ZMO: “Yerel çeşitler biyoçeşitliliğin ve küçük aile çiftçiliğinin vazgeçilmezidir”

0
4943
ZMO: "Çiftçilerin, köylülerin kullanmak istedikleri yerel çeşitlere kolaylıkla ve gerekirse ücretsiz olarak ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. Bu onların hakkıdır ve bu hak kendilerine verilmelidir."

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), yerel çeşitlerin biyoçeşitliliğin bir parçası olarak görülüp, bunların çoğaltılması ve ticareti önündeki engellerin kaldırılmasını istedi.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 19 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlamasına Dair Yönetmelik” ile ilgili görüşlerini paylaştı.

Çiftçilerin, köylülerin kullanmak istedikleri yerel çeşitlere kolaylıkla ve gerekirse ücretsiz olarak ulaşabilmelerinin sağlanması gerektiğine işaret eden ZMO açıklamasında, “Bu onların hakkıdır ve bu hak kendilerine verilmelidir.” ifadelerine yer verildi.

ZMO’nun konuya ilişkin yazılı açıklamasında yönetmelikle ilgili şu görüşlere yer verildi:

“Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlamasına Dair Yönetmelik” 19 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Yönetmeliğin amacı özetle tarla bitkileri, bağ-bahçe bitkileri ve diğer bitki türlerine ait ticareti yapılacak yerel çeşitlerin kayıt altına alınması ve yerel çeşitlerin genetik erozyonlarını engellemek olarak ifade ediliyor.

2006 yılında çıkan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumluklar dışındaki tohumlukların üretimi ve ticareti yasaklanmıştı. ODA’mızın da içinde yer aldığı duyarlı çevreler tarafından o dönemde “tohum yaşamdır, yaşam bizimdir” denilerek; çiftçilerimizin kendi yerel tohumunu ve çeşitliliğini giderek kaybedeceği, biyolojik çeşitliliğimizin ve zengin tarımsal ürün desenimizin tek tipleştirileceği, gıda güvenliğinin, güvenli gıdaya erişme hakkının ortadan kalkacağı endişeleri dile getirilmişti. O günden bugüne ülkemizde ve dünyada yaşananlar, uluslararası tarım şirketlerinin dünyayı gıda üzerinden yönetme ve biçimlendirme amaçları doğrultusundaki ticari birleşmeleri ve uygulamaları, ülkemiz insanı için duyulan kaygıyı, tüm dünya için geçerli kılmaktadır.

Tüm bu olumsuzluklara karşın, 5553 sayılı yasanın, ticarete konu olmamak ve şahsî ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla, çiftçiler arasında yapılacak tohumluk değişimine istisna tanıyan hükmü çerçevesinde ülkemizin dört bir yanında düzenlenen “Tohum Takas Şenlikleri” büyük ilgi gördü. Tohumculuk Kanunu ile getirilen istisnanın bir yönetmelik düzenlemesiyle kaldırması hukuken elbette mümkün olmamakla birlikte, düzenleme içinde kaygıya yol açacak, açıklamaya muhtaç kimi konular yer almaktadır. Bunlardan biri Yönetmeliğin amaçları içinde yer alan, yerel çeşitlerinin “genetik erozyonlarını engellemek”  gerekçesidir. Yüzyıllardır üretilen, seleksiyon yoluyla ıslah edilmiş, bulundukları yöreye uyum sağlamış, bugüne kaybolmadan ulaşmış bir tohumluk için bu gerekçe ne kadar doğrudur?

Yönetmelik neler getiriyor?

Yönetmelikle getirilen düzenlemeyle yerel çeşit tohumluklarının çoğaltımı ve ticaretine, yerel çeşit kayıt listesine kaydolması halinde izin verilmektedir. Bu amaçla kayıt yaptırmak üzere başvurabilecekler olarak, ilgili olmak kaydıyla; meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversiteler belirtilmektedir. Başvuru sahipleri arasında çiftçiler veya kooperatifler gibi çiftçi örgütlerinin yer almaması dikkat çekicidir. Sayılan kuruluşlar içinde örgütsel ve mali olanakları ile en güçlüsü olan yerel idarelerin (belediyeler), “ilgili olmak kaydıyla” ibaresi dikkate alındığında, sürecin içinde mi dışında mı olacağı uygulamada ortaya çıkacak. Sivil toplum örgütleri ile kast edilenin hangi kuruluşlar olduğu açık olmamakla birlikte, 5553 sayılı yasayla tohum piyasasına hakim olan, kullanılan yerel çeşitlere ticarete konu olmadığı için hakim olamayan tohum şirketlerinin, bu alana girişlerini sağlayan örgütler olabileceği dikkate alınmalıdır. Ayrıca meslek kuruluşları olarak Tohumcular Birliği ve Alt Birliklerinin süreçte ne şekilde etkin olacağı, tohum şirketleri için aracı bir rol mü üstleneceği ihtimali de göz önüne alınmalıdır. Tohumcular Birliği’nin yapısına baktığımızda bunun hiç de uzak bir ihtimal olmadığını söyleyebiliriz.  

Yönetmelik içinde yer alan bir diğer husus, yerel çeşit tohumluklarının üretimini yapacak başvuru sahiplerinin Tohumculuk Sektöründe Yetkilendirme ve Denetleme Yönetmeliği çerçevesinde üretici/yetiştirici belgesi alması zorunluluğu getirilmiş olunmasıdır. Belirtilen yönetmelikte tohum yetiştirici belgesi alınması için; örtü altı sebzelerde en az bir dekar seraya, açık alan sebzelerde en az beş dekar ve tarla bitkilerinde en az on dekar araziye sahip olunması veya bu arazinin kiralandığını gösteren çiftçi kayıt sistemi kayıt belgesi gerekmektedir. Tohum üretici belgesi alınması için ise başvuru sahibinin tohum ürettiği bitki grubuna ait gerekli bina ve depoda kiracı veya mülk sahibi olması zorunluluğu bulunmaktadır.

Üretici/yetiştirici belgesi alınması kapsamda belirtilen koşullar ve başvuru sahiplerinin meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversiteler olduğu dikkate alındığında, Yönetmeliğin uygulanabilirliği tartışmalı hale gelmektedir. Bu koşulların yanında, sunulan hizmetler ile onaylanan ve düzenlenen belgeler karşılığında ödenecek olan başvuru inceleme ücreti, tescil ücreti, üretim izni ücreti, standart tohumluk kayıt ücreti, genetik kaynaklar kayıt ücreti, sertifikasyon hizmetleri ücreti (tarla kontrolleri ücreti, laboratuar kontrolleri ücreti, belgelendirme ücreti), etiket ücreti, yayın ücretleri ve diğer ücretler yapıları itibari ile olayın ticari boyutundan ziyade, yerel çeşitlerin korunması ve üretilmesine odaklanması beklenen başvuru sahipleri açısından önemli bir sorun alanı olacaktır.

Yönetmelik yerel çeşitleri korumaktan ziyade,  onları ticari bir faaliyetin konusu haline getirmektedir. Her ne kadar kaydı yaptıran ve idameyi sağlayana “inhisari/mutlak yetkiler” verilmediği belirtilse de, tohumlar üzerinde bir sahiplik durumu ortaya çıkmaktadır. Oysaki beklenen, hastalık ve zararlılar açısından gerekli kontrollerin yapılması koşuluyla yerel çeşitlerin korunması ve çiftçilerin, köylülerin bunları üretip, satışını serbestçe yapabilmesine olanak sağlanmasıydı.

Çıkarılan yönetmelik yerel çeşitlerin ticaretine izin veriyor gibi görünmekle birlikte, istenilen koşulların sağlanarak üretim yapılmasının zorluğu nedeniyle, yasaklama fiilen devam edecektir. Öte yandan 5553 sayılı yasanın çıktığı dönemde yerel çeşitlerin ticaretinin yapılması durumunda uygulanan 10 bin TL’lik idari para cezası, güncel miktarı ile 24 bin TL’yi aşmıştır. Bu kadar yüksek para cezaları bulunurken,  yeni yapılan düzenlemenin uygulanabilirlik sorunu da göz önüne alındığında, yönetmeliğin niçin çıkarıldığı sorusu akıllara gelmektedir.

Son dönemlerde yerel tohumlarının önemine ilişkin olarak toplumda ortaya çıkan ilgi ve özellikle GDO’lu tohumlar nedeniyle insan sağlığına yönelik risklerin yarattığı endişe, kamuoyunu tatmin edecek adımların atılması beklentisinin artmasına yol açmıştır. Bu nedenle Bakanlığın yerel çeşitlerin ticaretine belli koşullarda izin verir gibi yaparak, kamuoyunda pozitif bir algı yaratmayı amaçladığı düşünülebilir. Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın çeşitli sosyal sorumluluk projeleri kapsamında yapılan etkinliklerde ve röportajlarında dile getirdiği, “ata tohumlarımıza sahip çıkılması”, herkesin “Bölgelerindeki yerli tohumların peşine düşmesi, onları ekip, çoğaltması” önerileri nedeniyle bir şeyler yapılıyor görünmek istenmesinin, Yönetmeliğin çıkarılmasında bir etkisi olmuş mudur, bilemiyoruz.

Yapılması gereken ne olmalıdır?

Yerel çeşitlerin biyoçeşitliliğin bir parçası olarak görülüp, bunların çoğaltılması ve ticareti önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Kayıt altına alınmış tohumlukların kullanımı tarımsal desteklemelerle teşvik edilirken, çiftçi hala destekleme kapsamı dışında kalan yerel bir çeşidi kullanıyorsa, bunu tercih etmesinin mutlaka bir gerekçesi vardır. Hiçbir çiftçi zarar edeceği bir ürünü yetiştirmek için, uygun olmayan tohumluğu kullanmaya devam etmez. Kamunun kayıt altına alınmış tohumlukları desteklemesi bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak teşvik edilmeyerek tercih edilmesi zorlaştırılan yerel çeşitlere, ticareti engellenerek ikinci bir engel çıkarılması anlaşılır değildir. Yerel çeşitlerin farklı yerlere taşınmasından kaynaklı hastalık ve zararlı endişesi varsa, bunu yerel çeşitlerin ticaretini yasaklayarak değil, gerekli önlemleri alarak gidermek daha rasyonel bir yaklaşım olacaktır.

Kamuya düşen görev; yerel çeşitleri ticaretin konusu yaparak, özel kişi veya kurumlarca kayıt altına alınmasını sağlamak yerine kamu yararını, sürdürülebilir üretimi, biyoçeşitliliğin korunmasını ve gıda güvencesini göz önüne alarak, yerel çeşitleri araştırma enstitüleri, TİGEM veya bu konuda görevlendireceği kurumları aracılığı ile kayıt altına almak olmalıdır. Kayıt altına alınan yerel çeşitler ülkenin ve insanlığın ortak varlığı olarak tescil edilmelidir. Bu çeşitlerin hastalık ve zararlı taşıma riskleri göz önüne alınarak, üretimde kullanılabileceği alanlar belirlenmeli, gerekli yönlendirme ve bilgilendirmeler yapılmalıdır. Çiftçilerin, köylülerin kullanmak istedikleri yerel çeşitlere kolaylıkla ve gerekirse ücretsiz olarak ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. Bu onların hakkıdır ve bu hak kendilerine verilmelidir. Yerel çeşitlerin zirai karantina açısından denetimleri Bakanlık tarafından ücretsiz olarak gerçekleştirilmeli, üretimleri hiçbir ek belgeye ihtiyaç duymadan yapabilmelidir. Bu kapsamda bir üretim, aynı zamanda yerel çeşitlerin yerinde korunması (in-situ) yaklaşımına da katkı yapacaktır.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz