TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Başkanı İ.Uğur Toprak, koronavirüs salgını sürecinde yapılacak alışverişlerde muhtemel gıda israfı ve atıklarına dikkat çekti.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Başkanı İ.Uğur Toprak, koronavirüs salgını sürecinde, özellikle
sokağa çıkma yasağından önce yapılacak alışverişler sonrasında ortaya çıkması
muhtemel gıda israfı ve atıklarına dikkat çekti. Bu süreçte, bir aileden mümkünse
sadece bir kişinin alışverişten sorumlu olması ve dışarıyla irtibatı bir kişinin
sağlaması gerektiğini belirten Toprak, alışverişe çıkma sıklığını uzatmak için de
mutlaka bir liste hazırlanmasını önerdi.
Özellikle sokağa çıkma yasağından önce yapılacak alışverişlere dikkat çeken Toprak, ihtiyaç olmayan ya da ihtiyaçtan fazla alınan gıdaların bozulmasının ve çöpe gitmesinin, gıda israfı ve atığına sebep olacağını belirtti.
Son tüketim tarihine dikkat edilmeden alınan ürünlerin, etiketleri üzerinde yazan koşullarda saklanmayan gıdaların, tüketilecek miktardan fazla pişirilen ve tüketilmeyen yemeklerin de gıda israfı oluşturacağını kaydeden Toprak; “Dünya genelinde her 9 insandan 1’inin açlık çektiğini, herhangi bir yiyeceğe neredeyse hiç erişemeyen 1,8 milyar insanın olduğunu ve sayısının gün geçtikçe arttığını, çöpe atılan gıdanın dünya çapında yetersiz beslenen yaklaşık 842 milyon insana yetecek miktarda olduğunu unutmadan gıda alışverişi ve tüketimi yaparsak, gıda atıklarında azalmaya da sebep olacağımızı bilmiş oluruz.” dedi.
Bu süreçte önemli bir başka konunun da gıda enflasyonu olduğunu vurgulayan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Başkanı İ.Uğur Toprak, fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalatın da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur ettiğini belirtti.
“Gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını hayata geçirmeden gıda enflasyonuna dur diyemeyiz” diyen Toprak, ithalatçı politikalardan vazgeçilmesini istediği yazılı açıklamasında şunları kaydetti:
“Özellikle asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için kira harcamalarından sonraki en fazla harcama kalemidir ve hane bütçesinde önemli bir paya sahiptir. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltmakta, özellikle de dar gelirli kesimi daha fazla etkilemektedir. Fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalat da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur etmektedir. Bu durum da, ülkemizde gıda egemenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysaki yaşamak nasıl bir insan hakkı ise, sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır ve bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir.
Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerini azaltmak için acil olarak kayıt dışılık azaltılmalı, toprak analizleri yaptırılarak bölgelerde üretilebilecek ürünler belirlenmeli, arz talep dengesizliği ortadan kaldırılarak alım garantili üretim yaptırılmalı, çiftçiler desteklenmeli ve eğitimleri sağlanmalı, çiftçileri üretimden uzaklaştıran olumsuzluklar düzeltilmeli, kooperatiflere müdahale azaltılmalı ve daha fazla desteklenmeli, üretici kooperatifleri yanı sıra tüketici kooperatifleri de yaygınlaştırılmalı, lojistik kayıpların azaltılması sağlanmalı ve ithalatçı politikalardan derhal vazgeçilmelidir.
Sonuç olarak, meralarımızı ve tarım arazilerimizi korumadan ve sürdürülebilir kılmadan, çiftçilerimizi eğitip sözde değil emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri şekilde destekleyip yeniden üretime yöneltmeden, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkmadan, üretici, tüketici ve dağıtıcı kooperatiflerin yaygınlaştırılmasını sağlamadan, ülkemizi ithalat sarmalından kurtarmadan, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını hayata geçirmeden gıda enflasyonuna ne yazık ki dur diyemeyiz.”