Ankara’nın Polatlı ilçesinde 26 Temmuz’da düzenlenen TİGEM 69. Geleneksel Hasat Bayramında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle konuştu: “2019 senesinde IPARD kapsamında toplam 310 milyon avro yani 2 milyar lira hibe bütçeli kırsal kalkınma proje başvuru çağrısına çıktık. 60 milyon avro yani 400 milyon liralık çağrı şu anda devam ediyor. 2023 yılına kadar desteklediğimiz proje sayısını 20 bine, toplam hibe miktarını 8 milyar liranın üzerine ulaştırmayı hedefliyoruz.”
Bu sözler, hükümetin tarım ve kırsal kalkınmaya verdiği önemin en üst düzeyde dile getirilmesidir. Bununla birlikte, ülkemizin AB’ye katılım müzakerelerinin 11 no’lu Tarım ve Kırsal Kalkınma faslı, Ortak Tarım Politikası (OTP) ile AB Kırsal Kalkınma Politikasının esasları ve uygulama kurallarının yer aldığı AB müktesebatına uyum çalışmalarını, hız kesmeden, titizlikle devam ettirme kararlılığını da gösteriyor.
Bu kararlılık noktasında ön plana çıkan bir kurum var; AB’ye katılım öncesi dönemde, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından AB mevzuatına uyumlaştırılan ulusal mevzuatın uygulanması için gerekli idari ve kurumsal altyapıyı oluşturmayı amaçlayan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK).
TKDK, çok özet bir biçimde, kırsal kalkınma için AB katılımı öncesi süreçte tahsis edilen IPARD (Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Programı – Instrument for Pre-Accession Assistance Rural Development Programme) Programı fonlarını kullandırıyor. Ancak Kurumun fonksiyonu sadece bununla sınırlı değil.
Türkiye’nin katılım öncesi dönemdeki önceliklerini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak şekilde tarımsal işletmeleri AB standartlarına yükseltmeyi de amaçlayan IPARD programı çerçevesinde 42 ilde; tarım, hayvancılık, gıda, balıkçılık ve alternatif tarım alanlarında faaliyet gösteren işletmelere, üretici bireylere, kooperatiflere ve üretici birliklerine hibe programları aracılığı ile finansman desteği sağlanıyor.
IPARD I programı kapsamında, 42 ilde, süt besiciliği ile kırmızı ve kanatlı eti olmak üzere et besiciliğine; işleme ve pazarlama sektöründe et, süt, meyve-sebze ve su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanmasına; küçük çiftçilere yönelik olarak ise kırsal ekonomik faaliyetler kapsamında arıcılık, seracılık, tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği, yerel ürünler ve el sanatları ile kırsal turizm ve kültür balıkçılığına yönelik yatırımlara destek verildi. IPARD I Programı kapsamında 15 çağrı ilanı gerçekleştiren TKDK; bu çağrıların sonucunda toplam 10.693 yatırımcı ile sözleşme imzaladı. Yaklaşık 6,7 milyar TL’yi bulan yatırım kapsamında, TKDK tarafından yatırımcılara 3,15 milyar TL hibe ödendi. Bu yatırımlar kapsamında, yaklaşık 57 bin kişiye istihdam sağlandı. Faydalanıcılara IPARD yatırımlarının muaf tutulduğu vergiler sayesinde 1 milyar 181 milyon TL kadar dolaylı bir katkı daha sağlandı. Ayrıca IPARD fonları ile desteklenen 37 işletme, 48 ayrı ülkeye yaklaşık 179 milyon TL değerinde ihracat gerçekleştirdi.
TKDK, IPARD II Programı kapsamında ise IPARD I Programındaki sektörlere ek olarak kırsal alanlarda yerel eylem girişimleri ve çevre dostu tedbirlere de destek vermeye başladı. IPARD I programında yer almayan manda sütü, kaz, yumurta tavukçuluğu, makine parkları ve yenilenebilir enerji yatırımları da IPARD II programı kapsamına alındı. TKDK, IPARD II Programı dâhilinde 615,5 milyon avro AB katkısı ile 198,3 milyon avro Türkiye Cumhuriyeti katkısı olmak üzere toplam 813,8 milyon avro hibe kullandıracak.
TKDK’nın IPARD kapsamında yaptığı çalışmalar, tabii, beraberinde başarı öykülerini de getiriyor. Bunun son örneklerinden biri, Elazığ’da eşini kaybettikten sonra 3 çocuğuyla yaşayan Fethiye Polat… Polat, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumundan (TKDK) aldığı hibe desteğiyle süt üretim çiftliği kurarak kendi işinin patronu oldu. Maddi zorluklarla çocuklarını büyüten üç çocuk sahibi Polat, bir çiftlik sahibinin tavsiyesiyle TKDK Elazığ İl Koordinatörlüğü’ne giderek destekler hakkında bilgi aldı. Kısa sürede proje hazırlıklarını tamamlayan başarılı kadın girişimci Kuruma başvurusunu yaptı. Projesine %65 hibe alarak süt çiftliği kuran ve günde 1.5 ton süt elde eden Polat, birçok kadına ilham kaynağı olurken, “Kendi işinizin patronu olabilir, kendi ayaklarınızın üzerinde durabilirsiniz” mesajı verdi. Eşini trafik kazasında kaybeden ve mühendis olan kardeşiyle birlikte el ele vererek çiftlik kuran Polat, hayata küsmediğini ve azimle bu noktaya geldiğini vurguladı. 2 milyon 544 bin lira tutarındaki yatırım için TKDK’dan 1 milyon 498 bin lira hibe alan kadın girişimci Polat, “Eşimi kaybettikten sonra çocuklarıma daha iyi şartlarda bakabilmek için böyle bir işe girme kararı aldım. Yeni bir hayata başladık. Şu an her şey çok güzel. Çocuklarım en iyi okullarda okuyabiliyor. Tüm bu gayretlerimin sonucunu görmek beni çok mutlu ediyor.” dedi.
Bu, Türkiye’nin kırsal kalkınma hedefinin ruhuna en uygun örneklerden biri sadece. Ancak bu ve benzeri örnekler, madalyonun sadece bir yüzünü oluşturuyor. Madalyonun diğer yüzü ise aslında kırsal kalkınma politikalarının zorluğunu da ortaya koyuyor. Nasıl mı? Yine yukarıdaki süt örneğinden yola çıkalım.
Türkiye Avrupa’nın önde gelen süt üreticisi ülkelerinden biridir. Sektör özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren hem üretim hem de işleme sanayi bakımından önemli ilerleme kaydetti. 2000 yılında 9,7 milyon ton olan süt üretim miktarı da yıllar itibariyle artarak 2017 yılında 20,7 milyon tona ulaştı.
Son yıllarda üretimdeki bu artışa paralel olarak Bakanlık ise üreticilerin sağım ve soğutma ekipmanlarının çoğaltılması, böylece ülke genelinde sütte kalite ve hijyenin yükseltilmesine yönelik projelere ağırlık veriyor. Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü – TAGEM tarafından hazırlanan 2018-2022 Süt Sektör Politika Belgesi’ndeki verilere göre, ülkemizdeki toplam süt sığırcılığı işletme sayısının %40,2’sini, 6 ila 49 süt ineğine sahip orta ölçekli işletmeler oluşturuyor. Doğal olarak bu orta ölçekli üreticiler, ürettikleri sütün kalitesini arttırmak için, ahırlarındaki barınma ve hijyen koşullarını geliştirmek ve özellikle de süt sağma ve saklama ekipmanlarına sahip olmak ya da bu ekipmanları yenilemek için yatırım yapmak zorundalar. Yalnızca böyle yatırımlarla süt kalitelerini arttırabilir ve ilgili minimum standartlara uyum sağlayıp pazar baskısı ile başa çıkabilecek rekabet gücüne erişebilirler.
Öte yandan soğutulmuş süt için yapılan prim ödemeleri dışında devletin, çiğ süt kalitesinin geliştirilmesi adına herhangi bir desteği bulunmuyor. Ancak Bakanlık, yeni destekler üzerinde hali hazırda çalışmaya devam ediyor. Diğer yandan büyük süt işleyicileri, tedarikçilerine yağ ve protein içeriği ile bakteri sayımına göre prim ödemektedirler. Bu yüzden orta ölçekli çiftlikler tarafından üretilen sütün kalitesinin iyileştirilmesi, yalnızca tedarik zincirinden geçen süt kalitesini arttırmakla kalmayacak aynı zamanda bu işletmelere kazançlarını arttırma ve daha rekabetçi olma fırsatı verecek. Dolayısıyla IPARD Programının, çiğ süt kalitesinin AB standartlarına ulaşmasına daha fazla katkıda bulunacağı aşikârdır.
Süt sektörünün aksine Türkiye’de kırmızı et arzı, verimsiz üretim nedeniyle sınırlı düzeyde kalıyor. Türkiye, artan iç talebi karşılamak için kırmızı et üretiminin sürdürülebilirliğini sağlamak durumunda ve bu nedenle yeni çiftliklere ihtiyaç duyuluyor. Minimum 30 sığır veya 100 koyun/keçi kapasitesine sahip olan çiftlikler, binalarına, yem sistemlerine ve gübre depolama tesislerine yatırım yapmak suretiyle, yasal gereklilikleri yerine getirerek kendi faaliyetlerini sürdürebilmektedirler. Ayrıca yatırım yapmaya istekli olan küçük çiftliklerin ölçeklerini 30-250 sığır veya 100-500 koyun/keçi ölçeğine taşıyarak sürdürülebilirliklerini ve rekabet güçlerini geliştirmeleri konusunda destek verilmesi amaçlanmaktadır.
Kanatlı etinin endüstriyel üretimi ise temel olarak sözleşme ile gerçekleştirildiğinden çiftçiler, hayvan refahı, çevrenin korunması ve biyogüvenlik konularına uyum sağlamak için kendi tesisleri ve ekipmanlarına yatırım yapma ihtiyacı ile karşı karşıya kalıyor. Küçük ve orta ölçekli çiftlikler eski olup, üretim maliyetlerini azaltmak ve rekabet güçlerini geliştirmek için bakıma ihtiyaç duyuyorlar. Kanatlı çiftliklerinin yapısı ve kırmızı etle kıyaslandığında kanatlı etinin nüfus için daha satın alınabilir olduğu gerçeği dikkate alındığında, iyi yapılandırılmış çiftliklerin sayısının artırılması ve bu çiftliklerin kapasitelerinin geliştirilmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Yukarıda sayılan ihtiyaçlar ve zorluklar, işte madalyonun öteki yüzünü oluşturuyor.
Bu noktada TKDK, tüm bu saydığımız sektörlerin GZFT analizlerini de yapmış durumda. Örneğin, süt sektöründe; yüksek hayvan popülasyonu, artan iç tüketim, çiğ süt üretimindeki istikrarlı büyüme, bazı orta ve küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yatırım kapasitesine sahip olması ve daha kaliteli çiğ süt üretmek için artan farkındalık ve yatırımlar, sektörün güçlü yanlarından bazıları olarak ön plana çıkıyor. Ancak bu güçlü yönlere karşın tehditler de yok değil. Bu tehditlerin başında; “Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ulusal mevzuatta öngörülen koşulları yerine getirmemesi nedeni ile çiftliklerin ve süt işleme tesislerinin kapanmasıyla ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalınabilecek olması.” geliyor.
Yine kırmızı et sektöründe yaşanan, “gıda güvenliği, çevre koruma ve hayvan refahı konularında artan tüketici talepleri ile daha sıkı yasal düzenlemeler ve bunları karşılamada yaşanan zorluklar”, işletmelerin karşı karşıya kaldıkları tehditler arasında yer alıyor.
Türkiye, meyve ve sebzelerin üretimi konusunda da biyoçeşitlilik ve uygun iklim koşullarına sahip. Keza, balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği ve su ürünleri işleme sektörlerinde de güçlü bir ülkeyiz. Ancak bu sektörlerde de gerek AB uyumu kapsamında gerekse hasat sonrası lojistik/depolamada bazı sorunlar mevcut. Kısaca özetlemek gerekirse, bu sektörlerin IPARD programının hedefleri doğrultusunda AB standartlarına yükseltilmesi gerekiyor.
“Çiftçilerin ve Gıda İşleyicilerinin, IPARD Destekleri, AB Çevre ve Hijyen Standartları Konusunda Farkındalıklarının Artırılmasına Yönelik Teknik Destek Projesi”.
İşte TKDK, hem bu eksiklerin giderilmesi adına hem de gıda hijyeni, hayvan refahı ve çevre koruma konularında AB uyumunu da kapsayacak projeleri de desteklerle birlikte hayata geçiriyor. Bu projelerden biri de geçen yılın Eylül ayında başlayan “Çiftçilerin ve Gıda İşleyicilerinin, IPARD Destekleri, AB Çevre ve Hijyen Standartları Konusunda Farkındalıklarının Artırılmasına Yönelik Teknik Destek Projesi”.
IPARD programının hedefleri ile paralel olarak, bu proje kapsamında verilen eğitimler ile IPARD II yararlanıcıları ve potansiyel yararlanıcılarının AB’nin ve Türkiye’nin gıda hijyeni, hayvan refahı ve çevre koruma konularında bilgi düzeylerinin, dolayısıyla farkındalıklarının arttırılmasının yanı sıra TKDK’nın bu konulardaki kurumsal kapasitesinin artırılması da amaçlanıyor.
Proje kapsamında eğitim konuları IPARD II, 101 Tedbiri (Tarımsal İşletmelerin Fiziki Varlıklarına Yönelik Yatırımlar- Süt, Kırmızı Et, Kanatlı Eti, Yumurta Üretimi) ve 103 Tedbiri (Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar- Süt ve Ürünleri, Kırmızı Et ve Ürünleri, Kanatlı Eti ve Ürünleri, Su ürünleri, Meyve ve Sebze Depolama ve Paketleme) kapsamındaki sektörler ve mevzuat gereklilikleri dikkate alınarak hazırlandı.
Proje kapsamında gerçekleştirilen eğitimlerde; Türkiye’deki gıda hijyeni (çiğ sütün hijyenik kalitesi dahil), hayvan refahı ve söz konusu sektörlerle sınırlı kalacak biçimde çevre mevzuatı (nitrat kirliliği, atık ve gübre yönetimi) ve uygulamaları, bu konulardaki AB standartları, uyum açısından yaşanan problemler gibi konular ele alındı.
“Temiz çevre, hijyenik gıda, sürdürülebilir üretim” sloganıyla yürütülen proje çerçevesinde ilk olarak; Afyonkarahisar, Sivas, Diyarbakır, Konya ve Ankara’da odak grup toplantıları gerçekleştirilerek, çiftçilerin, gıda işleyicilerinin ve TKDK uzmanlarının gıda hijyeni, çiğ süt kalitesi, çevre koruma ve hayvan refahı açısından Avrupa Birliği (AB) ile uyumuna ilişkin ihtiyaçları belirlendi. Katılım Öncesi Kırsal Kalkınma Aracı (IPARD) Programı’ndan faydalanmayan işletmelerin katılımına da özen gösterilen toplantılarda, IPARD desteklerinden faydalanma süreçlerinde yaşanan olumlu ve olumsuz tecrübeler masaya yatırıldı.
Çiftçilere, gıda işleyicilerine, TKDK uzmanlarına ve sektörel sivil toplum kuruluşlarına yönelik eğitim ihtiyaç analizi kapsamında anketler yapılarak, 1168 katılımcıya soru yöneltildi. Söz konusu anket sonuçlarına göre eğitim içeriği belirlendi. Öte yandan, proje kapsamında Samsun, Şanlıurfa, Erzurum, Manisa ve Ankara’da bölgesel eğitimler düzenlendi. Toplam 334 TKDK uzmanı ve 331 çiftçi ve gıda işleyicinin katıldığıeğitimlerde gıda zinciri kavramı, gıda zincirindeki riskler, gıda hijyeni, çevre koruma ve hayvan refahı konularında bilgiler verildi. AB ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen, TKDK’nın kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesinin de amaçlandığı projenin detaylarına www.ipardcevrehijyen.org internet sitesinden ulaşılabiliyor.
Bu proje Kasım ayında sonuçlandığında, proje kapsamında ulaşılan çiftçi ve gıda işleyicilerinin gıda hijyeni, hayvan refahı ve çevre koruma konusunda farkındalık ve bilgi düzeyleri artırılmış olacak. Ancak bu konularda eğitimlerin ve TKDK faaliyetlerine ilişkin tanıtım çalışmalarının sürdürülebilir olmasının sağlanması konusu da göz ardı edilmemelidir.