Yeni dünyanın gelişim ve değişiminde iki husus öne çıkıyor; savunma sanayinin tamamen yerli olması ve sağlıklı, yeterli, güvenilir gıdaya ulaşılabilmesi. İki sektöründe bunu gerçekleştirebilmesinin, güçlü devletin varlığı ile mümkün olacağı görülüyor. Zira savunma sanayi ve güvenilir gıda üretebilmek yüzde 100 yerli olmayı gerektiriyor. Bunu mümkün kılabilmek için, üretim sürecinde pahalı maliyetlerin devletin desteği ile teşvik edilmesi gerekmektedir. Yani devletçilik ilkesi devrede olmak zorundadır.
Suya ulaşımın giderek daha meşakkatli olmaya başlaması, iklim değişiklikleri, tarım arazilerinin giderek betonlaşmaya yenik düşmesi, pahalı üretim maliyetlerinin üreticileri tarım sektörünün dışına sürüklemesi ve devletin kasasında geçen yıllara göre desteklere daha az kaynak ayrılması gibi sebeplerden dolayı sağlıklı, yeterli ve güvenilir gıdaya ulaşım imkanlarımız günden güne azalmaktadır.
Tüm bu sebepleri, en yüksek alarm vereninden en düşüğe sıraladığımızda ortaya çıkan sonuç iki şekilde değerlendirilmelidir; tüm girdileri ile gıdada tamamen yerli üretim süreci ve bunu sağlayacak finansman kaynağına en az maliyetle en yüksek vadede ulaşım imkanı. İkisinin de tek çözümü, devletçilik ilkesinde ısrarcı olmakta geçiyor.
Tarım politikalarında dengelenme bir türlü gerçekleşemiyor. İthalat kartını sürekli elinde tutan hükümetlerin üreticilere güven vermemesi, üreticileri hızla sektör dışına atıyor. Bir sektörü geliştirebilmenin yolu ise ithalatı tamamen ortadan kaldırarak, içeride üretimin belirli rezerve ulaşmasına kadar fiyatta oluşabilecek dengesizliklerin, devletin imkanları ile desteklenmesinden geçiyor. Burada yine hükümet değil devlet politikası ile devreye girecek prensipler önem kazanıyor. Üretmek, üretemediğin ama ihtiyaç duyduğun miktarı ve türleri belirlemek ve planlayarak yine üretmek, nihai olarak da tüketmek ve ihraç edebilmek. Üretmenin yanı sıra tüketimde üretime göre planlama yapabilmek kavramını artık realiteye taşımak zorunluluğu.
İktisat biliminin temel prensipleriyle örtüşen politikalara sımsıkı sarılarak, belki bu prensiplere ulaşmada hızlanabiliriz. İkame ürünleri belirlemek, üretim açıklarını bu ürünlerle tamamlamak, tüketimde yaşanan kayıpları ve israfı önleyici tedbirleri hızla almakla işe başlayabiliriz. Bu süreç ciddi planlamayı gerektiriyor. Planlama sürecinde oluşacak üretim arzı yetersizliği, fiyat artışlarıyla karşımıza çıkacaktır. Ama planlamada ısrarcı kalınması, sürecin sonunda bizi ‘üretir’ hale getirecektir. Üretim sürecinde yaşanan maliyet arttırıcı unsurları ortadan kaldırmada ise üreticiden tüketiciye ulaşan ürünlerin bozulmasına engel olucu çalışmalar ve tüketim esnasında yaşanan yüksek hacimli israfın önüne geçilmesi, bizi başarıya ulaştıracaktır.
Burada ana çözüme dair prensipleri belirleyebilirsek, sonrasında tek tek üretim ve tüketim süreçlerinde yaşanan sorunları çözmek için kolları sıvayabiliriz.
Unutmayalım! İklimin tarım aleyhine değiştiği, üretilenlerin nüfus artış hızını karşılayamadığı, tüketimde israfın bu denli yaygınlaştığı bir durum, hepimizi sağlıklı, güvenilir gıdaya ulaşmada zorlayacaktır. Ancak ulaşabildiğimiz gıdaları artık ucuza elde etme konusunda yanılsama içerisinde olmamalıyız. Tüm bu parametreleri bir araya getirebildiğimiz zaman, belki çok ileri bir tarihte, daha uygun fiyatlı gıdaya ulaşabiliriz. Ancak bu, ülkemiz için henüz çok erken.
Bu önlemleri alamaz ve hala eski zihniyetimizle tarım sektöründe ilerlemeye devam edecek olursak, ülke olarak 10 yıl sonra bile, hala domatesin fiyatını, patatesin ithalatını konuşuyor oluruz.