66’sı süt ineği yetiştirirken TARSİM tarım sigortası kullanan çiftçiler ise %24 olarak ölçüldü. Ankete göre Türkiye’deki çiftçilerin gelişmiş ülkelere göre daha genç bir çiftçi kesimine sahip olduğu, Avrupa Birliği’nde ortalama çiftçi yaşı 51 iken, Amerika’da 58 olduğu gözlemdendi. Hayvancılıkta profesyonelleşmiş işletme sayısı her geçen gün artarken 2001’de %2,4 olan “sadece hayvancılık” yapan işletme oranı, 2019 yılında%13,6 olarak ölçüldü. Sonuçlarda Türkiye tarımında kadın istihdamının payı %44 çıkarken bu rakam tarım dışı sektörlerde %30 olurken kadınların tarımda daha çok istihdam edildiği sonucu ortaya çıkıyor.

Görüşülen çiftçilerin %44’ü sadece tarım yapıyor ve aile üyeleri dahil olmak üzere başka bir gelir getirici faaliyette de bulunmuyor. Çiftçilerin %24’ü aynı zamanda esnaflık tüccarlık yapıyor, %18’i maaşlı bir işte çalışıyor ve geri kalan %18’i ise emekli maaşı alıyor. Bunların dışında tarla/ev/dükkân kirası elde eden, taşımacılık yapan, makine/traktör kiralayan çiftçiler de bulunuyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz