Korona günleriyle birlikte dünya eve kapandı. Dışarıda hayat durdu, içerisi şenlik, kıyamet. Hayatımızı evlerimize sığdırdık aylardır. Temel ihtiyaçlar dışındaki tüm lüksler geçici olarak kullanım dışı kaldı.
Sürrealist bir filmin tam ortasına düşmüş gibiyiz. Ancak film çok önceden başlamış, biz daha yeni dahil olmuşuz sanki. Sıra dışı ortamda konforumuza amade her türlü donanımla çoktan kuşatılmışız çünkü. Bu dönemde ne çok film izledik, kitap okuduk, yemek yaptık, spor yaptık, diyet yaptık, diyet bozduk, niyet bozduk, kafayı bozduk, kafayı dinledik, sokakların, caddelerin sessizliğine alıştık, doğa ile yeniden tanıştık, yeni hobiler geliştirdik…Uzaktan kumandalı çalıştık, online etkinliklere katıldık… Zihnimizi temize çektik. Kendimize yetebilmeyi test ettik, ilişkilerimizi test ettik, sabrımızı test ettik ve de hoşgörü sınırlarımızı yeniden çizdik…
Elimizin altındaki online dünya ile daha barışık olmakla birlikte, kafesteki kuş misali özgür olacağımız günlerin hayalinden karantina günlerinde bir an bile vaz geçmedik.
Hayret verici olan, dünyadaki her türlü bilimsel ve teknolojik gelişmelerle insanın yaşlanması yavaşlatılırken, ömürler uzar, başka gezegenlerde koloniler kurulur, akıllı gıdalar, ilaçlar geliştirilir ve teknolojik atılımlar hayal gücümüzün sınırlarını zorlarken, aniden bir virüs ortaya çıktı ve yaşamı dondurdu. Virüs, henüz süre biçilememiş ömrüyle rahat rahat dünyayı turlarken, insanlık için yeni normal tasarlandı.
Dünyanın pek çok yerinde insanlar aynı şeyleri yaşıyor düşüncesiyle bir nebze de olsa rahatlatmaya çalıştık kendimizi. Yani biri diğerinden daha iltimaslı durumda değildi ya da bize öyle görünüyordu. Herkesle gelen düğün bayram misali bir teselli işte…Herkes dört duvar içinde, herkes aynı tehlikeden çekiniyor, herkes benzer tepkilerle sıkıntısını yok etmeye çalışıyor. Dünya neredeyse tek bir ülke, tek bir yürek oldu..
Yeni normale geçerken alışkanlıklarımız yeni kimlikler kazanıyor. Anormallikler normalleşiyor. Bugüne kadar maske, eldiven, siperlik, hijyenik solüsyonlar su kadar ekmek kadar gerekli ve hiç bu kadar vazgeçilmez olmamıştı. Yetinmeyi bilmek, mahrumiyet ve çözüm üretmek kavramlarına daha fazla akıl yorar olduk…karantina, kısıtlama, ölüm skoru, sosyal mesafe gibi olgularla yakından tanıştık. Adeta bir “Maskeli Balo” sendromu sardı dünyayı…yeni yeni tasarımlarla koruyucu aparatlar, aksesuarlar hızla gelişiyor, sanki bu virüs bizimle daha uzun yaşamaya niyetli gibi… Acaba dünyadaki “Maskeli Balo” sendromu daha ne kadar tetiklenmeye devam edecek…
Korona süreci tamamlandığında yeni normale de alışacağız. Çalışma hayatı, alışveriş, spor, beslenme, seyahat, sanat her alanda alışkanlıklarımıza format attık, yeni güncellemelerle hayata kaldığımız yerden devam edeceğiz…Ancak bu sosyal deneyimle sadeleşmeyi, fazlalıklardan arınmayı, her şeyi tasarruflu tüketmeyi, tabiatı ve onun bize sunduklarını korumayı öğrenenlerin sayısı çoğaldığı oranda, yaşanan sıkıntılı süreç insanlık adına kazanıma dönerek daha anlamlı sonuçlara vesile olabilecek.
Hayat insanlık tarihi boyunca bir şekilde kaldığı yerden hep devam etmiş yine edecek… Tabii tecrübelerden ders alabilenler bundan sonra yaşamında rahatlıkla bir üst modele geçebilecek…