Trump ile TTIP’e Elveda mı?

0
1004
TTIP Secret

ABD Başkanlık seçiminden Donald Trump’ın galip çıkmasıyla beraber, Trans-Pasifik Ortaklığı (Trans-Pacific Partnership – TPP) ve Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (Transatlantic Trade and Investment Partnership– TTIP) gibi birçok uluslararası anlaşmanın geleceği de merak konusu olmaya başladı. İktisadi kalkınma Vakfı (İKV) Proje Müdürü Selen Akses, Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasıyla birlikte, TPP’nin ve TTIP’in geleceğine ilişkin tartışmaları değerlendirdi.

İktisadi kalkınma Vakfı (İKV) Proje Müdürü Selen Akses
İktisadi kalkınma Vakfı (İKV) Proje Müdürü Selen Akses

ABD başkanlık seçim hazırlıkları sırasında, iş adamı ve Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump’ın sunduğu korumacı ekonomi ve ticaret politikası öncelikleri, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde önemli tartışmalara neden oldu.

Trump, yürüttüğü seçim kampanyası çerçevesinde ticaret politikasıyla ilgili yaptığı açıklamalarda, Amerikalılar için daha fazla istihdam imkânı yaratacak, Amerikalıların gelirlerini artıracak ve aynı zamanda ABD’nin ticaret açığının düşmesine katkı sağlayacak, adil ticaret anlaşmalarını tercih ettiğini ortaya koymuştu.

Trump, seçim kampanyası sürecinde, ABD, Kanada ve Meksika arasındaki mevcut Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması’na (North American Free Trade Agreement – NAFTA) ve Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne (DTÖ) katılmasına yönelik ağır eleştirilerde bulundu. Trump’a göre, uluslararası ticaret sahnesindeki bu gelişmeler, ABD’de kayda değer istihdam kaybına yol açarak, Amerikan ekonomisinin zarara uğramasına neden oldu. Ocak 1994’den beri ABD, Kanada ve Meksika arasında yürürlükte olan NAFTA’yı tarihteki en kötü ticaret anlaşması olarak nitelendiren Trump, bu anlaşmayla ABD’nin imalat sektörünün Meksika sınırının güneyine kaydığını savunuyor. Trump’ın yönelttiği bir diğer eleştiri de Amerikan pazarının Çin’den ithalata açılmasını takiben ABD’nin GSYİH büyüme oranının önemli ölçüde düştüğü yönünde.

Bu tespitlerden yola çıkarak, Trump, ABD’nin Avustralya, Kanada, Japonya, Malezya, Meksika, Peru, Vietnam, Şili, Brunei, Singapur ve Yeni Zelanda ile 5 Ekim 2015 tarihinde imzaladığı TPP’yi de ABD ekonomisi açısından önemli bir tehdit olarak değerlendiriyor.  Oysa TPP, son yirmi yılda imzalanan en önemli ticaret anlaşması ve Obama yönetiminin en büyük başarılarından biri olarak görülüyor.

Çok uluslu ticaret anlaşmalarına olumlu yaklaşmayan Trump’ın, ABD’nin ticaret politikası çerçevesindeki en önemli önceliğini Amerikan ürünlerinin ön planda tutulması ve Amerikalılar için yeni istihdam imkânlarının yaratılması oluşturuyor. Bir diğer deyişle, Trump’ın ticaret politikası, “Önce Amerika” (“America First”) ilkesine dayanıyor.

Trump’ın ticaret politikası alanında belirlediği strateji kapsamında öne çıkan unsurlar şu şekilde:

-Taraflarca imzalanan ancak henüz onaylanmayan TPP’den ABD’nin geri çekilmesi;

-Amerikalı çalışanları koruyan ticaret anlaşmalarının müzakere edilmesi;

-NAFTA’nın koşullarının yeniden müzakere edilerek, Amerikalı çalışanlara daha fazla yarar sağlayan bir anlaşmanın ortaya çıkarılması; diğer tarafların (Kanada ve Meksika) bu öneriye olumlu yaklaşmamaları halinde, ABD’nin bu anlaşmayı feshetmesi;

-Çin’e karşı sert ve korumacı bir ticaret politikasının uygulanması (Bu kapsamda, öngörülen önlemler arasında Çin’in para biriminin değerini manipüle eden bir ülke olarak tanınması ve Çin’e karşı ticari davaların açılması yer alıyor).

Trump’ın ABD’yi TPP’den Geri Çekme Kararı

Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasıyla birlikte, TPP’nin ve TTIP’in geleceğine ilişkin tartışmalar de geçtiğimiz haftalarda uluslararası gündemde önemli bir yer tuttu. Bu tartışmalar ışığında ve Trump’ın 20 Ocak 2017’de devralacağı ABD başkanlığı görevinde ilk 100 günlük eylem planı kapsamında, ABD’yi TPP’den geri çekmeyi planladığını açıklaması ciddi tepkilerle karşılandı.

Oysa bilindiği üzere, ABD dâhil 12 ülkenin üzerinde uzlaşmaya varılan söz konusu anlaşmanın yürürlüğe girmesi için iç onay süreçlerini tamamlamaları bekleniyordu. Hâlihazırda dünya ekonomisinin yüzde 40’ini oluşturan bu ülkelerin, TPP ile yalnızca bir bölgesel ticaret anlaşması oluşturmakla kalmayıp, aynı zamanda çok taraflı ticaret sistemini etkileyebilecek yeni kurallar ve standartlar belirlemeleri söz konusu.

Trump’ın, ABD’nin TPP’den çekileceği yönündeki açıklaması, kuşkusuz bu denli önemli bir uluslararası ticaret anlaşmasının geleceğini de tehlikeye attı. Nitekim ABD’nin söz konusu anlaşmadan çekilmesi durumda, Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin açıkladığı gibi, TPP ABD’nin katılımı olmadan son derece “anlamsız” hale gelecek.

Trump’ın bu anlaşmadan çekilmek istemesinin nedenlerinin başında, Çin’in ileri bir tarihte bu anlaşmaya katılma olasılığı geliyor. Oysa Obama yönetimi, bu anlaşma ile esasında, Asya ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirerek, Amerika ekonomisinin bölgedeki gücünü artırıp Çin’in egemenliğini zayıflatmayı amaçlıyordu. Bir diğer deyişle, TPP, bir bakıma Trump’ın Çin’e karşı ticari savaş açma amacına hizmet edebilecek nitelikte. ABD’nin bu anlaşmadan çekilmesinin, Çin’e Asya bölgesinde daha da güçlü ve etkili bir aktör olma yolunu açabileceği de göz ardı edilemez bir risk oluşturuyor.

TTIP’in Geleceği Tehlikede mi?

Her ne kadar, seçim kampanyasında TTIP’e doğrudan atıfta bulunmamış olsa da Trump’ın, ABD’nin TPP’den çekileceği yönündeki açıklaması, TTIP müzakerelerinin geleceğine ilişkin endişelerin de giderek artmasına yol açtı. Trump’ın, TPP’ye yönelik bu yaklaşımı, Trump yönetiminin TTIP müzakerelerini de askıya alma riskinin bulunduğunu gösterdi.

Bilindiği üzere, Temmuz 2013’ten bu yana AB ve ABD arasında yürütülen TTIP müzakerelerinde önemli yol kat edildi. Söz konusu anlaşmanın ana hatları ortaya çıkmış bulunuyor. Hâlihazırda taraflar, anlaşmada yer alan başlıklara ilişkin tekliflerini sunmuş durumda. Geçtiğimiz son birkaç turda, AB ve ABD için hassasiyet taşıyan konularda (kamu alımları gibi) görüşmelere başlandı. Taraflar, Ocak 2017’de Obama yönetiminin görevden ayrılmasından önce, TTIP sürecinin tamamlanmasını hedefliyorlardı. Ancak taraflar açısından hassasiyet taşıyan ve çıkar çatışmasına konu olan başlıkların ele alınmaya başlamasıyla müzakerelerin son zamanlarda hızını kaybettiği de görülüyor.

Her ne kadar Trump, ABD ekonomisini olumsuz etkileyen serbest ticaret anlaşmalarına karşı bir tutum sergilese de TTIP’in hem AB’ye hem de ABD’ye ekonomik büyümenin sağlanması ve istihdam yaratılmasında büyük katkı sağlayacağı da göz ardı edilmemeli.  2013 yılında Centre for Economic Policy Research (CEPR) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, TTIP’in yürürlüğe girmesiyle birlikte, AB ekonomisinin yılda 119 milyar avro, ABD ekonomisinin ise yılda 95 milyar avro kazanç sağlaması bekleniyor. Bir diğer deyişle, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle ortalama dört kişilik bir AB ailesinin geliri yılda 545 avro, Amerikan ailesinin geliri ise 655 avro artacak. TTIP ile artması beklenen ekonomik faaliyetin ve verimliliğin, AB ve ABD’nin iş piyasaları üzerinde olumlu yansımaları olması bekleniyor. Bu gelişmeler sonucunda, maaşların artacağı ve yeni istihdam imkânlarının yaratılacağı öngörülüyor.

Tüm bunların yanında, TTIP ile KOBİ’lerin karşılaştıkları ticari engellerin önemli ölçüde kaldırılması yoluyla karşı tarafın pazarına açılmalarının kolaylaşması bekleniyor. Bir başka deyişle, KOBİ’lerin daha fazla ihracatta bulunabilmeleri ve yatırım yapabilmelerinin sağlanması; aynı zamanda küresel tedarik zincirinde yer almalarının kolaylaşması söz konusu.

Ocak 2017’de ABD’de başkanlık koltuğuna Obama’nın yerine Trump’ın oturacağının kesinlik kazanmasıyla, Avrupa Komisyonunun Ticaretten Sorumlu Üyesi Cecilia Malmström, TTIP müzakerelerinin bir süreliğine rafa kaldırılmasını beklediğini açıkladı. Söz konusu belirsizliğin sürmesiyle TTIP müzakerelerinin devam edeceğine dair ümitlerin de azaldığı göz ardı edilmemeli.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz