Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 20 Mayıs Dünya Arı Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, bal arılarının bitkiden bitkiye konarak yaptığı tozlaşma ile ekosistemin devamlılığını sağladığını, arılar olmadan ekosistemin olamayacağını belirtti.
Ülkemizde arıcılığın, çok fazla sermayeye, tarım arazisine gerek duymadan yapılabilecek, genç çiftçilerle kadın çiftçilerimizin yanı sıra, köylerimizde kalan yaşlı nüfusun da uğraşı alanı olabilecek bir faaliyet alanı olduğunu vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Son yıllarda önlenemeyen kırsaldan kente göçü önleyecek faaliyetler içinde arıcılık da bulunmaktadır. Arıcılığa yapılan yatırımların diğerlerinden farklı bir özelliği de yatırım tutarı düşük kalması ve yatırım için gerekli tüm ekipmanların yurt içinden karşılanabiliyor olmasıdır. Bundan dolayı, arıcılıkta dışa bağımlılık bulunmamaktadır.
Arıcılık aynı zamanda insanımıza bal, polen gibi sağlıklı ürünler sağlayan bunun yanı sıra ihracatta da önemli getirisi olabilecek potansiyeli bulunan bir faaliyettir.
Ülkemiz doğal yapı ve nektar kaynakları bakımından çok zengindir. Büyük bir arıcılık potansiyeline sahiptir. Ülkemizin topoğrafik yapısından kaynaklanan farklı yükseltilerin bulunması, değişik iklim bölgelerine sahip olması, sanayi ve yerleşim yerlerinde uzak, kimyasal ilaç ve gübre kullanımının olmadığı işlenmeyen tarım alanlarının, mera ve çayırlıkların fazlalığı Türkiye’ye arıcılık bakımından büyük avantajlar sağlamaktadır.
Türkiye, bitki çeşitliği bakımından da çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Çeşitlilik içinde arıcılık açısından önem arz eden bir diğer olay da ülkemiz bitki örtüsünde, yalnızca belirli bölgede yetişebilen, yöreye özgü, endemik bitkilerin oranının yüzde 30’un üzerinde olmasıdır.”
İhracat potansiyelin çok altında
Ülkemizde arıcılıkla uğraşan işletme sayısının 83 bin 467 olduğunu, 2015 verilerine göre 7 milyon 709 bin 636 kovanda 107 bin 665 ton bal üretildiğini belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Türkiye’nin arıcılığa her yönden uygun olması arıcılığın gelişimini olumlu yönde etkilemiş, 2000-2015 döneminde kovan sayısı 4,3 milyondan 7,7 milyona, bal üretimi ise 61 bin tondan 108 bin tona yükselmiştir. Buna karşın, hala kovan başına bal verimi ortalama 14,3 kilogramla düşük kalmaktadır. Çin’de bu rakamın, 47,7 kilogram olduğu düşünüldüğünde ülkemiz verimindeki yetersizlik net olarak görülmektedir. Bu kadar büyük üretimimize rağmen bal ihracatımızın 7 bin tonda kalması potansiyelimize göre çok azdır.
Dünya bal üretimi 1,7 milyon tona yaklaşan bal üretiminin yüzde 27,1’ini Çin üretiyor. Türkiye, Çin’in ardından yüzde 5,7 ile ikinci sırada buluyor.
Ordu birinci, Muğla ikinci, Adana üçüncü sırada
İller arasında bal üretiminde ilk sırayı 16 bin 601 tonla Ordu alırken, Muğla 15 bin 206 tonla ikinci, Adana 9 bin 763 tonla üçüncü, Aydın 4 bin 7 tonla dördüncü, Mersin 3 bin 493 tonla beşinci, Sivas 3 bin 327 tonla altıncı, Balıkesir 3 bin 213 tonla yedinci, Antalya 2 bin 947 tonla sekizinci, İzmir 2 bin 810 tonla dokuzuncu, Van 2 bin 113 tonla onuncu sırada bulunuyor. Toplam bal üretiminin yüzde 38,6’sı Ordu, Muğla ve Adana’da üretildi.
Ülkemizde çoğunlukla gezginci olarak yapılan arıcılıkta, arıcılarımızın büyük bir kısmı arılarını Akdeniz ve Ege bölgelerinde kışlatmakta ardından Mayıs ayında İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya götürmektedirler. Arıcılarımızın bir kısım çiçek balı için Sivas, Erzurum, Muş, Bingöl ve Bitlis’e, ayçiçeği balı için Trakya ve Ege Bölgelerine gitmektedirler.”
Ülkemizde bakir denilebilecek uygun floraların bulunmasının organik bal üretimi için de büyük avantajlar sağladığını vurgulayan Bayraktar, “kimyasal katkı maddelerinden ve şeker katkısından uzak, tarımsal ilaçlama ve kimyasal gübrelemenin yapılmadığı ortam zorunluluğu şartı, ülkemizin pek çok yöresinde organik bal üretiminin yapılabileceğini göstermektedir” dedi.
Birliklerin yeterince güçlü olmaması pazarlamada soruna neden oluyor
Bu olumlu göstergelere rağmen arıcılığın eğitim, pazarlama, örgütlenme, damızlık, kalite kontrol başta olmak üzere sorunları bulunduğuna dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
“Arı üreticilerinin birlikler ya da kooperatifler şeklinde gelişmiş ülkeler seviyesinde örgütlenememesi ve mevcut örgütlerin de yeterince güçlü olmaması pazarlamada soruna neden olmaktadır.
Üretilen balların arıların nektar aldığı bitkiye göre sınıflandırılmaması, belli bir standardının olmaması,
Hastalık ve zararlılara karşı bilinçsizce ilaç kullanımının balda kalıntıya neden olması,
Merdivenaltı üretilen sahte balların denetimlerinin tam anlamıyla yapılamaması,
Kaçak bal girişlerinin önlenememesi sorunlardan bazılarıdır.
Arıcıların, ürettiği balın yanı sıra katma değer sağlayan polen, arı sütü, propolis gibi diğer ürünlerin de üretebilmesi için teşvik edilmesi,
Arıcılar modern arıcılık konusunda eğitilmeli, yeni arıcılığa başlayanlar için kurslar açılması, genç çiftçilerin desteklenmesi,
Bal, polen, propolis, arı sütü, tüketiminin yaygınlaştırılması için tüketicilere yönelik çalışmaların yapılması,
Bölge şartlarına uygun ana arıların üretilerek arıcılara dağıtımının sağlanması,
Organik bal üretiminin artırılması için üreticiyi teşvik edecek tedbirlerin getirilmesi,
Kovanlarda standartlaşmanın sağlanması için gereken çalışmaların yapılması gerekiyor.”