Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu ile popülizmden gerçeğe coğrafi işaretli ürünler

0
20202
YüciTA Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu

Röportaj: Metin Ertunç / Yaşam İçin Gıda 

Geçtiğimiz günlerde BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ortaklaşa hazırladıkları “Coğrafi işaretler (Cİ) yoluyla sürdürülebilir gıda sistemlerinin güçlendirilmesi” başlıklı bir çalışma yayınlandı. Çalışma; Küresel coğrafi işaretli gıda ticaretinin 50 milyar dolara ulaştığına dikkat çekiyor. Bu özel çalışmada, dokuz örnek olayda Coğrafi İşaret tescilinin ekonomik etkileri analiz edilmiş. Analiz edilen ürünler arasında; Kolombiya kahvesi, Darjeeling çayı (Hindistan), Futog lahanası (Sırbistan), Kona kahvesi (ABD), Manchego peyniri (İspanya), Penja biberi (Kamerun), Taliouine safranı (Fas), Tête de Moine peyniri (İsviçre) ve Vale dos Vinhedos şarabı (Brezilya) bulunuyor. Çalışmada, bu dokuz örnekte Coğrafi İşaretin, nihai ürünün fiyatını yüzde 20 ila 50 arasında bir katma değer ile büyük ölçüde artırdığı belirtiliyor. Bunun bir nedeninin de tüketicilerin Coğrafi İşaret statüsündeki ürünlerde tat, renk, doku ve kalite gibi onlara has özellikleri tanımlamaları ve dolayısıyla daha yüksek fiyatlar ödemeye istekli olmaları olduğu vurgulanıyor.

Ancak bir başka önemli vurgu da; Coğrafi İşaretli (Cİ) ürünlerin, tek başına ekonomik kazanımlardan çok daha derinlere uzanan etkilere sahip olduğu gerçeği… Bu etkilerin en başında ise Cİ ürünlerin kırsal kalkınmaya olan katkısı geliyor. Diğer taraftan geleneksel bilgi ve kültürel değerlerin korunmasını sağlıyor. Ülke tanıtımına katkısı ise cabası. Türkiye sahip olduğu olağanüstü zengin Coğrafi İşaret potansiyeli ile bu alanda kendisine çok önemli ekonomik, sosyal ve kültürel kazanımlar sağlayabilecek ender ülkelerden birisi. Son yıllarda konunun önemini daha fazla kavrayan Türkiye, 1995 yılında çalışmalarına başladığı bu alandaki 21 yıllık açığını kapatmak ve doğal olarak zengin coğrafi işaretli ürün çeşitliliği ile dünya pazarında hak ettiği yeri kazanmak istiyor.

Birkaç gün önce katıldığı bir etkinlikte açıklamalarda bulunan TÜRK Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Başkanı Prof. Dr. Habip Asan; coğrafi işaretlerin, artık ülkeler için zenginleşme aracı olarak kullanıldığını, İtalya, İspanya ve Fransa’nın coğrafi işaretlerden yıllık 50- 60 milyar Euro’luk katma değer yarattığını, sadece Parmesan peynirinin yıllık 3 milyar Euro’luk katma değeri olduğunu söyledi.

Türkiye’de şu anda tescilli ve işlemi devam eden toplam 700’ün üzerinde coğrafi işaret olduğunu belirten Asan; “Avrupa Komisyonu’nda Malatya Kayısısı, Antep Baklavası ve Aydın İnciri tescillendi. Ama şu anda 14 tane de Avrupa Komisyonu’nda işlemleri devam eden var başvuru var.” dedi.

YüciTA Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu

Tescil çalışmalarının geçen sene epey hızlandığı görülüyor. Hatta öyle ki, 2017 yılı sonunda tescillenmiş Cİ sayısını 304’e ulaştıran (bugün itibariyle 345) Türkiye, AB’nin bu alandaki bir numarası İtalya ve iki numarası Fransa’yı bile geride bıraktı. Ülkemizin coğrafi işaretler (Cİ) alanında çalışan en etkin sivil aktörü konumunda bulunan Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı – YüciTA ise Aralık 2017’de yayınladığı basın bildirisi ile konuya yönelik endişelerini kamuoyu ile paylaştı. Bu hızlı temponun popülist kaygılarla yürütülmesinden duyduğu endişeleri dile getirdi. Biz de Coğrafi İşaret tescilindeki son gelişmeleri ve bu hızlı temponun getirdiği aksaklıkları YüciTA Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu ile konuştuk.

Hocam, dilerseniz söyleşimize coğrafi işaretlerdeki son gelişmelerle başlayalım…

Türkiye’de bu konu ile ilgili uygulama 1995 yılında yaşama geçirilen “Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında 555 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname” ile başladı. Avrupa Birliği (AB) 1992/2081 sayılı tüzüğünden uyarlanan bu KHK, büyük eksikliklerine rağmen 10 Ocak 2017 tarihine kadar uygulandı. 1996 yılından 2017 yılı başına kadar Türk Patent Enstitüsü’nce 198 coğrafi işaretin tescili gerçekleştirildi. Yılda ortalama 9-10 tescilin verildiği bu 21 yıllık dönemde uygulamalar sadece tescillerle sınırlı kaldı ve sistemin özünü oluşturan Cİ yönetişimi ve denetimi konularında ne yazık ki hiç mesafe alınamadı.

10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren “Sınai Mülkiyet Kanunu” ise ülkemizde konu ile ilgili yeni bir dönemi başlattı. Nitekim 5 kitapçıktan oluşan kanunun ikinci kitapçığı, coğrafi işaretlerle ilgili olup “Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün Adı” başlığını taşıyor. Sözünü ettiğim yasal düzenleme, bazı önemli eksikliklerine rağmen tescil süre ve maliyetlerinin azaltılması, amblem kullanımına geçiş, eski tescillerde revizyon olanağı, denetimlerin bir yıla indirilmesi ve en önemlisi yeni ismiyle “Türk Patent ve Marka Kurumu” bünyesinde bir “Coğrafi İşaretler Dairesi”nin kurulması gibi önemli yenilik ve değişiklikler getirdi.

Nedir bu sözünü ettiğiniz yenilikler?

Yeni yasa ışığındaki gelişmelerin; tescillerdeki gelişmeler ve amblem uygulamasına geçiş olmak üzere iki başlık altında incelenmesinde yarar görüyorum.

Bu noktadan hareketle; yeni döneme damgasını vuran en önemli gelişmenin, “Coğrafi İşaretler Dairesi”nin faaliyete geçmesiyle birlikte tescillerde yaşanan anormal artışlar ve tescil sayılarındaki patlama olduğunu söylemeliyim. Peki, bu patlamayı tetikleyen ne? Bunu üç nedene bağlayabiliriz…

Bunlardan ilki Sayın Cumhurbaşkanının 2015 ve 2016 yılları “Patent Ödülleri” törenlerinde yapmış olduğu ve Cİ’de bir kırılma yaratan konuşmalarıdır. Hatırlanacağı üzere Cİ’le ilgili ödüllerin takdimi sırasında Sayın Cumhurbaşkanı başta belediye, vilayet ve odalar olmak üzere tüm yerel kuruluşlara öz değerlerine sahip çıkmaları ve bunlara tescil almaları konusunda çağrıda bulunmuştu.

Tescil sayılarındaki artışı tetikleyen ikinci neden ise yeni yasanın getirmiş olduğu olumlu hükümlerdir. Özellikle çok yüksek olan tescil maliyetlerinin azaltılması ve sürelerin kısaltılması bunların en önemlileridir.

Tescillerde yaşanan patlamanın sonuncu ve kanımca en temel nedeni, Türk Patent’in yeni yasanın çıkışından hemen sonra, 2017 yılı içinde toplam 100 tescilin verileceğini açıklaması oldu. Bu takdir edeceğiniz gibi izahı son derecede güç bir durum. Nitekim böyle bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. Zira sene içinde ne kadar başvuru yapılacağını, ön incelemelerden sonra bunlardan kaçının kabul edileceğini ve kabul edilenlerin uzun zaman alan incelemelerden sonra kaçının tescile hak kazanacağını önceden kestirmek imkânsızdır. Bu durum şüphesiz daha önce başvurularını yapmış ancak dosyaları hala inceleme aşamasında olan coğrafi işaretler için de geçerli.

Öngörülen hedefe ulaşmak için büyük çaba harcayan Türk Patent, 2017 yılı sonuna kadar tam 104 Cİ’in tescilini gerçekleştirdi. Bu hızlı tempo sürenin bitimine yakın adeta zirve yaptı ve Aralık ayında gerçekleştirilen tescil sayısı 60’a ulaştı. 2017 yılında gerçekleştirilen tescillerin 55’i aynı yıl yapılan başvurulardan oluşuyor. Tescillerin geri kalan 49’u diğer yıllara ait. Bunların içlerinde uzun süre bekleyen ürünlerin de bulunduğu göze çarpıyor. Örneğin; Urfa eşkilisi 4 yıl, Ordu Perşembe ceviz helvası 6 yıl, Yozgat çanak peyniri, Kabataş helvası, Kağızhan uzun elması ve Eskişehir met helvası 7 yıldır bekliyordu.

Sonuç olarak yılsonunda tescillenmiş Cİ sayısını 304’e ulaştıran Türkiye AB’nin bir numarası İtalya ve iki numarası Fransa’yı geride bıraktı.

Tüm bu gelişmeleri çok yakından izleyen araştırma ağımız YÜciTA, 20 Aralık 2017 tarihinde yayınladığı basın bildirisi ile konuya yönelik endişelerini kamuoyu ile paylaştı. Nitekim böyle bir durum bugüne dek dünyanın hiç bir ülkesinde yaşanmamıştır. Örneğin; sistemin en iyi çalıştığı ve halen dünyada mevcut 10 Bin Cİ’in üçte birine sahip AB’de bile 2017 yılında tescillenen toplam Cİ sayısı sadece 38 olup, ülke başına 2 tescil bile düşmemektedir. Bir yerlere hoş görünmek adına gerçekleştirilen bu aceleci ve oldubittiye getirilen uygulamalar ne yazık ki Cİ’in popülizme kurban edildiği konusunda kamuoyunda oluşan endişeleri güçlendiriyor.

Hocam,  2017 yılında verilen bu 104 tescilin okuyucularımız için bir analizini yapmanız mümkün mü? Bir de madem kırsal kalkınmaya etkisinden söz ediliyor, üretici örgütlerinin tescillerdeki yeri nedir? Ve en önemlisi aceleye ve oldubittiye getirildiğini belirttiğiniz uygulamalarda sizce hangi hatalar yapılıyor?

Fotoğraf: Prof. Dr. Tekelioğlu’nun 2-3 Temmuz 2017 tarihlerinde İtalya’da, Parmigiano Reggiano (Parmesan peyniri) üzerinde C.P.L PARMA mandırasında gerçekleştirdiği araştırmadan…

2017 yılında alınmış tescillerin yüzde 76’sının oda ve borsalar ile belediyeler, vilayet, kaymakamlık ve il özel İdarelerine ait olduğu görülüyor. TOBB alınan tescillerde 2017 öncesi yüzde 33 olan payını yüzde 44’e çıkarmış. Onu yüzde 20 ile belediyeler, vilayet, kaymakamlık ve yüzde 12 ile il özel idareleri izliyor.

Tescil alan kuruluşlar arasında “Ahiler Kalkınma Ajansı”, “Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlükleri”, “İl kültür ve Turizm müdürlükleri”, “Valilik Yatırım izleme ve Koordinasyon Başkanlıkları”, “Dernekler” “İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlükleri”  gibi kuruluşlar da yer alıyor.

Tüm bu kuruluşların ulusal özvarlıklarımızı oluşturan yerel değerlerimize sahip çıkma ve onları koruyabilmek için tescil alma çabaları takdire şayandır. Ancak görüldüğü gibi bu kuruluşlar üretici örgütleri değil. Bu nedenle girişimleri tescil almakla sınırlı kalmakta ve daha sonra tesciller duvarlara asılmaktadır.

YÜciTA’nın 24 Kasım 2017 tarihinde Bolu’da, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası ile birlikte gerçekleştirdiği “Türkiye’de Coğrafi İşaretler ve Bolu” konulu seminerde Sayın Oda başkanımızın “tescil almasına alacağız ama daha sonra ne yapacağımızı bilmiyoruz” şeklindeki söylemi bu gerçeği çok açık bir biçimde vurguluyor. Cİ sistemi tescil, yönetişim ve denetimden oluşan bir bütündür. İlk adım olan tescille hukuki koruma elde edilmekte, sistemin işlerliği ancak etkin bir yönetişim ve denetim ile sağlanabilmektedir. Tescil alan kurumlarımızın ne yazık ki hemen tamamı Cİ yönetişimini tanımıyor.

Üretici örgütlerinin tescillerdeki yerine gelince,  konunun gerçek sahipleri olan bu örgütlerin tescil başvurularındaki payı ne acı ki bir elin parmakları kadar. 2017 yılında gerçekleştirilen 104 tescilden sadece “Ardahan çiçek balı” doğrudan bir üretici grubuna (Ardahan ili arı yetiştiricileri birliği) ait. Oysa yasa, tescillerde üretici gruplarına öncelik tanımakta. Biz, sistemin işlerliği için bu alanda gerekli değişikliklerin acilen yapılması gerektiğini söylüyoruz.

2017 yılında verilen 104 tescilden sadece 10’u “Menşe Adı” işareti, geri kalan 94’ü ise “Mahreç işareti” almış olup bu sonuncuların büyük kesimini yerel yemekler oluşturuyor.

Belirlenen hedefe ulaşabilmek için baş döndürücü bir hızla gerçekleştirilen tescillerin bazılarında önemli usul hatalarının yapıldığını gözlemliyoruz. Bunların arasında; Van keledoşu, Hamsiköy sütlacı gibi 3 aylık yasal ilan sürelerini tamamlamadan tescil edilenler olduğu gibi, Vezirköprü semaveri gibi ilanları başvuru tarihi ile aynı gün ya da Akçakoca melengücceği tatlısı, Urfa üzlemeli pilavı, Bingöl çobanbaşı kavurması gibi ilk 10 gün içinde yapılanlar da bulunuyor. Bunlar da dosyaların yeterince incelenmediği kuşkusu yaratıyor.

Bir başka sorun da tescillerde bazı ürünlerimize verilen işaretlerin istifham yaratıcı olmasıdır. Bu durum, işaretlerin belirlenmesinde inisiyatifin tescil talebinde bulunan kurumlara bırakılmasından kaynaklanmakta olup yanlış tercihlerin düzeltilmesini zorunlu kılmaktadır.

Çok ilginç bir durum da, yeni yasada “Geleneksel ürün adı koruması”na yer verildiği halde 2017 yılında verilmiş 104 tescilden hiçbirinin bundan yararlanamamış olmasıdır. Kanımızca Mortuğa (yöresel yemek/Van), Puçuko (karışık dolma/Şırnak)  ve Şımşıpe (kurutulmuş taze fasulye yemeği/Artvin) bu uygulamadan yararlanmalıydı. Bu ürünlere “Mahreç İşareti” verilmiş olması da oldukça düşündürücüdür çünkü önlerinde bir yer adı bulunmamaktadır.

Tescillerdeki 2018 yılı gelişmelerine gelince; 8 Mayıs 2018 tarihi itibariyle tescilli tam 347 Cİ’miz bulunuyor. Başvurusu yapılmış 397 ürünümüz de tescillerini bekliyor. Adı geçen tarihe kadar tescillenmiş 43 Cİ’miz var. Dolayısıyla tescillemede aynı temponun sürdüğünü söyleyebiliriz. 28 ülkeden oluşan AB’nin bu süre içinde, yani 5 ayda verdiği tescil sayısı toplamı ise sadece 10.

Bu yılın başından itibaren Coğrafi işaretlerde amblem uygulamasına geçildi. Bu amblemler tüketiciler için ne anlama geliyor?

PARMİGİANO REGGİANNO – İtalya’nın 14. Asırdan beri korunan uluslararası üne sahip bir Coğrafi İşareti olup çiğ inek sütünden üretilen bir peynirdir. Tekerlek (Kelle) biçiminde üretilen peynir 1-2-3 yıllık olup sert bir peynirdir. Üretim alanı; Parma, Reggio Emilia, Modena ve Bologna’dır.

Bildiğiniz gibi Coğrafi İşaret’lerde amblem kullanım zorunluğu 10 Ocak 2018’de başladı. 10 Ocak tescili yapılmış ürünlerimizin üreticileri ile bu ürünlerin tüketicileri, kısacası Türkiye için tarihi bir gündür. Bir milattır. Ülkemizin 1995 yılında başlayan Cİ serüveni kaybedilen 21 yıldan sonra 10 Ocakta en önemli aşamasına ulaşmıştır. YÜciTA olarak, emeği geçenlere ve özellikle “Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığı”na teşekkür ediyoruz.

Amblemler tescilli ürünlerin inandırıcılığını vurgulamayı, tüketicilere gerçek bir köken garantisi sunmayı ve üreticilere ürünlerini daha iyi tanıtma olanağını sağlamayı hedefliyor. Amblem dediğimizde; ürünün kalitesinin garantisi olup bu ürünlerin coğrafi işaret tescil belgelerindeki üretim kurallarına uygun olarak üretildiğini ve arkalarında devlet güvencesinin bulunduğunu gösteren kalite işaretlerini anlamalıyız.

Amblemler tüketicileri ürünlerin kökeni ve kalitesi ile arkalarındaki hikâye konusunda da bilgilendirerek ürün seçiminde rasyonel davranmalarını sağlıyor. Tüketicilerde Cİ’le ilgili farkındalık yaratmanın dışında amblemlerin en önemli faydası, piyasalarımızda yaşanan yoğun Cİ tecavüzlerine son vermek olacaktır. Üreticilerimiz ve tüketicilerimize büyük zarar veren bu haksız rekabet olayları artık son bulacak. Yani satın aldığımız Finike portakalı da, Ezine peyniri de, Ayvalık zeytinyağı ve Erzincan tulum peyniri de gerçekleri, gerçek ürünler olacak…

Cİ’e olan ilgi, tescille birlikte sona eriyor

Ancak tüketicilere ilk defa tanışacakları bu yeni ve çok önemli düzenlemelerle ilgili olarak ne başlangıçta ne de halen Türk Patent tarafından hiç bir bilgilendirmenin yapılmayışı, bana çok yadırgatıcı geliyor. Özellikle yoğun TV spotları ile kamuoyu çok önceden Cİ ve amblemler konusunda bilgilendirilmeliydi. Bu konudaki tek girişim, bir markette amblemli ürünlerle dolu rafların önünde yapılan resmi bir basın bildirisi ile geçiştirildi, sanki durum Türkiye’deki bütün market raflarında aynıymış gibi bir imaj yaratıldı.

Biz YÜciTA olarak bu konunun çok yakın takipçisiyiz. Aradan 5 ay geçmesine rağmen henüz raflarımızda amblemli ürünlerimize rastlamıyoruz, siz rastladınız mı bilmiyorum. Ülkemizde bu konuda çaba harcayan tek kuruluş Cİ’e verdiği büyük önem nedeniyle Metro Toptancı Market. Metro tedarikçilerini yoğun bir biçimde bilgilendirerek, onları yönlendirerek ve gerekli hizmeti sağlayarak amblem sorununu kısa sürede çözdü. Bu konudaki temel aksaklık şüphesiz tescil sahiplerinden kaynaklanıyor. Belirttiğim gibi bu kurumların büyük kesiminde Cİ’e olan ilgi, tescille birlikte sona eriyor.

Burada konu ile ilgili kendi deneyimlerimi sizinle paylaşmak isterim. Bunlardan ilki 8 Nisan Pazar günü İstanbul’da bir market raflarında rastladığımız ve amblemli şık paketlerde satılan “Dut Kömesi” ve “Muska Pestil”. Bu iki isim de coğrafi işaret değil ve amblemlerin burada kullanılması yanlış. Tescil alan Cİ adları “Gümüşane kömesi” ve “Gümüşane dut pestili”. Amblem ancak bu adları taşıyan ürün paketlerinde kullanılabilir. Şüphesiz durumu firma yetkililerine duyurduk.

İkinci deneyim yine aynı markette 8 Mayıs Salı günü gerçekleşti. Bu defa pazarlanan ürün  “Edremit körfezi yeşil çizik zeytini” idi. Şık bir kavanozda hem Cİ adı hem de “Menşe adı” amblemi yer alıyordu. Ancak Cİ adı eksik yazılmıştı. Ertesi günü firmayı aradık, amblem kullanımındaki duyarlılıkları nedeniyle kendilerini kutladık ve yanlışlığı belirttik. Bize teşekkür ettiler ve iki hafta içinde yeni ambalajlarını çıkararak, ürünlerini piyasaya sürdüler.

Cİ tecavüzleri hala bütün hızıyla sürüyor

Özetlersek, yasal zorunluğa rağmen amblemli ürünler bazı istisnaların dışında aradan geçen 5 aya rağmen henüz Türk tüketicileri ile buluşamadı. Bu durumdan milyonlarca üretici ve tüketici zarar görüyor ve Cİ tecavüzleri hala bütün hızıyla sürüyor.  Sürecin yavaş yürümesi belirttiğimiz gibi büyük ölçüde tescil sahiplerinin bilgi eksikliği ve ilgisizliğinden kaynaklanıyor. Bu arada Türk Patent ve Marka Kurumu da tüketicileri aydınlatmak için kamu spotlarını bir türlü kullanmıyor.

Hocam, yıllardır söylemlerinizde ‘yürüyen bir coğrafi işaret sistemi ancak iyi bir yönetişim ve denetimle mümkündür’ diyorsunuz. Son olarak bunu konuşalım. Nedir bu coğrafi işaret yönetişimi?

Cİ yönetişimi (gouvernance), tescilli Cİ’in üretim zincirini oluşturan tüm aktörlerinin çabalarıyla ulaşılan sonuçların oluşturduğu yapı ya da düzen olup ulusal düzeyde ve ürün düzeyinde yönetişim olarak ikiye ayrılıyor.

Ulusal düzeyde Cİ yönetişimi, ülkemizde Türk Patent ve Marka Kurumu, AB ülkelerinin büyük kesiminde de Tarım Bakanlıklarına bağlı ve sırf bu amaçla görevlendirilmiş kamu kuruluşları tarafından gerçekleştirilmekte. Cİ’le ilgili uygulamalar sistemin başarı şansının eksiksiz bir yasal düzenleme ve etkin bir yönetişimden geçtiğini gösteriyor. Bu bakımdan Fransa örnek bir ülke olarak gösterilebilir. Bu ülkede 1947 yılında kurulan “Köken Adlandırmaları ve Kalite Ulusal Enstitüsü (INAO)”  Fransa Tarım ve Gıda Bakanlığı’nın himayesinde Cİ tescilinden sorumlu bir kamu kuruluşudur. Merkezi Paris’te olan ve Cİ’de Fransız mucizesinin yaratıcısı olarak adlandırılan kuruluşun, Fransa’nın sekiz bölgesine yayılmış 24 şubesi ve 270 çalışanı bulunuyor. INAO’nun gerek kurumsal yapılanması ve gerekse çalışma tarzı oldukça ilginç ve birçok ülke tarafından örnek alınıyor.

Ürün düzeyinde Cİ Yönetişimi ise, tescil almış kurumlar tarafından, bir başka deyişle tescil sahipleri tarafından gerçekleştirilen yönetişimdir. Bu yönetişim, AB’de adları “Koruma ve Yönetim Kurumu – Organisme de Défense et de Géstion” olan ve tamamı üretici örgütlerinden oluşan tescil sahipleri tarafından gerçekleştiriliyor. Burada kurumsal yapılanma, organizasyon, yönetim ve finansman son derecede önemlidir.

Tescil sahiplerinin yönetişim çerçevesinde temel misyonu, öncelikle üretim zincirinin etkin çalışması ve köken adının korunması ve savunmasına yönelik faaliyetlerde bulunmaktır.  Bu bağlamda üreticilerin köken adı kurallarına uygun üretim yapmalarını sağlamak, (iç denetim) ürünle ilgili inceleme ve araştırmalar yapmak, üreticilere teknik hizmet sunmak, köken adının sahte ve hileli kullanımını takip etmek ve köken adı tanıtım ve reklamını yapmak temel görevleridir.

İlgili ilgisiz birçok kuruluş tescil alıyor

Görüldüğü gibi tescil sahiplerinin son derece önemli görevleri bulunuyor. Kurumlarımızın çoğu ise bunlardan habersiz. Sorunun temel nedeni ise yasal düzenlemedeki boşluktur. Nitekim 6769 sayılı kanun, tescil sahibinin haklarını belirttiği halde sorumluluklarına hiç değinmemiştir. Bu nedenle ilgili ilgisiz birçok kuruluş tescil almaktadır.

YÜciTA olarak yasaya hak sahiplerinin sorumluluğunu belirten bir madde koydurabilmek için çok çaba harcadık, ancak kabul ettiremedik. Sistemin işlerlik kazanabilmesi için tekrarlıyorum, bu maddenin mutlaka yasaya konması, diğer taraftan tescillerin üretici gruplarınca alınması için gerekli düzenlemelerin ivedilikle yapılması şarttır.

“Türkiye Coğrafi İşaretler Enstitüsü” mutlaka kurulmalı!

Çok ciddi bir konu olan Cİ, Türkiye için büyük imkanlar sunmaktadır. Sahip olduğumuz olağan dışı bu potansiyelin değerlendirilebilmesi ancak belirttiğimiz düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ve popülizmden uzak etkin bir yönetimle mümkündür. Türkiye’nin Cİ potansiyeli asıl görevi Cİ olmayan “Türk Patent ve Marka Kurumu” bünyesinde görev yapan “Coğrafi İşaretler Dairesi”nin kapasitesini fazlasıyla aşmaktadır. O nedenle araştırma ağımız YÜciTA’nın yıllardır mücadelesini verdiği “Türkiye Coğrafi İşaretler Enstitüsü” mutlaka kurulmalıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz