Sanayileşme serüvenimizin son 12-15 senede ciddi bir ivme kaybı yaşadığını ve Türkiye’de ihracat ve sanayiyle uğraşmanın giderek ‘deli işi’ olduğunu savunan Prof. Dr. Özlale; “Kur, faiz, borsa üçgeninde debelenmemiz de bundan. Çünkü biz ne üreteceğimizi bilemediğimiz için bu üçgen içinde dönüp duruyoruz” şeklinde konuştu.
Ege İhracatçı Birlikleri tarafından Swissotel Büyük Efes İzmir’de düzenlenen, “2015 Yılı Değerlendirmesi ve 2016 Yılı Öngörüleri” isimli toplantıda 2015 yılını değerlendiren ve 2016 öngörülerini paylaşan Özyeğin Üniversitesi İ.İ.B.F. Ekonomi ve Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret Bölümleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, Türkiye’nin imalat sanayinin yüzde 50’den fazla ithalata bağımlı hale geldiğini bu nedenle hammadde ve ara malı üretiminin artırımına yönelik özel bir teşvik modeli geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
“İhracatta maalesef 2012 yılı Ağustos ayı seviyelerindeyiz. Sorunların bu şekilde devam etmesi halinde 6 yıl öncesinin de gerisine dönebiliriz” diyen Özlale, Rusya ile yaşanan sorunların uçak krizi öncesine dayandığını, doların ruble karşısında değer kazanmasıyla ihracatta 2015 başında gerileme yaşandığını 2016 yılının da Türkiye açısından kolay bir yıl olmayacağını ifade etti.
Türkiye’de sanayi sektörünün Gayri Safi Milli Hasıla’dan aldığı payın yüzde 15 seviyelerine gerilediğine vurgu yapan Özlale, Türkiye’nin dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında yer almasına rağmen, imalat sanayi büyüklüğü açısından irtifa kaybettiğini ve bu güç kaybının cari açığı arttırdığını kaydetti. Özlale, bu sorunun çözümüne ilişkin ise, Türkiye’nin hammadde ve ara malı üretimini teşvik edecek bir teşvik modelini hayata geçirmesi önerisinde bulundu.
Türkiye’de ihracat ve sanayiyle uğraşmanın giderek ‘deli işi’ olduğunu savunan Özlale, Türkiye’nin sanayileşme serüveninin son 12-15 senede ciddi bir ivme kaybı yaşadığını anlattı. Özlale, “Kur, faiz, borsa üçgeninde debelenmemiz de bundan. Çünkü biz ne üreteceğimizi bilemediğimiz için bu üçgen içinde dönüp duruyoruz” dedi.
Borçlanma faizi artacak
Türkiye’den 2015’de yabancı sermaye çıkışı olduğunu anlatan Özlale konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tasarruf açığı yaşayan ülkemize 2016’da bu açığı finanse etmek için gelecek olan yabancı para yüksek faizle gelecek. Gelişmekte olan piyasalardan bir sermaye çıkışının yaşanması durumunda Türkiye en olumsuz etkilenecek ülkelerin arasında. Bu sene ödememiz gereken kısa vadeli dış borcun TCMB brüt rezervlerinin oldukça üstünde olması da dikkat edilmesi gereken bir başka risk faktörü.
Uzun bir süredir nakit akışını yönetme açısından zor bir dönem yaşayan işadamları için faiz ve kur da önemli bir tehdit oluşturuyor. O açıdan 2016, siyasi gerginliğe en son ihtiyacımız olduğu bir yıl. İhracatta ise maalesef 2012 yılı Ağustos ayı seviyelerine geriliyoruz. Sorunların bu şekilde devam etmesi halinde 6 yıl öncesinin de gerisine dönme ihtimalimiz var. Bu da sanayi ve dış ticaretle büyümeyi hedefleyen ülkemiz için sürdürülebilir bir durum değil.”
Rusya pazarı 2020’ye kadar bizimle değil
Rusya’nın durumuna da değinen Özlale, “Bizim ihracatçımız için en önemli pazarlardan biri Rusya. Bu ülkeyle aramızdaki dış ticarete baktığımızda uçağın aslında 2015’den itibaren düşmeye başladığını söyleyebiliriz. Doların, Ruble karşısında değer kazanmasıyla zaten işler kötüye gitmeye başlamıştı. Petrolün 37 dolara düştüğü bir dönemde Rusya ve bölge ekonomilerinin hemen toparlanmasını bekleyemeyiz. Rusya’nın istediği büyümeyi yakalaması için petrolün varil fiyatı 60 dolarlara çıkmak zorunda, ki bu da kısa vadede mümkün görünmüyor. Bu nedenle ihracatçılarımızın kısa dönemde zararlarının karşılanması, uzun dönemde ise bu şirketlerimizi yeni pazarlara entegre edecek politikaların tasarlanması gerekiyor. Bu açıdan ihracatçımıza yeni pazara açıl demekten ziyade onları bu pazarlara ve küresel değer zincirine entegre edecek teşvik mekanizmalarını hayata geçirmek gerekli.” ifadelerini kullandı.
Ürettiğimizin yarıdan fazlası ithal
Türkiye sanayisinin dünya sıralamasında artık ilk 15 ülke içinde yer almadığını da vurgulayan Özlale, “Türkiye’de imalat sanayinin lokomotifi konumunda olan sektörlerin ithal bağımlılığı çok yüksek. Bugün ürettiğimiz her 100 liralık malın yarısından fazlası ara malı ya da yatırım malı ithalatına gidiyor, bu ürün teknoloji yoğunluğu yükseldikçe daha da artıyor maalesef” diye konuştu. Asgari ücret maliyetine de değinen Özlale, “Son üç senedir reel ücretlerdeki artışı haklı gösterecek bir işgücü verimliliği yok. Bu nedenle asgari ücreti arttırmak, hele ihracatın iyice hız kestiği emek yoğun sektörlerde, çok doğru değil. Bu da rekabet gücümüzü azaltacak bir etmen. Rekabet edemeyince de cari açığımız artıyor. Yani doğru sanayi politikası doğru ticaret politikasıyla birleştirilemeyince cari açık artmaya devam ediyor” dedi.
İzmir en rekabetçi il
İzmir’in en rekabetçi ve en fazla ihracat yapan illerden biri olduğunu da sözlerine ekleyen Özlale, “Türkiye Japonya’nın yaptığından çok daha fazla ürününü ihraç ediyor. İhracatta miktar olarak fazla ürün gönderiyoruz ama katma değer kazandırması açısından Japonya’nın yanına bile yaklaşamıyoruz. Nasıl ki ‘Made in Japan’ tüm dünyada birşey ifade ediyorsa ‘Made in Turkey’ de artık birşey ifade etmek zorunda” diye konuştu. Ege Bölgesi’nde bazı illerin ihracatında tek sektöre ve ihracat pazarında tek pazara bağımlılıklarının olduğuna da işaret eden Özlale, bu durumun risk oluşturduğunu anlattı.