Haberi geçen hafta Yaşam İçin Gıda’da okudum. Başlık şöyleydi:
“Hayvana dokunmadan mezun olan öğrenci var.”
Sözün sahibi, Van 100. Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Soygüder. Açıklamayı yaptığı yer, yılda iki defa düzenlenen geleneksel Veteriner Fakültesi Dekanlar Konseyi toplantılarının 14.sü.
Gerçi bu durumu bilmiyor değildim. Sorun veteriner hekimlerle sınırlı da değildi, kadavra görmeden mezun olan tıp fakültesi öğrencileri olduğu haberleri zaman zaman basında yer alıyordu. Diğer birçok dalda da durum pek farklı değildi fakat böylesine açık bir itirafı “Belki bir nebze de olsa sorunun çözümüne faydam olur.” düşüncesiyle gündeme taşıma ihtiyacı hissettim.
Yarım hekim candan eder
Prof. Dr. Soygüder’in konuşmasının konu ile ilgili bölümü aynen şöyle:
“Çoğu fakültede öğrencilerin hayvana dokunmadan mezun olduğunu üzülerek ifade etmek istiyorum. Çocuk, hayvan hekimliği yapacak, bu işten geçimini sağlayacak, ülke hayvancılığına hizmet edecek fakat 5 yıl eğitim gördüğü okulunda hayvana dokunmadan mezun olup gidiyor. Hastanesiz, acil kliniksiz fakülte kalmamalı. Temel buradadır.”
Bu cümleleri okuyunca aklıma “Yarım hoca dinden eder, yarım hekim candan eder.” sözü geldi.
Aslında sorun ve çözümü dört cümlede net olarak özetlenmiş.
Cümleleri biraz didikleyeyim:
Örneğin “Çoğu fakültede…” ifadesi… Demek oluyor ki yaygın bir sorunla karşı karşıyayız.
Prof. Dr. Hazım Gökçen’in sitesinden aldığım verilere göre Türkiye’de 24 adet veteriner fakültesi var. Bunlar; Aydın, Afyon, Aksaray, Ankara, Erzurum, Balıkesir, Bingöl, Sivas, Adana (Ceyhan) Diyarbakır, Kayseri, Elazığ, Şanlıurfa, İstanbul, Kars, Kırıkkale, Burdur, Hatay, Tekirdağ, Samsun, Konya, Siirt, Bursa ve Van’da bulunuyor. 2017-2018 Öğretim Yılı’nda 2108 öğrenci almışlar.
Prof. Dr. Gökçen’in araştırmasına göre Çorum Hitit, Kastamonu, Yozgat Bozok, Muş Alparslan ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitelerine bağlı veteriner fakülteleri de açılmış fakat henüz öğrenci almamışlar. Giresun Şebinkarahisar Veteriner Fakültesi ise YÖK’ten onay bekliyormuş.
Bunların içinde altyapısı yetersiz hatta “Yok.” denilecek kadar zayıf olanları var.
Diğerlerinin çoğunda ise Prof. Dr. Soygüder’in dediği gibi “Öğrenciler, hayvana dokunmadan mezun oluyorlar.”
Çözüm
Prof. Dr. Soygüder, çözümünü “Hastanesiz, acil kliniksiz fakülte kalmamalı.”şeklinde ifade etmiş. Gerçekten de hekim yetiştiren bir kurumun hastanesi, acil kliniği yoksa zaten söylenecek bir şey yok.
Ek olarak benim önerim ise şu:
Hayvancılık ve hayvan hastalıkları, neredeyse en önemli gündem maddemiz haline geldi. İyi ki de geldi.
TÜİK’in Haziran 2018 verilerine göre Türkiye’de 17 milyon 338 bini büyükbaş, 47 milyon 362 bini küçükbaş olmak üzere 64 milyon 700 bin et ve süt hayvanı var.
Türkiye, maalesef, hayvan hastalıklarının yaygın olduğu bir ülke.
Bunca hayvanın döllenmesinin, doğumunun, beslenmesinin, hastalıklarının ve tedavilerinin, aşılarının yakından takip edilmesi gerekiyor.
Yani elimizde 10 milyonlarca hayvan ile staja ihtiyacı olan -en fazla- 2 bin veteriner hekim adayı var ve biz bu adaylara staj yaptıramıyorsunuz öyle mi?
Allah rızası için biri bana bunun nasıl bir saçmalık olduğunu söylesin!
Sözüm sadece üniversite ve fakültelerin hocalarına değil, hayvancılıktan sorumlu devlet yöneticilerine de…
Daha evlerde beslenen milyonlarca evcil hayvan var. Kendime “Bunların stajı nasıl yapılır?” diye sorduğumda hemen aklıma geliveren yolu yazayım:
Belediye hayvan barınakları.
Hani şu çoğu rezil durumdaki belediye hayvan barınakları. Sanki beslenme ve tedavi merkezleri değil de itlaf (öldürme) merkezleri gibi çalışan belediye hayvan barınakları.
Barınaklarda pekâlâ veteriner fakültesi öğrencilerinden faydalanılabilir. Hem hayvanların bakımı daha düzgün yapılır hem de öğrenciler uygulama yapmış olurlar.
Bu çalışmaları organize etmek bu kadar mı zor? Ne kadar zor olabilir ki?
Yükseköğretimde çok iyi noktadayız (!)
Aslında konuyu dağıtmamak için hayvan sağlığı-insan sağlığı ilişkisine de değinip bitirecektim ama yine tahrik var.
Toplantıda, Van 100. Üniversitesi Rektörü ve YÖK temsilcisi olarak Prof. Dr. Peyami Battal da bir konuşma yapmış. Diyor ki:
“Multidisipliner çalışmaların özellikle tıpla, veteriner fakültelerimizdeki öğretim elemanlarımızın beraber çalışması temin edilmesi gerekiyor. Bu konuda maalesef ülkemizde eksiklikler var ve inanıyorum yakında bunlar da çözülür. YÖK Başkanımız ve üyelerimiz Türkiye’yi daha ileriye taşıyabilmek için de sürekli gelen eleştirileri, teklifleri önemle dikkate alıyor. Bu yüzden YÖK Başkanımıza ve oradaki üye arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Türkiye yükseköğretimde çok iyi bir noktadadır. Bazen fakülte sayımız artıyor ve kontrolsüzce açıldığını da iddia ediyoruz ama yükseköğretimde çok iyi bir noktadayız.”
Bu tür cümlelere “politik cümleler” deniliyor. Bir şeyler söylersiniz ama aslında hiçbir şey söylemezsiniz. Herkese selam… Ve aleyküm selam…
Bünyesinde öğrencileri hayvana dokunmadan mezun olan bir Veteriner Fakültesi barındıran Üniversitenin Rektörü, üstelik Fakülte Dekanı açık yüreklilikle önemli bir sorunu dile getirdikten sonra, Türkiye’nin yükseköğretimde çok iyi (!) bir noktada olduğunu söyleyebiliyor. Hangi konuda? “Şu kadar üniversitemiz vardı, şu kadar zamanda şu kadara yükseldi.” Yani kalitede değil kantitede (nitelikte değil nicelikte, keyfiyette değil kemiyette).
Türkiye’nin ilk, orta, yüksek, yüksek lisans, doktora öğretimlerinde ne durumda olduğunu hatta doçent ve profesör unvanlarının nasıl dağıtıldığını biz iyi biliyoruz Rektör Bey. Sizden, önce kapınızın önünü temizlemenizi bekliyoruz.
“Tıpla, veteriner fakültelerimizdeki öğretim elemanlarımızın beraber çalışması temin edilmesi gerekiyor.” sözünüzü ise elbette sonuna kadar destekliyorum ancak hem bir rektör hem de bir YÖK üyesi olarak örnek uygulamayı sizden bekliyorum.
Yapma makamında oturanların “yapılmalı, edilmeli, olmalı, gerekiyor vs.” türü cümlelerinden hiç hoşlanmam da.
Son söz
Veteriner hekimlik, sadece hayvan sağlığı ile ilgili bir bilim alanı değildir çünkü hayvan sağlığı doğrudan insan sağlığı ile ilgilidir.