İstanbul’da düzenlenen 23. Dünya Enerji Kongresi öncesinde Dünya Enerji Konseyi, global enerji sektörüne “enerjiye yaklaşımı” yeniden ele alması için çağrıda bulundu.
“Yeni Ufukları Kucaklamak” temasıyla gelecek dönemlere işaret eden Dünya Enerji Konseyi, enerjiyle ilgili yedi önemli tespitte bulundu. Buna göre, kişi başına düşen enerji talebi 2030 yılından önce zirveye ulaşacak ve dünya ekonomileri dekarbonizasyon için yeterince çaba sarf etmedi.
Kongre öncesinde konuşan Dünya Enerji Konseyi Başkanı Marie-José Nadeau şöyle dedi: “Büyük enerji dönüşümünü durdurmak mümkün değil. Bu gelişmeye, inovatif teknolojiler ve yeni iş modelleriyle ayak uydurabilmek için büyük bir efor harcamak gerekiyor. Yanıt verebilme hızımız, kazananları ve kaybedenleri belirleyecek.”
Dünya Enerji Konseyi Genel Sekreteri Christoph Frei ise şunları kaydetti: “Global büyümenin yavaşlaması ve değişen demografi yeni koşulları şekillendiriyor. İtici güçler, dekarbonizyona yönelik giderek artan politik baskı, önü alınamaz dijital devrimin tetiklediği inovasyon ve dün imkansız gözüyle bakılan, bugünün ise gerçeği olan yükselen riskler. Vakit, pozitif ve kapsayıcı liderliğin vakti. Hem liderler hem toplum yeni gerçekleri kabullenip, enerji konusunu yeni bir yaklaşımla ele almalı, istikrarlı yatırım koşullarını korurken, inovasyonun peşinden koşmalı.”
Yeni ufukları kucaklamak
Dünya, büyük bir dönüşüm yaşıyor. Büyük Dönüşüm’ün itici gücü ise, yeni teknolojilerin hızla ortaya çıkması, önü alınamayan dijital devrim, global çevre sorunları ile değişen büyüme ve demografi modelleri. Önümüzdeki yıllarda söz konusu bu enerji dönüşümü, enerjiyi üretme ve tüketme biçimlerimizi değiştirme potansiyeline sahip. Bu, hem ulus devletlerin hem şirketlerin işletme modellerini ve ekonomik temellerini etkileyecek; böylece sektörler ve bölgeler arasında yeni bir denge kurulacak, dönüşüm global ekonomiye yansıyacak.
Enerji dönüşümünün kazananları ve kaybedenleri önümüzdeki 10 yılda belirleneceğinden, enerji sektörüne dair ‘yeni gerçekler’i iyi anlamak gerekiyor.
Enerjinin yeni gerçekleri
1- Zirve Petrol Üretiminden Zirve Talebe
Yeni gerçek: Zirve yapan petrol üretimine dair tartışmalar geçmişte kaldı. Gerçek şu ki, kişi başı enerji talebi 2030 yılına gelmeden zirve noktasına ulaşacak. Giderek büyüyen global orta sınıfın talep artışı, birincil enerji ikameleriyle desteklenen enerji yoğunluğunun azaltılmasının hızının gerisinde kalacak. Böylece tartışmaların odağı, zirve petrol üretiminden, gelecek 45 yıl içerisinde yüzde 20 ile sınırlı kalması beklenen talebin zirve yapmasına kayacak. Bu ise, büyüme hedeflerini tutturabilmeleri ve yatırım stratejileri açısından enerji şirketleri için önemli sonuçlar doğuracak.
2-Karbon Bütçesinin Aşılması
Yeni gerçek: Ekonomileri dekarbonize etmek için yeterince çaba sarf etmedik. Dünya, küresel ısınmanın 2 derece ile sınırlı kalmasını öngören karbon bütçesini aşmamak için, global gayri safi yurtiçi hasıla bazındaki emisyonu yıllık yüzde 6 oranına çekmeli. Bu ise ciddi bir efor gerektiriyor. Zira enerji yoğunluğunun azaltılmasıyla ilgili en iyimser tahminler ışığında dahi, bu gidişatla 2045 ile 2050 yılları arasında karbon bütçesinde öngörülen sınır değerlere ulaşacağımız ve hatta bunları aşacağımız hesap ediliyor.
COP21’de belirlenen ulusal katkılar (NDC) ile hedeflenen seviyenin ancak üçte birine ulaşabiliyoruz. Global taşımacılığın düşük karbon çözümlerine hızlı bir şekilde geçmesi, iklim hedeflerinin tutturulması açısından en ciddi engeli oluşturabileceği gibi en büyük fırsatı da teşkil edebilir.
Mevcut pazar sinyalleri, enerji verimliliği, gelişmiş elektrik depolama sistemleri, temiz taşımacılık ile Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama’nın yaygınlaşması gibi kritik alanlarda ilerleme kaydetmek için tek başına yeterli değil. Dönüşümü hızlandıracak kapsayıcı çözümlerin hayata geçirilmesi ve tüketicileri en düşük karbon ve en az maliyetli alternatiflere yönlendirmek için net, hedef odaklı ve belirsizliğe mahal vermeyen politikalar ve kurumsal çerçevelere ihtiyaç var.
3-Atıl Varlıklardan Atıl Kaynaklara
Yeni Gerçek: Enerji üretim biçimlerimizin değişmesi, mevcut enerji varlıklarının atıl bırakılması riskini beraberinde getiriyor. Bununla birlikte, başta kömür ve petrol olmak üzere birincil kaynaklar daha az kullanılacak. Fosil yakıtlar önemlerini korumaya devam etmekle birlikte, 2060 yılında enerji ihtiyacımızı, üçte biriyle yarısı arasında değişen bir oranda karşılayacak. Kömürün payının yüzde 5 civarında olacağı bekleniyor. Taşımacılıkta ihtiyaç duyulan petrolün payının yüzde 60 civarında olacağı hesaplanırken, genel olarak talebin azalacağı öngörülüyor. Doğalgazın altın çağıysa sürecek; 2060 itibarıyla çıktı büyümesi yüzde 25 ila yüzde 70 arasında değişecek.
Petrol sektörünün büyüme potansiyelinin gerilemesi ve 2060 itibarıyla kömürün önemini yitirmiş olacak olması nedeniyle gözler (genelde şirketlerin sahip olduğu) atıl varlıklardan (çoğunlukla devletlerin elindeki) petrol ve kömür gibi atıl kaynaklara çevrilecek. Bu ise ekonomik ve jeopolitik global dengeyi sarsabilir. Konu, geniş kapsamlı karbon ve iklim tartışmaları çerçevesinde ele alınmalı.
4-Değişen Sistem Rezilyansı
Yeni gerçek: Son 30 yılda olağanüstü hava olaylarında dört katı bir artış yaşandı. Enerji üretiminde su kullanımına ilişkin baskının ve siber tehditlerin giderek artması, enerji sektöründeki yeni gerçeklere işaret ediyor.
Sistem entegrasyonunun artmasıyla birlikte rezilyans sadece sistemleri güçlendirmek ve yaşanan bir aksaklığın ardından tek tek ögelerin işler duruma getirilmesinden ibaret değil. Birbirine bağlı sistemlerde, olağanüstü hava olayları veya siber saldırı nedeniyle aksaklık yaşandığında tüm sistem çökme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Geleneksel “sert rezilyans” uygulaması, basitçe sistemleri daha güçlü hale getirmekten ibaretken, yeni “yumuşak rezilyans” yaklaşımının ana unsurlarını kör başlangıç kabiliyeti, merkezi olmayan karar özerkliği ve lokal yetkilendirme oluşturuyor. Farklılaşan riskleri yönetebilmek için yeni araçlar ve yaklaşımlar şart.
5-İnovasyona Giden Yol
Yeni Gerçek: Enerji sektöründe teknoloji devrimi zirve noktasına ulaşmak üzere. Parçalı enerji politikaları, teknolojik inovasyonların ortaya çıkış hızının ve tüketici beklentisinin değişmesinin etkisiyle enerji pazarları giderek daha karmaşık hale geliyor. Yeni gerçekler; kolaylaştırılmış giriş, sıfır marjinal maliyet arzının artması, yetkilerin dağıtılması ve yerel birimlerin yetkilendirilmesi, teknolojinin metalaşması ve dijitalleşmesi, daha esnek ve hızlı ödeme çözümleri, gittikçe daha aktif hale gelen yatırımcılar ve daha özgür müşterilere hizmet sunulması ekseninde şekilleniyor.
Güneş ve rüzgar enerjisi ile enerji kullanımının elektrifikasyonu hızlı yükselişlerini sürdürecek. Toplam nihai üretime bakıldığında, 2060 yılına gelindiğinde, yüzde 98’i karbonsuz teknolojilerle üretilmiş elektriğin kullanım yaygınlığının yüzde 30’a ulaşacak; yüzde 40’ı güneş ve rüzgar teknolojilerinden olmak üzere oran üçe katlanacak; güneş ve rüzgar enerjisini payı da 10 kat artacak. Mevcut pazar ve iş modellerinin bu yeni gerçeklere ayak uydurmaları mümkün değil; bunun için yepyeni yaklaşımlar, iş modelleri ve finans çözümleri gerek. Halihazırda elektrik üretimimiz yüzde 45 oranında, Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama’yla takviye edilen fosil yakıtlara bağlı.
Tüm potansiyeli kullanabilmek için daha çok odaklanmış araştırma, geliştirme ve tanıtıma ihtiyacımız var. Dekarbonizasyon konusunda ilerleme kaydedilmesiyle ilgili olarak koordineli çalışan inovasyon inisiyatiflerine önemli bir görev düşüyor.
6-Global Yönetimi Değiştirmek
Yeni Gerçek: Enerjinin ağırlık merkezi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkelerinin dışına kaydı: Yarının enerji gündemini Çin, Hindistan ve Afrika belirliyor ve bu nedenle bu ülkeler global enerji yönetimindeki yerlerini almalılar. Dünyada daha kapsamlı bir global enerji yönetimi trendi hakim; üstelik beş yıl öncesine kıyasla artık çok daha fazla küresel yönetim aracı mevcut. Birleşmiş Milletler, enerjiyle ilgili bir sürdürülebilir kalkınma hedefi (SKH7) belirledi, Paris’teki COP zirvesinde anlaşmaya varıldı ve Uluslararası Enerji Ajansı gibi kurumlar, Çin dahil, enerjide kilit öneme sahip yeni oyuncularla temasa geçti. G20’nin gündeminde enerji güvenliği var ve Temiz Enerji Platformu’nda (Clean Energy Ministerial) G20 ülkelerinden başka ülkeler de yer alıyor.
Aynı zamanda hala üzerinde çalışılan gündem maddeleri var: Uluslararası tarifelerin düşürülmesi ve temiz enerjinin yaygınlaşması için yeşil ürünlerin ve hizmetlerin ticaretinde tarife dışı engellerin kaldırılması; karbon fiyatlandırma mekanizmalarının hayata geçirilmesi, kaynakların etkin paylaşımını sağlamak için bölgesel altyapı entegrasyonu ve pazarların uyumlu hale getirilmesi için adımların atılması gerekiyor.Enerjide dönüşümü gerçekleştirmek istiyorsak, bu alana özellikle odaklanmamız gerek ve giderek ivme kazanan toplumsal aktivizme sempatik bir şekilde yanıt verebilme konusunda kendimizi geliştirmeliyiz.
7-Girişimcilik Herkesin Enerjiye Erişimini Sağlayacak
Yeni gerçek: İlerleme kaydedildi ama hala 1.1 milyar kişinin enerjiye erişimi yok. Birleşmiş Milletler’in yedinci sürdürülebilir kalkınma hedefinin odağına enerjiyi koyması, hem önemli sonuçları olacak fırsatlara hem de mevcut en iyi teknoloji çözümlerine dikkat çekti. Kırsal kesimler için şebekeden bağımsız enerji çözümleri geliştiren inovatif ve ezber bozan iş modellerinin son dönemdeki yükselişi, Sahraaltı Afrika ve Güney Asya gibi, ihtiyacın en çok olduğu bölgeler için önemli bir fırsat sunuyor. Söz konusu çözümlerin hayata geçirilmesi, yarının pazarlarına giriş noktalarını belirleyecek ve eşitsizliğin artmasını önlemeye yardımcı olacak.
Güçlü ticaret ve iklim politikaları, geçmişteki hataların tekrarlanmamasını sağlayacak teknoloji transferi açısından önem arz ediyor. Riskleri azaltmak, girişimci yaklaşımları desteklemek ve büyük yatırımcılara ulaşmak için acilen sağlam politikaların ve kurumsal çerçevelerin üretilmesi gerekiyor.