Türkiye’nin en zengin beşi, 25 milyon vatandaştan daha fazla servete sahip

0
915
Türkiye’nin en zengin beşi, 25 milyon vatandaştan daha fazla servete sahip

Türkiye’de en zengin %1’lik kesiminin serveti, toplumun %80’lik bölümünün (yaklaşık 66 milyon kişi) sahip olduğu maddi varlığın 2 katı. Forbes listesindeki dolar milyarderi Türklerin en zengin 5’i ise yaklaşık 25 milyon vatandaştan (en alt %30’luk dilim) daha fazla servete sahip.

Uluslararası sivil toplum kuruluşu Oxfam’ın 2015 yılından bu yana hazırladığı küresel eşitsizlik raporunun güncel rakamları, İsviçre’nin Davos şehrinde 21-24 Ocak’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu öncesinde yayınlandı. 2019 raporuna göre, dünya çapında 2.153 milyarder var ve sahip oldukları servet, dünya nüfusunun %60’ını oluşturan 4,6 milyar insanın toplam varlığından daha fazla.

Küresel eşitsizlik sarsıcı bir şekilde yerleşmiş ve yaygınlaşmış durumda. Geçtiğimiz son on yılda milyarderlerin sayısı iki katına çıktı. Bu yıl Oxfam Konfederasyonu’nu temsilen Davos’ta bulunan Oxfam Hindistan CEO’su Amitabh Behar’a göre “zenginler ile yoksullar arasındaki fark, iyi planlanmış eşitsizlikle mücadele politikaları olmadan kapatılamaz ve dünya üzerinde çok az hükümet bu politikaları hayata geçirmeyi taahhüt ediyor.”

Oxfam’ın “Time to Care” [Bakım Zamanı] isimli bu yılki eşitsizlik raporu, cinsiyetçi ekonomilerimizin eşitsizlik krizini nasıl beslediğini ve varlıklı seçkinlerin, özellikle yoksul kadın ve kız çocuklarının aleyhine olacak şekilde servetlerini nasıl artırdığını gözler önüne seriyor:

  • Dünyanın en zengin 22 erkeğinin serveti, Afrika’daki tüm kadınların sahip olduğu varlıkların toplamından daha fazla.
  • Kadınlar ve kız çocukları her gün 12,5 milyar saatlik ücretlendirilmeyen bakım hizmeti veriyorlar. Bu emeğin ekonomik karşılığı, yılda asgari 10,8 trilyon dolar demek ve bu rakam küresel teknoloji endüstrisinin yarattığı değerin 3 katından daha fazla.
  • En zenginlerin önümüzdeki 10 yıl boyunca verecekleri servet vergisinde sadece %0,5 oranında bir artış, yaşlı ve çocuk bakımı, eğitim ve sağlık gibi sektörlerde 117 milyon kişiye istihdam yaratmak için gereken yatırıma denk.

Behar’a göre “bozuk ekonomilerimiz, dar gelirlilerin aleyhine işleyecek şekilde, milyarderlerin ve büyük şirketlerin ceplerini dolduruyor. İnsanların, milyarderlerin neden var olduğunu sorgulamaları şaşırtıcı değil.”

Behar şunları da ekledi: “Günümüz ekonomik sisteminden en az faydalananlar, kadınlar ve kız çocukları. Milyarlarca saati, yemek ve temizlik yaparak, çocuklara ve yaşlılara bakarak geçiriyorlar. Karşılıksız bakım emeği ekonomilerimiz, şirketlerin ve toplumların çarklarını döndüren “gizli güç”. Bu çarklar eğitim almak, iyi bir işte çalışmak ya da toplumlarımızın nasıl yönetileceğinde söz sahibi olmak için genellikle çok az vakti olan ve bu nedenle de ekonominin dibinde sıkışıp kalmış kadınlar tarafından döndürülüyor.”

Kadınlar, ücretlendirilmeyen bakım emeğinin %75’inden fazlasını gerçekleştiriyor. Bakım işleri yüzünden sıklıkla çalışma saatlerini azaltmak zorunda kalıyor ya da iş gücünden tamamen çıkıyorlar. Dünya çapında kadınların %42’si bakım işlerinden sorumlu oldukları için iş bulamıyorlar. Bu rakam erkekler için sadece %6.

Kadınlar aynı zamanda ücretli “bakım iş gücü”nün de üçte ikisini oluşturuyorlar. Kreş, ev hizmetleri ve bakım gibi sektörlerde çalışan kadınlar genellikle düşük ücrete ve düzensiz saatlerde çalışıyorlar, sınırlı yan haklara sahipler ve hem fiziksel hem de duygusal olarak zarar görüyorlar.

Önümüzdeki on yılda küresel nüfusun artması ve yaşlanmasıyla birlikle, ücretli ve ücretsiz bakım emeği verenlerin üzerindeki baskının artması bekleniyor. 2030 yılına gelindiğinde 2,3 milyar insanın bakıma ihtiyacı olacağı tahmin ediliyor. Bu, 2015 yılından itibaren 200 milyonluk bir artış demek. İklim değişikliğinin ufukta beliren küresel bakım krizini daha da kötüleştirmesi bekleniyor. 2025 yılında, yaklaşık 2,5 milyar insan yeterli su kaynağı bulunmayan yerlerde yaşıyor olacak ve suya erişebilmek için kadınların ve kız çocuklarının daha uzun mesafeleri yürümeleri gerekecek.

Yapılan araştırmalar ve yayınlanan raporlara göre, hükümetlerin çoğu

– en zenginlerden ve şirketlerden almaları gereken vergileri düşürüyor,

– bakım sorumluluklarının kadınların üzerinden alınmasında başarısız oluyor,

– yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele edilmesine destek olabilecek geliri toplamada yetersiz kalıyor.

Hükümetler, aynı zamanda, kadınların ve kız çocuklarının iş yükünü hafifletebilecek hayati önemi olan kamu hizmetlerine ve altyapıya yeterli fonu ayırmıyor. Su ve kanalizasyon, elektrik, çocuk bakımı ve sağlık gibi alanlara yapılacak yatırımlar kadınlara zaman kazandırabilir ve onların yaşam kalitelerini yükseltebilir. Örneğin, iyileştirilmiş bir su kaynağına erişim, Zimbabwe’nin bazı bölgelerindeki kadınların yaptıkları işten günde dört saat ya da yılda 2 ay tasarruf etmelerini sağlayabilir.

Behar’a göre “eşitsizlik krizini hükümetler yarattı ve bu konuda çözüm üretmek de onlara düşüyor. Hükümetler, şirketlerin ve zenginlerin kendi paylarına düşen vergiyi ödemelerini sağlamalı ve kamu hizmetleriyle altyapıya daha fazla yatırım yapmalı. Kadınlar ve kız çocukları tarafından gerçekleştirilen bakım emeğini düzenleyecek yasaları geçirmeli ve ebeveynlerimize, çocuklarımıza ve en savunmasız olanlarımıza bakmak gibi toplumumuz için çok önemli olan işleri yerine getirenlere geçimlerini sağlayacak ücretlerin ödenmesini güvence altına almalılar. Hükümetler, sadece şanslı azınlık için değil, herkes için işleyecek ekonomiler inşa edebilmek adına bakım işlerini diğer önemli sektörler kadar önceliklendirmelidir.”

Gelir eşitsizliği kalıcı hale geliyor

Türkiye’de ise en zengin %1’lik kesiminin serveti, toplumun %80’lik bölümünün (yaklaşık 66 milyon kişi) sahip olduğu maddi varlığın 2 katı. Forbes listesindeki dolar milyarderi Türklerin en zengin 5’i ise yaklaşık 25 milyon vatandaştan (en alt %30’luk dilim) daha fazla servete sahip.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de iş gücüne dahil olamayan 20 milyon kadının 11 milyonu, ev içindeki bakım sorumlulukları sebebiyle iş gücünün dışında. Özellikle yoksul mahallelerde uygun ücretli kreşlerin ve diğer bakım hizmetlerinin olmaması, yoksul kadınları daha da fazla yoksulluğa mahkum ediyor; bu da kadınların maruz kaldığı cinsiyet eşitsizlikleri ile beraber gelir eşitsizliğinin de kalıcı hale gelmesine neden oluyor.

Şengül Akçar

Konu hakkında değerlendirmelerde bulunan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi Şengül Akçar, şöyle konuştu: “Biz KEDV olarak, dünyanın ve ekonominin çarkını kadınların döndürdüğüne inanıyoruz. Refahın tüm kesimler tarafından paylaşılması için hayatın her alanında kadınların maruz kaldıkları eşitsizliğin giderilmesini, kadınların hastalarımıza, çocuklarımıza, engellilerimize ve en savunmasızlarımıza bakmak için harcadıkları emeğin ücretlendirilmesini, bakım hizmetlerinin bir sektör olarak önceliklendirilip bu alandaki kamu hizmetleri ve altyapı yatırımlarına kaynak aktarılmasını talep ediyoruz.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz