Süt üreticisi temmuz ayından bu yana zor günler yaşıyor.
İşin içinden çıkamaz hale gelmiş durumda. Devletin desteklediği bu sektör, yine devlet tarafından enteresan bir şekilde görmezden geliniyor.
Maaşlara yapılacak zammın düşük tutularak bütçe açığına sebep olmaması için süt fiyatı arttırılmıyor. Ekonomi yönetimi ise veriler açıklamaya devam ediyor.
Tüm dünyada küçülen piyasalara paralel daralan finansman kaynakları, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri negatif etkilemeye devam ediyor.
İhracatın ithalatı karşılama oranındaki pozitif veriler sevinç yaratıyor; vergi gelirleri artıyor; varlık barışı, vergi yapılandırmaları ve çeşitli sektörlerdeki sorunları kısmen ortadan kaldıracak ”barış” hamleleri bütçeye para akışını hızlandırıyor. Hükümet devleti yönetmeye kendince haklı olarak ”Ticari” bakıyor ve ona göre de adımlar atıyor.
Ancak tüm dünya şunu çok net görmüş durumda: İktisat biliminin tanımındaki, insanların sonsuz ihtiyaçlarının kıt kaynaklarla karşılanabilmesi mantığı artık bu döneme ait bir tanımlama değildir! Artık milletlerin öncelik sıralamasına tabi tuttuğu taleplerinin, neredeyse bitmek üzere olan kaynaklarla karşılanabilmesinde yönetenlerin göstereceği kabiliyet önemlidir. Bu durumun yönetilenler tarafında göreceği karşılık, iktisat biliminin tanımını güncellerken, iktidarlarında ömürlerini belirliyor. Nitekim Fransa karışmış durumda.
Genel seçimlerden sonra yaşadığımız kur şokuna piyasanın verdiği tepki çok şiddetli olmuştu. Süt üreticisinin başa baş noktasında bıçak sırtında ilerlediği bu süreçte yem, elektrik, mazot, kredi faizleri gibi ana kalemlerin maliyetleri hızla arttı. Süt ödeme vadelerinin uzadığı, yem vadelerinin kısaldığı, iğneden ipliğe her kaleme yüksek oranda zamların geldiği bu dönemde, üretici kendi çapında bir dizi önlem almak zorunda kaldı. İnekler kesime gidiyordu!
Ancak süt fiyatı arttırılamadı. Zira enflasyon datası bu artıştan olumsuz etkilenirdi. Süt üreticisi adeta sabır testine maruz bırakıldı. Devletin bile artan maliyetlerle başa çıkamadığı, hizmet ve ürettiklerine zam yaptığı bu süreçte, süt üreticileri adeta cezalandırıldı. Bu durum devam da ediyor. Peki, birlikler mi? Hikaye!
Süt üreticisi temmuz ayından bu yana çok ciddi zarar ediyor. Şuan 1 litre sütün maliyeti, bindirilmiş maliyetleri de hesaba kattığımızda 2,65 TL’yi bulmuş durumda ve her geçen gün bu maliyet artıyor. Fabrika yeminde son 6 ayda zam oranı ortalama %80’i aştı. Saman, yonca, silaj üreticisi girdi maliyetlerinin %70 oranında artmasından dolayı ürünlerine bu oranlarda zam yaptı. Piyasadaki likidite sıkıntısı ise artarak devam ediyor.
Kur şoku sonrasında artan yem fiyatları, kurun düşmesine paralel düşmedi. Hayvan sağlığı ilaçları %110 seviyesinde artış gösterdi. Basit bir hesaba göre 1 litre sütün maliyeti 2,65 TL iken, 1,70 TL’nin altında 90 günleri aşan vadelerde süt satmaya çabalayan üretici çaresiz. Süt fiyatındaki baskıcı politika, sütü oluşturan kalemlerde uygulanmadığı için arada kalan süt üreticisinin bileşik 6 aylık zararının 1 litre süt fiyatına yansıması 4,10 TL. Evet, bu başa baş noktası fiyatı ve giderek yükseliyor. Aralık sonunda 4,85 TL’ye ulaşacağını öngörüyorum. Ama hiç kimse bunları konuşmuyor. Hesap yaparak açıklama yapılmıyor. Yok hükmünde gibi davranılıyor. Süt inekleri kesime sevk ediliyor.
Başka bir sorun ise psikolojik! Üretici artık umutsuz ve mutsuz üretiyor. Tarım sektör birlikleri işlevsiz. Üretici örgütlü değil ve üstelik ufukta hala örgütlenmek gibi bir isteği görünmüyor.
Acil eylem planı gerekiyor
Türkiye kısıtlı kaynaklarını üretimin devam etmesi ve arttırılması için seferber etmelidir. Üretimi arttırırken israf etmeden tüketmeyi hayata geçirmelidir. Süt üreticisinin katlanmak zorunda olduğu yüksek maliyet yükünden bir an evvel kurtarılması için bir eylem planı hayata geçirilmelidir. İthalata harcanan kaynaklar ve emek ve zaman üçlemesi üretimin devamı için kullanılmalıdır. Acil eylem planı yapılmaması halinde kaynakların gelecekte daha da kıtlaşması ve tamamen ithalata dayalı tarım sektörü yaratacağımız bilinci ile hareket edilmelidir.
Otobanlarımız, hızlı trenlerimiz, nükleer santrallerimizin olması beraberinde tarımdan hızla uzaklaşmayı önümüze getirmemelidir. Türkiye hepsini aynı anda pekâlâ başaracak güce sahiptir. Yeter ki sorunları kabul ederek masaya yatıralım ve çözümlerine odaklanalım.