Corporate Europe Observatory tarafından hazırlanan rapor, obezite oranı hızla artan Avrupa’da şeker endüstrisinin lobi faaliyetlerine, bu faaliyetlerin ortaklarına ve harcanan paralara dikkat çekiyor.
Avrupa Birliği’nde şirketlerin ve şirketlerin desteklediği lobi gruplarının Avrupa Birliği politikaları üzerinde etkisini araştıran ve bu konuda kampanyalar düzenleyen bir sivil toplum örgütü olan Corporate Europe Observatory (CEO), şeker politikaları üzerinde lobi gruplarının etkisi ile ilgili yeni bir rapor hazırladı. “Bir kaşık şeker- Gıda lobisi Avrupa Birliği’nde şeker regülasyonu ile nasıl savaşıyor? – A spoonful of sugar – How the food lobby fights sugar regulation in the EU?” başlıklı rapor, günden güne artan obezite oranına rağmen Avrupa Birliği’nde şeker lobisinin gerekli yasal düzenlemelerin çıkarılmaması amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetlere ve izlediği taktiklere dikkat çekiyor.
Artan obezite tehdidi ve yüksek kar marjı
Dünya genelinde 795 milyon kişi (her dokuz kişiden biri) açlık ile mücadele ederken, Dünya Sağlık Örgütü rakamlarına göre 1,9 milyar kişi (her on kişiden üçü) ise obez veya aşırı kilolu. Avrupa Birliği’nde ise bu oran çok daha yüksek, nüfusun yarısından fazlası aşırı kilolu veya obez. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde ise bu oranın gelecekte daha da artmasından endişe ediliyor.
Obezite ve aşırı kilonun, kalp ve damar hastalıkları, tip-2 diyabet ve bazı kanser türleri gibi hastalıklarla ilişkili olduğu bilimsel olarak kabul edilmiş durumda. Obezitenin ve bu hastalıkların Avrupa Birliği’nde ülkelere maliyeti de oldukça yüksek. Sadece İngiltere’de obezite nedeniyle her yıl ortalama 27 milyar pound sağlık harcaması yapıldığı tahmin ediliyor. Avrupa Birliği genelinde ise ulusal sağlık harcamalarının ortalama %7’si sadece yetişkin obezler nedeniyle gerçekleşiyor. Üstelik bu oran, obezitenin; sağlık, yaşam süresi ve istihdama etkisi gibi dolaylı etkilerini kapsamıyor.
CEO tarafından hazırlanan raporda, obezite ile aşırı şeker tüketimi arasında bir ilişki olduğunu da ortaya koyan çok sayıda bilimsel araştırma bulunduğuna dikkat çekiliyor ancak gıda endüstrisinin bu konuda yaşamsal öneme sahip olan yasal düzenlemeleri durdurmak için yoğun bir şekilde çalıştığı belirtiliyor. Rapora göre, gıda endüstrisinin bu yoğun çalışmalarının temel sebebinin ise işlenmiş gıdaların, atıştırmalıkların ve şeker oranı yüksek içeceklerin kar marjlarının yüksek olması.
Rapora göre tüketicilerin daha sağlıklı tercihler yapabilmelerine destek olacak politikalardan bazıları; ürünlerde şeker oranının zorunlu olarak azaltılması, şeker vergisi uygulaması ve ürünlerdeki ilave şeker miktarının etiketlerde açık bir şekilde belirtilmesi. Ancak yine rapora göre, gıda endüstrisinde yer alan büyük oyuncuların Avrupa Birliği karar alma mekanizması üzerindeki etkisi, “kar marjları karşısında tehdit oluşturan” bu uygulamaların şeker lobisi tarafından “atlatılmasına” yardımcı oldu.
21,3 milyon Avro sadece açıklanan rakam
Avrupa Birliği’nde şekerli gıda ve içecekler ile ilişkili dernek, kuruluş, şirket ve lobi gruplarının sadece Avrupa Birliği’nde lobi faaliyetleri için yılda 21,3 milyon avro harcama yaptığı tahmin ediliyor. Ancak raporda bu miktarın sadece bu organizasyonlar tarafından açıklanan rakam olduğu belirtiliyor. Bu lobi faaliyetlerini gerçekleştiren dernek, kuruluş ve lobi gruplarının tamamı ise bu alanda üretim yapan şirketler tarafından destekleniyor. Rapora göre aralarında; Avrupa’nın en büyük ve güçlü gıda ve içecek endüstrisi derneği FoodDrinkEurope, Dünya Şeker Araştırma Organizasyonu (WSRO), AB Çikolata ve Şekerli Mamuller Üreticileri Derneği (CAOBISCO), Avrupa Uluslararası Yaşam Bilimleri Enstitüsü’nün (ILSI) de yer aldığı pek çok organizasyon bu alanda lobi faaliyetleri yürütüyor veya bu faaliyetlere destek veriyor.
Yayımladığı bilimsel görüşler doğrultusunda Avrupa Birliği’nde gıda ve içecek alanında politikalara ve yasal düzenlemelere yön veren Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) de raporda endüstri yanlısı olmakla itham ediliyor. Ve hatta rapora göre Avrupa Komisyonu da gıda ve içecek endüstrisi ile “gereğinden fazla yakın bir ilişki içerisinde”. Her ne kadar günümüzde Komisyon’daki herkes ve hatta en büyük gıda lobicileri bile obezite ve diyabet ile mücadelenin önemini ve hatta şeker tüketimini konuşuyor olsa da, rapora göre “şeytan ayrıntılarda gizli”, çünkü asıl önemli olan gerekli politikaların hayata geçip geçmeyeceği ve nasıl şekilleneceği.
EFSA’nın görüşü
Avrupa’da bugün Avrupa Komisyonu şeker konusunda politikalarını belirlerken hala EFSA tarafından 2010 yılında yayımlanan bilimsel görüşü temel alınıyor. EFSA tarafından hazırlanan görüşe göre, ilave şeker tüketimi konusunda üst limit belirlenebilmesi için yeterli bilimsel kanıt bulunmuyor. Ancak raporda EFSA’nın görüşünü hazırlarken temel aldığı beş bilimsel araştırmadan dördünün endüstri tarafından mali olarak desteklendiğine dikkat çekiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü ise ilave şekerler yoluyla alınan enerjinin günlük enerji alımının %5-10’unu geçmemesi yönünde bir tavsiyede bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü ilave şeker yoluyla alınan enerji miktarının %10 ile sınırlandırılmasının obezite ve aşırı kilo alımı riskini azalttığına dair kesin bilimsel veriler bulunduğunu açıklamış, bu oranı %5’in altında tutmanın ise sağlık açısından daha fazla yarar sağlayacağını belirtmişti. Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyesi doğrultusunda beş Kuzey Avrupa ülkesi (Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç ve İsveç) EFSA’ya gönderdikleri ortak mektupta 2010 yılına ait görüşün tekrar değerlendirmesi talebinde bulunmuştu.
Konu ile ilgili açıklamada bulunan EFSA Beslenme Bölüm Başkanı Valeriu Curtui, konunun Eylül ayında gerçekleştirilecek olan Beslenme ve Alerjen Paneli toplantısında detaylı bir şekilde tartışmaya açılacağını belirtmişti.
Tütün lobisi ile yarışır
Rapora göre gıda endüstrisi her yıl milyonlarca avroyu; dikkatleri ürünlerinin üzerinden çekmek, bilimsel araştırmalarda kendi belirlediği konulara öncelik verilmesini sağlamak ve işlenmiş gıdalarda şeker miktarının azaltılmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri engellemek için kullanıyor.
Avrupa Birliği’nde etiketleme ile ilgili ülkelerin çıkarmaya çalıştıkları kanunların önündeki en büyük engel, rapora göre Komisyon üzerinde etkili olan endüstri ve lobi grupları. Üstelik başta şeker vergisi olmak üzere çeşitli ülkelerde uygulanan mevcut yasal düzenlemeler ile dünya genelinde mücadele içerisindeler. Rapora göre bu mücadelelerinde en büyük kozları ise serbest ticaret anlaşmaları. TTIP ve CETA gibi serbest ticaret anlaşmaları, Avrupa ülkelerinin şeker vergisi gibi uygulamaları hayata geçirmesi durumunda “ticaretin önünde yasal olmayan engeller oluşturma” gerekçesi ile bu ülkelerin mahkemeye verilmesine ve milyonlarca avroluk cezalara çarptırılmasına neden olabilir.
Endüstrinin şeker konusunda izlediği taktikleri, tütün endüstrisinin uyguladığı taktiklere benzeten raporun yazarlarından gazeteci yazar Katharine Ainger; “Geçerliliği olan bilimsel tavsiyeler, şeker lobisini destekleyen milyarlarca avro ile gözden düşürülmeye çalışılıyor. İnsanların sağlığına önem vermeyen gıda ve içecek endüstrisinin taktikleri yıllar boyunca tütün lobisi tarafından uygulandığını gördüğümüz taktikler ile rekabet ediyor.” açıklamasında bulunuyor.
Her yaptıkları suç mu?
Şeker lobisinin geçmişte şekeri “aklamak” üzere kampanyalar yürütmüş olduğuna da değinilen raporda, günümüzde “dengeli beslenme” üzerine kurulan kampanyalar da aynı şekilde yanlı olarak değerlendiriliyor. Sağlıklı beslenme ve sağlıklı bir yaşam için her bir gıda bileşeninin dengeli bir şekilde tüketilmesi gerektiği temeline dayandırılan “dengeli beslenme” ifadesi, rapora göre şekerin sağlık üzerindeki tehlikesine dikkat çekmediği için yanlı ve yetersiz olarak değerlendiriliyor.
Günümüzde okullarda sağlıklı beslenmenin desteklenmesine yönelik kamu ve özel sektör işbirliği ile hayata geçirilen programlar bulunduğu gibi, fiziksel aktivitenin desteklenmesi amacıyla pek çok şirket spor alanında sponsor oluyor. Raporda şirketlerin bu alanlarda faaliyet göstererek kendileri ile ilgili “sağlıklı algısı” yaratmaya çalıştığı ve bu algı doğrultusunda kendileri aleyhine çıkacak yasal düzenlemeleri önlemeye çalıştıkları belirtiliyor.
Gıda şirketlerinin ürünlerinde bulunan yağ, tuz ve şeker oranını azaltmaya yönelik gönüllü çalışmalar da raporda gıda şirketlerinin eleştirilmesine neden oluyor. Bu yıl Şubat ayında kamu ve özel sektör işbirliği ile hazırlanan ve “Gıda Ürünlerinin Geliştirilmesi Aksiyonu Yol Haritası” her ne kadar gıda ürünlerinde reformülasyon açısından önemli bir gelişme olsa da raporda “gıda endüstrisi ile el ele” hazırlandığı ve “zayıf ve gönüllü” olduğu gerekçesi ile eleştiriliyor.
Foodnavigator intenet haber sitesine konuşan FoodDrinkEurope İletişim Direktörü Florence Ranson, Avrupa gıda ve içecek endüstrisinin obezite ile mücadelede gösterdiği sorumluluğun ve bu konudaki duruşunun raporda tamamıyla göz ardı edildiği görüşünde. Ranson; “Birlikte çalıştığımız kişiler ve endüstrimizi tanıyanlar, bu raporun, gerçeklerin ve duruşumuzun yanlış bir betimlemesinden ibaret olduğunu biliyorlar.” açıklamasında bulundu.