TEMA Vakfı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen ve birçok kanunda değişiklik yapılmasını öngören Torba Kanun Tasarısı hakkında bir açıklama yayınlayarak yaşanan gelişmelerin kaygı verici olduğunu vurguladı.
TEMA Vakfı son günlerde Torba Kanun olarak gündeme gelen “Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 54, 55, 56, 61 ve 75. maddelerine dikkat çekti. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Kanun Tasarısı’nın yasalaşması durumunda doğaya zarar vermenin önünün açılabileceğini vurguladı. “İlgili maddelerin mevcut hali ile TBMM Genel Kurulu’na gönderilmemesini ve yasa tasarısından çıkarılmasını savunucusu olduğumuz doğa adına talep ediyoruz” diyen Ataç; tasarı hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:
Doğal varlıklar madenciliğe karşı savunmasız bırakılıyor
“Tasarının çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreçlerini ve katılımcılığı ortadan kaldıran 54’üncü, ormanlarda madenciliği teşvik eden 55’inci ve maden arama faaliyetlerini ÇED kapsamı dışında bırakan 56’ıncı maddeleri komisyonda görüşülmektedir. Her iki madde de kaygı verici düzenlemeler içermektedir. 54’üncü maddeye göre; ÇED işlemlerinin ve diğer izinlerin üç ay içerisinde tamamlanmaması durumunda, ÇED ve diğer izin başvuruları ile ilgili olumlu karar verilmiş sayılacaktır. Ayrıca, yine aynı maddede yer verilen “diğer izin başvuruları” ifadesi, hiçbir şart olmaksızın her türlü izni kapsadığından, yine üç ay içerisinde sürecin sonlandırılmaması durumunda, yatırımcının, orman, tarım, mera gibi alanlara yönelik olumlu görüş almış sayılmasına neden olacaktır. Bu durum, üstün kamu yararı gereği korunması gereken bu alanları madencilik faaliyetlerinin doğurduğu olası zararlara karşı savunmasız bırakmaktadır. Aynı zamanda bu düzenleme idarenin çevresel kirliliği, çevresel zararları ve üçüncü kişilere verilecek zararları önleme görevini ortadan kaldırmaktadır. Bu da anayasanın 56. maddesinin ruhuna ve Çevre Kanunu’nun kirliliği ve zararları önlemeye ilişkin ilkesine aykırıdır. Ayrıca, tasarının 56. maddesi ile “jeolojik haritalama, jeofizik etüd, sismik, karot, kırıntı ve numune almaya yönelik maden arama faaliyetleri de ÇED kapsamı dışında bırakılmaktadır. Özellikle bu faaliyetlerin doğal açıdan hassas ve değerli alanlarda yoğunlaştığı düşünülürse söz konusu düzenleme bu alanları maden arama faaliyetlerinin olası zararlarına karşı savunmasız hale getirmektedir.”
Ormanlar, taş ve maden ocakları için cazibe merkezine dönüştürülüyor
“Tasarının 55. maddesinin orman alanlarında gerçekleştirilecek madencilik faaliyetleri için ilk on yılın bedelsiz olması öngörülmektedir. Bu düzenleme orman alanlarında madencilik faaliyetlerinin teşvik edilmesi, orman ekosistemi üzerindeki baskının artmasına neden olacaktır. 2012 -2016 yılları arasında Sakarya Ovası’nın iki katı orman alanı madenciliğe tahsis edilmiştir. Kanunun yasalaşması halinde bu miktarın çok daha fazla artacağı açıktır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve korunmasındaki kamu yararı tartışılmaz olan ormanlarda, kar amacı güden bir faaliyetin bedelsiz gerçekleştirilmesinde kamu yararından bahsedilmesi pek mümkün değildir. Mevcut düzenlemeler altında ormanların korunması ile söz konusu madencilik faaliyetlerinin hangisinin uygulanmasında üstün kamu yararı olduğu dahi tartışılırken bu düzenlemenin orman alanlarında daha fazla madenciliği teşvik edecek şekilde yapılması üstün kamu yararına aykırı olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca söz konusu madde, tasarıdaki 54. madde ile ÇED sürecinin de işlevsiz kalacağı düşünüldüğünde ormanlar üzerindeki baskı daha da artacaktır.”
Mera alanlarımız azalacak
“Haziran ayında, “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile Mera Kanunu’nda yapılmak istenen ancak tasarıdan çıkarılan düzenleme geri getirilmektedir. Bu düzenleme hayvancılık, toprak koruma, su üretimi ve biyolojik çeşitlilik bakımından büyük önemi olan mera alanlarını daraltacaktır. Söz konusu düzenleme, meraların endüstri bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler gibi kullanımlara tahsis edilmesini kapsamaktadır. Üstelik Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda geri çekilen bu düzenleme, yeni tasarıda da yer almamasına rağmen önergeyle yeni bir madde olarak komisyonda kabul edilmiştir. Yıllık 15 milyon ton kaba yem ithalatı yapıldığı ve et fiyatlarının yükseldiği ülkemizde bu düzenleme yararlı görülmemektedir. Milli Tarım Projesi’nde hayvancılık önemli yer tutarken, getirilen değişiklikle, hayvanların beslenmesinde büyük rolü olan mera alanlarının daraltılması bir çelişki olarak görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde %56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14,6 milyon hektara inerek %19’a gerilemiştir. Mera alanlarındaki bu ciddi gerileme, söz konusu tasarı ile çok daha artacaktır.”
Tasarının 75’inci maddesi de riskli
“Son olarak tasarının 75’inci maddesine dikkat çekmek gerekirse, söz konusu madde ile 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu’nda değişiklik yapılarak, endüstri bölgelerindeki imar ve parselasyon planlarının askı süresi bir hafta ile sınırlandırılmaktadır. İmar mevzuatında bu süre 30 gün olarak belirlenmektedir. Bu sürenin kısaltılması, vatandaşların planları inceleme ve itiraz etme haklarını daraltmaktadır. Bir haftalık sürede planlardan haberdar olunması ve kamu yararına uygun düşecek şekilde planların, gerektiğinde farklı uzmanlarca, çok geniş perspektiflerde değerlendirilmesi mümkün değildir. Torba Kanun’daki ilgili maddelerin mevcut hali ile TBMM Genel Kurulu’na gönderilmemesini ve yasa tasarısından çıkarılmasını savunucusu olduğumuz doğa adına talep ediyoruz.”