Patent Kanunu yolda

0
1123
Avukat Cahit Suluk

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda Türkiye’nin ilk patent kanunu görüşülüyor. Bütün siyasi partilerin ittifak ettiği tarihi tasarının önümüzdeki günlerde kabul edilmesi bekleniyor.

Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) çerçevesinde patent konusu da ele alınıyor. Tasarı, 1879 yılında kabul edilen ve dünyanın altıncı patent kanunu olan İhtira Beratı’ndan 137 sene sonra yapılan en büyük düzenleme niteliğinde.

Tasarının hazırlık çalışmalarında yer alan Avukat Cahit Suluk, ekonominin çok önemli ayaklarından birisini teşkil eden yeni düzenlemenin Türkiye’nin ticaret hayatını derinden etkileyeceğini belirtti.

Suluk, yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

“Yeni düzenlemede markanın tanımında değişikliğe gidildi. Buna göre önceki düzenlemede marka tescilinde aranan çizimle görüntülenebilme şartı yerine, markanın koruma konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayacak şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla her tür işaretin marka olabileceği hükme bağlandı. Böylece hukukumuza kaynaklık teşkil eden Avrupa Birliği (AB) marka hukukundaki esnek yaklaşım benimsenerek ‘ses’ ve ‘hareket’ markaları gibi geleneksel olmayan işaretlerin de marka olabileceği benimsendi.

Ülkemizde gerek Türk Patent Enstitüsü (TPE) gerekse mahkemeler markada teklik ilkesini kamu düzeninden kabul ediyor. Bu sert yaklaşım bazen uygulamada kilitlenmelere yol açıyor. Yeni düzenlemeye göre, bir markanın aynısı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzeri birden çok kişi adına tescil edilebilecektir. Böylece aynı marka, birden çok kişinin adına tescil edilmek suretiyle marka sahiplerinin iradesiyle piyasada birlikte var olabilecek.

Artık üçüncü kişiler marka sahibinin iznini almadan bazı şartlara uyarak markayı kullanabilecek. Örneğin bağımsız yedek parça imalatı yapan bir kaporta firması, imal ettiği çamurluğun üzerine, ‘yan sanayi malı olup, BMW arabaları için imal edilmiştir’ şeklinde bir ibare koyabilir. Yine bağımsız bir oto servis firması, yetkili servis imasında bulunmaksızın ‘BMW, Mercedes, Audi arabaların servisi yapılır’ şeklinde reklam yapabilir. Bunun için marka sahiplerinin iznine ihtiyaç yok.”

Marka stoku yapanlara kötü haber

Suluk, şöyle devam etti:

“Pek çok kişi, kullanmadığı hatta hiçbir zaman da kullanmayacağı mal ve hizmetlerde marka tescili yapıyor. O kadar ki ülkemizde binlerce marka, 45 sınıfın tamamında tescilli. Yüz binlerce marka da hiçbir zaman kullanılmayacak sınıflarda tescil edildi. Bu durum marka sicilini, adeta marka çöplüğüne dönüştürdü. Sonradan gelenler tecil ettirecek marka bulmakta zorlanıyor.

Yeni dönemde bir markayı tescil ettirip de 5 yıl boyunca kullanmayan kişinin TPE’de yapacağı itirazlar reddedileceği gibi açacağı hükümsüzlük ve tecavüz davaları da reddedilecek. TPE, verdiği markaların, sahiplerince 5 yıl içinde kullanılmaması halinde bunları iptal edebilecek. Bu hüküm, oldukça radikal bir düzenleme olduğu için yürürlüğe girmesi 7 yıl süreyle erteleniyor. Yani bu imkân, 2023 yılından itibaren kullanılabilecek. Bu tarihe kadar iptal talepleri, sadece mahkemelerde ileri sürülebilecek.”

Arabulucular geliyor

Avukat Suluk, ayrıca şu ifadeleri kullandı:

“TPE, marka yayınına ve karara itirazlarda tarafları uzlaşmaya teşvik edecek. Uzlaşma halinde konu mahkemeye intikal etmeksizin çözüme kavuşacak. Uzlaşmaya yabancı olan toplumumuzda bu düzenlemenin sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.

Mevcut düzenlemeye göre üniversite öğretim elemanlarınca geliştirilen buluşların sahipleri, bunları geliştiren öğretim elemanlarına aittir. Uygulamada öğretim elemanları, geliştirdikleri buluşlara patent başvurusu dahi yapamadıkları için pek çok nitelikli buluş, koruma şemsiyesinin dışında kalıyor.

Yeni tasarıya göre yükseköğretim kurumlarında geliştirilecek buluşların sahibi artık öğretim elemanları yerine, ilgili yükseköğretim kurumları olacak. Ancak elde edilecek gelirin en az 1/3’ü buluşu yapan öğretim elemanlarına verilecek. Böylece yükseköğretim kurumlarında deyim yerindeyse bir patent iklimi oluşturulması hedefleniyor.

Kamu kurum ve kuruluşları tarafından desteklenen projelerde ortaya çıkan buluşlar, destekten yararlanan kişilere ait olacak. Eğer bu kişiler, bu şekilde geliştirilen buluş üzerinde hak sahipliği talep etmezse o zaman ilgili buluş, destek veren kamu kurumuna ait olacak. Destekten yararlanan kişi, hak sahipliği talep ederse, ilgili buluş için patent başvurusu yapmakla yükümlü. Böylece özel şirketlerin inovasyon yapması ve patent sistemine geçişleri teşvik ediliyor.

Bir İphone ABD’de 300, ülkemizde 500 dolara satılabiliyor. Bu halde ABD’den ülkemize orijinal iPhone getirilebilmesi için Apple firmasının izni gerekir. Yine Novartis’e ait X ilacı Almanya’da 100, Afrika’da 5, ülkemizde ise 50 Euro’ya satılabiliyor. Bir girişimcinin Afrika’dan orijinal olan bu ilacı ülkemize 20 Avroya getirebilmesi için Novartis’ten izin alması gerekir. Yeni tasarıdaki ‘uluslararası tükenme ilkesi’ kabul edilirse artık bu izne ihtiyaç kalmayacak.

Buna göre markalı ya da patentli bir ürün, dünyanın herhangi bir yerinde piyasaya sürüldükten sonra artık ilgili marka ya da patent sahibinin iznine ihtiyaç kalmaksızın o ürün ülkemize ithal edilebilecek. Yani yukarıdaki örneklerde Apple ve Novartis’in izni olmasa bile üçüncü bir kişi, ilgili ürünleri daha ucuz bir fiyata satılan başka bir ülkeden satın alarak ülkemize ithal edebilecek. Böylece çok daha rekabetçi fiyatlarla bu ürünler Türk tüketicisiyle buluşacak.

Yurt içindeki ürünler de hak sahibi tarafından bir kez satıldıktan sonra, artık hak sahibi sonraki satışlara müdahale edemeyecek.

Ülkemizde bir davanın sonuçlanması yıllarca sürebiliyor. Bu süre zarfında suç eşyası ürünlerle adliye ve yedi emin depoları dolup taşıyor. Yeni tasarıya göre daha yargılamanın başında suça konu taklit markalı mallardan yeteri kadar numune alınacak, kalan suç eşyası imha edilebilecek.

Diğer yandan 1 Ocak 2009 tarihinden önce suça konu eşyanın müsaderesine ilişkin kesinleşen mahkeme kararına rağmen infaz edilmemiş kararlar yönünden suça konu eşyanın, eşya sahiplerine iadesi için tebligat gönderilecek. Bir ay içinde iade alınmayan eşya, Savcılığın talebi üzerine mahkeme kararıyla imha edilecek.

Türk patent hukukunda biyoteknolojik buluşların patentlenebilirliğine ilişkin düzenleme yok. Yeni tasarıda da biyoteknolojik buluşlar özel olarak düzenlenmiyor. Bununla birlikte bitki çeşidi, biyolojik materyal, geleneksel bilgi gibi terimlere yer veriliyor.

Teknolojinin her alanındaki buluşlara yeni olması, buluş basamağı içermesi ve sanayiye uygulanabilir olması şartıyla patent verilebileceği düzenlendi. Ülkemizde TPE ve mahkeme uygulaması biyoteknolojik buluşların patentlenebileceğini kabul ediyor.

1995 yılında kabul edilen 151 sayılı Patent KHK ile patent hakkına tecavüz halinde bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası öngörülmüştü. Bu düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi, suçta kanunilik ilkesine aykırı bularak iptal etti. Bir politika gereği tasarıda patent ihlaline sadece hukuki yaptırım getiriliyor; cezai yaptırım kabul edilmiyor. Buna göre patent ihlali yapan kişiler, sadece hukuk mahkemesinde yargılanacak; savcılık ve ceza mahkemesi nezdinde yargılanamayacak.

Bunun da ötesinde tasarıda sadece marka suçları düzenlendi; patent, faydalı model, tasarım, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adlarının ihlali hallerinde cezai yaptırım kabul edilmiyor.

TPE’nin var olan yapısında değişiklik yapılarak Yenilik ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı, Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığı, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı gibi yeni daire başkanlıkları kuruluyor.

TPE’de çalışan marka ve patent uzmanı gibi ayırımlara son verilerek uzmanlara Sınai Mülkiyet Uzmanı unvanı veriyor. Yine TPE bünyesinde 278 kadro ihdas edilerek insan gücü artırılıyor. Bu kadroların 10 avukat, 160 sınai mülkiyet uzmanı ve 100’ü de sınai mülkiyet uzman yardımcılığına tahsis ediliyor.“

Alamet-i Farika’dan markaya, İhtira Beratı’ndan patente

Av. Cahit Suluk, 145 yıllık marka ve patent serüvenini şöyle anlattı:

“Patentler ve markalar bakımından ülkemiz tarihi bir süreçten geçiyor. Osmanlı döneminde 1879 yılında kabul edilen ve dünyanın altıncı patent kanunu olan İhtira Beratı (Patent) Kanunu bir tarafa bırakılırsa Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) bir parçası olarak ülkemizde ilk patent kanunu bugünlerde yasalaşmak üzere. Cumhuriyet döneminde pek çok kez patent kanunu hazırlıkları yapıldı. Ancak bu çalışmaların tamamı, ilaçların patent kapsamına alınacağı tartışmalarına takıldı ve sonuçlandırılamadı.

Ülkemizdeki marka koruma serüveni de 1871 tarihli Alamet-i Farika (Marka) Nizamnamesi’ne kadar geriye gider. Cumhuriyet döneminde 1965 tarihli Marka Kanunumuz kabul edildi. Bu kanun 1995 yılına kadar yürürlükte kaldı.

Faydalı model, tasarım ve coğrafi işaret gibi diğer sınai mülkiyet hakları ilk kez 1995 yılında KHK’larla (Kanun hükmünde Kararname) kabul edildi.

Dünya ticaretindeki küreselleşmenin de etkisiyle 1990’lı yıllarda fikri mülkiyet, gelişmiş ülkeler bakımından global ölçekte korunması gereken önemli bir hukuki enstrüman haline geldi. 1994 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulmasıyla birlikte dünya ticareti regüle edildi. Bu regülasyonun önemli bir parçası, fikri mülkiyet haklarını düzenleyen TRIPS anlaşmasıdır. Bu anlaşma aracılığıyla gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ve hatta az gelişmiş ülkeleri, belirli bir standartta fikri mülkiyet haklarını korumaya zorladı.

Türkiye özelinde ise, 1995 yılında DTÖ’ye üyelik ve yine 1996 yılında AB ile Gümrük Birliği’nin kabulü, fikri mülkiyet mevzuatı bakımından tüm şartları değiştirdi. Nitekim Türkiye, 1995 yılında marka, patent-faydalı model, tasarım ve coğrafi işaretlere ilişkin dört ayrı düzenlemeyi, Kanun Hükmünde Kararname olarak bir gecede kabul etti. Üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen bu KHK’lar bir türlü kanun haline getirilemedi. İzleyen yıllarda entegre devre topografyaları ve yeni bitki çeşitleri üzerindeki ıslahçı hakları iki ayrı kanunla düzenlendi.

Anayasal bir ilke olarak temel hak ve hürriyetler ancak kanunla düzenlenebilir. Mülkiyet de bu haklardandır. Fikri mülkiyet de bir mülkiyet hakkı olduğu için Anayasa Mahkemesi, önüne geldikçe bu KHK’ların ilgili hükümlerini iptal etmeye başladı. Bu ve başkaca gelişmeler üzerine TPE marka, patent-faydalı model, tasarım ve coğrafi işaretlerle ilgili ayrı ayrı kanun hazırlıkları yaptı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kadar gelen bu metinler, 2008 yılında 23. Dönem’de kadük hale geldi ve yasalaşamadı.

İhtiyaçların zorlaması üzerine TPE tarafından 102 maddelik bir Sınai Haklar Paketi hazırlandı ve hükümet tasarısı olarak 11.3.2013 tarihinde 1/756 Esas no. ile Meclis’e sunuldu. Meclis Genel Kurulu’na kadar gelen bu tasarı da tüm çabalara rağmen yasalaşamadı.

Bunun üzerine SMK Tasarısı adı altında 190 maddelik yeni bir metin hazırlandı ve 6.4.2016 tarihinde 1/699 Esas no ile Meclis’e sunuldu. Bu metin; marka, patent, tasarım ve coğrafi işaretlere ilişkin KHK’ların tamamını ortadan kaldırarak bu konuları yeniden düzenliyor. Bunların yanında geleneksel ürün adları da koruma kapsamına alınıyor. Ayrıca 5000 Sayılı TPE’nin kuruluş yasasında da bazı değişiklikler yaparak marka ve patent vekilleri yasal bir statüye kavuşuyor.

Yeni Bitki Çeşitleri Üzerindeki Islahçı Hakları ile Entegre Devre Topografyaları ayrı ayrı kanunlarla düzenlendiği için bunlar SMK’ya alınmadı. Bunlar ayrı yasa olarak yürürlüğünü sürdürecektir. Yine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (Telif Kanunu) ayrı bir kanun olduğu için SMK’nın dışında bırakıldı.

Telif Kanunu’nda önemli değişiklikler öngören yeni bir kanun taslağı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlandı. Önümüzdeki günlerde bu taslak metin de Meclis’e gelecek.

Ticaretin çok önemli ayaklarından birisini teşkil eden sınai mülkiyet haklarını düzenleyen SMK, önümüzdeki 20-30 yıllık dönemde ülkemiz ticaretini derinden etkileyecek gibi görülüyor.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz