TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, gıda enflasyonu ve gıda fiyatlarına ilişkin açıklamasında, “gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeden gıda enflasyonuna dur diyemeyiz.” dedi.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, gıda enflasyonu ve gıda fiyatlarının önlenemeyen yükselişi ile ilgili yazılı basın açıklaması yayınladı. Oda Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü imzasıyla yayınlanan açıklamada, gıdada fiyat artışlarına neden olan etmenler; tarımsal üretim yapısındaki değişimler, mazot, gübre, yem ve elektrik gibi girdi fiyatlarındaki artışlar, tarım alanlarının madencilik, enerji, inşaat, sanayi gibi tarım dışı alanlarda kullanılması, köyden kente göç, üretimin planlı ve verimli olmaması olarak sıralandı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) enflasyon raporuna göre, dünya genelinde gıda enflasyonu düşüş eğilimi gösterirken, ülkemizde kontrol edilemeyen bir şekilde giderek yükseldiğine dikkat çekilen açıklamada, Türkiye’nin yüzde 20,60 TÜFE oranı ile gıda ve alkolsüz içecekler enflasyonunda OECD ülkeleri arasında lider olduğu kaydedildi.
Gıda enflasyonunun yüksek olması ve gıda harcamalarının hane giderlerinin büyük bir bölümünü oluşturması dolayısıyla dar gelirli kesimlerin çok daha fazla etkilendiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için en fazla harcama kalemidir ve hane bütçesinde önemli bir paya sahiptir. Küçük büyük demeden üretim modellerini geliştirmek yerine, tarımsal üretimin büyük ölçekli işletmeler eliyle yürütülmesinin tercih edilmesi, geldiğimiz aşamada gittikçe derinleşen yoksulluk ve açlık sonucunu doğurmaktadır.
Tarımsal üretim yapısındaki değişimler, mazot, gübre, yem ve elektrik gibi girdi fiyatlarındaki artışlar, tarım alanlarının madencilik, enerji, inşaat, sanayi gibi tarım dışı alanlarda kullanılması, köyden kente göç, üretimin planlı ve verimli olmaması gibi etmenler gıdada fiyat artışlarına neden olmaktadır. Özellikle tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte gıda güvencesi, büyük şirketlerin kâr hesabına terk edilemeyecek kadar hayati bir alandır.
Tohum dahil dışa bağımlı olmamız girdi fiyatlarında yükselmeye, çıktı fiyatlarında da kontrolsüzlüğe neden olmaktadır. Tarımsal girdi fiyatları ile tarımsal ürünlerin marketteki fiyatı enflasyonun üstünde olduğu halde, tarladaki ürün fiyatındaki değişim enflasyonun altındadır. Yani üreten çiftçi geçim zorluğu yaşarken, tüketici pahalı gıda tüketmektedir. Fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalat da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur etmektedir. Bu durum da ülkemizde gıda egemenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysaki yaşamak nasıl bir insan hakkı ise güvenli, yeterli ve besleyici gıdaya uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır.
Dünyada ve ülkemizde pandemi sürerken, ülkeler kendi üretimlerini ve stoklarını arttırır ve zaman zaman ihracat yasakları ile korumacılık önlemlerini sıkılaştırırken, ülkemizde yerli üretimi arttırma ve üreticiyi korumaya yönelik somut ve ciddi adımlar henüz atılmamıştır.
Bu olumsuz gidişe dur demek, her koşulda üretmeye devam etmek, üretimi ve üreteni desteklemek zorunluluğu vardır. Meralarımızı ve tarım arazilerimizi korumadan ve sürdürülebilir kılmadan, küçük aile işletmeleri, yerel tarım ve yerli üretimi destekleyici politikalar uygulanmadan, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkmadan, üretici, tüketici ve dağıtıcı kooperatiflerin yaygınlaştırılmasını sağlamadan, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeden gıda enflasyonuna dur diyemeyiz.
Sorun önemlidir ve gittikçe derinleşmektedir. Çözüm ortada ve nettir. Yapılması gereken, yönetici konumunda bulunanların tercihlerini toplumsal refahtan ve halktan yana kullanmalarıdır.”
[mc4wp_form id=”25750″]