Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan COVID-19 salgını karşısında, herkes sağlığını koruma, hayatta kalma, sevdiklerini kaybetmeme telaşı içerisinde. Adeta bir panik halinde olayı anlamaya, öğrenmeye, basından yaşanan süreci takip etmeye çalışıyorlar. İnsan hayatı için sağlık çok önemli, sağlık için hijyen; bu sürecin bir diğer önemli anahtarı da sağlıklı bünye yani bağışıklık sistemi. Takip ettiğimiz üzere tüm uzmanlar da hijyen, yaş ve bağışıklık sistemi üzerinden uyarılarda bulunuyorlar.
Kaygılarımız çok, kayıplarımız var; ölenlere Allahtan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum, hastalarımıza da acil şifalar. Bu arada tüm sağlık çalışanlarımızı hiç durmadan alkışlasak yetmez. Aile yaşantıları sıkıntılı, tüm özel hayatları bitti desek yeri; canla başla, kendi sağlıklarını hiçe sayarak, durmadan özverili bir şekilde derman olmak için çalışıyorlar.
Umutsuz olmayalım; sadece alan değil veren olabilirsek, empati yapmayı bilir, kişisel hijyenimize, toplumsal sağlık kurallarına uyarsak bunları da aşacağız.
Sürece bağışıklık sistemi üzerinden hareketle, başka bir pencere açmak istiyorum. Medyadan da takip ettiğimiz, hatta bizzat şahit olduğumuz, marketlerdeki boşalan gıda rafları haberleri hepimizde kaygı yarattı. Bazı kimseler adeta bir panik havası içerisinde acaba bulamazsam kaygısı ile ihtiyaçlarından fazla stok alımları yaptılar.
Buradan hareketle gıdanın kaynağı tarım sektörümüzü masaya yatırmak istiyorum. Ülkemizde gıda ve tarım politikalarının ana oyun kurucusu devlettir. Geçen hafta içerisinde Cumhurbaşkanlığının Koronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı‘nın ardından açıkladığı Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketinde tarıma, üretim ve üreticiye hiçbir atıf yapılmaması bizleri üzmüştür.
Yıllardır uygulanan ithalata dayalı tarım politikaları çözüm değildir. Bugünkü yaşanan sıkıntılı süreç içerisinde halen tarımın, üretim ve üreticinin görmezden gelinmesi ise gaflet değil, ihanettir.
Bütün ülkeler gıda güvenliği, yeterli ve dengeli beslenme konusunda adeta bir telaş içerisinde iken, üreticisine sırt çevirmiş bir yönetim anlayışı düşünülemez.
Yıllardır artarak devam eden üretim maliyeti, üreticimizin sırtında adeta bir kambur gibi her geçen gün büyümektedir. Tarımsal desteklerin anayasal hakka uygun olarak, geciktirilmeden verilmesi, destek politikalarının acilen tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Şuan devam eden üretim sezonumuzun ekim, dikim, bakım, ilaçlama ve gübreleme süreci ciddi bir sıkıntı içerisinde ağır aksak devam etmektedir.
Bir taraftan tarlasına, bahçesine küstürülen, göçler sebebiyle her geçen yıl yaş ortalaması yükselen üreticilerimiz, alınan son kararlarla da altmış beş yaş uygulaması sonucu kendi tarla ve bahçelerinde bile çalışamaz duruma getirilmiştir. En azından geçimini sağlamak için çırpınan çiftçilerimizin, ÇKS kaydı üzerinden üretim alanlarında mobil olabilmesi, çalışabilmesi sağlanmalıdır.
Bu insanlarımızın, sağlıklı olmaları da çok ama çok önemlidir. Gece gündüz demeden emeklerini ortaya koyan, tarımın yapıtaşı olan çiftçilerimizin, özellikle 55-65 yaş ve üzerindeki herkesin gezici sağlık ekipleri tarafından, hiçbir sağlık güvencesi aranmaksızın sağlık taramasından geçirilmeleri gerekmektedir.
Tarımsal ürünlerde net dışa bağımlı hale gelen ülkemizde, tarım sektörünün ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır. Tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten alacağı büyümekte, desteklenmeyen çiftçi faizli kredilere başvurmakta ve her geçen gün borç batağında boğulmaktadır. Sermayesini yitirmiş üreticimize acilen finans desteği sağlanmalıdır.
Tarımsal girdi fiyatları enflasyonun üstünde olurken, tarımsal ürünlerin tarladaki fiyatı enflasyonun altında kalmaktadır. Marketlerdeki fiyat ise enflasyonun üstündedir. Yani üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler ise pahalı gıda tüketmektedir.
Şu an devam eden sezona bakacak olursak, tarla bitkilerinin ekim alanlarında biraz azalma olsa da, özellikle açık saha sebze üretiminde bazı bölgelerde yüzde otuzların üzerinde bir düşüş olacağı gözlenmektedir.
Üretimin azalması bir taraftan kıtlığı, diğer taraftan da fiyat artışları ile enflasyonu tetikleyecektir.
İnsanımızın yeterli beslenmesinin yanı sıra, tüketicinin sağlıklı ürüne ulaşması da önemli olup, sebze ve meyvelerin pazar ile hallerdeki ürün satış ve sunumu konusunda da hijyenden ödün verilmemesi gerekmektedir. Satış noktalarında etkin denetimler yapılmalı, ürünlerin pazarlanması sürecinde sağlıksız kişi ve alanlarla buluşması en az düzeye indirilmelidir.
Ülkeyi yönetenlerin özellikle bu dönemde, dışlayıcı değil, tarım ve gıda sektörünün tüm bileşenlerini sürece katarak, bilimsel önlemlerle krizi yönetmeleri gerekmektedir. Hal böyle iken, bu hafta Tarım ve Orman Bakanlığının oluşturduğu COVID-19 Komisyonuna Ziraat Mühendislerinin dahil edilmemesi ciddi bir çelişki ve çok büyük yanlıştır. Asla kabul edilemez.
Üretimi, üreticiyi ve mühendisini göz ardı eden, insanını yeterli ve dengeli besleyemez. Bu yanlış uygulamalar sonucu oluşacak yetersiz üretim kıtlığa, kıtlık açlığa dönüştürülmemelidir.
Tarım yaşanan bu tüm olumsuzluklara rağmen, ülkemizin en büyük gücü ve stratejik potansiyelidir.
Umutsuz değilim, insanımıza gerekli desteği verirsek, hep beraber çok çalışarak bu sıkıntılı günleri deen kısa sürede aşarız.
Nazım’ın dediği gibi;
Biraz daha sabır,
Biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil,
HAYAT !..