CHP Milletvekili Gürer: “GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki etkisi az gelişmiş ülkelere GDO’lu ürünleri sevk ederek para kazanan rantçıların iştahını kabartıyor. Bunun sonucu olarak da dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kalp, kanser ya da beyin kanamasından ölümler artıyor çünkü ne yedeğimizi ne içtiğimizi ne tükettiğimizi yeterince bilmiyoruz.”
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, gıdanın terör kadar önemli bir silah olduğunu savundu. Meclis Genel Kurulunda gıda terörü üzerine söz aldığı konuşmasında, gıda denetimi sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılmamasını eleştiren Gürer, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye seslenerek; “Taklit ve karışık ürünlerle ilgili Bakan olduğunuzdan bugüne kadar açıklama yapmadınız. Bakanlığınız döneminde hiçbir denetim yapılmadı mı? Sizin Bakanlığınızdan önce yapılan denetimlerde ortaya çıkan ürünler duyuru yoluyla kamuoyuyla paylaşılıyor ve bu bağlamda yurttaşlar bilinçlenebiliyordu.” şeklinde konuştu.
Gıdanın terör kadar önemli bir silah olduğuna işaret eden Gürer, GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki etkisi dolayısıyla, az gelişmiş ülkelere GDO’lu ürünleri sevk ederek para kazanan rantçıların iştahının kabardığını, bunun sonucu olarak da dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kalp, kanser ya da beyin kanamasından ölümlerin arttığını savundu.
“Çünkü ne yedeğimizi ne içtiğimizi ne tükettiğimizi yeterince bilmiyoruz.” diyen Ömer Fethi Gürer konuşmasına şöyle devam etti:
“Kayıt dışı sağlık sorunu yaratıyor”
“On yıllık plana baktım, süresi doldu, söylenenlerin hiçbiri olmamış. Önümüzdeki süreçte de maddeler olarak yazılmış, bundan sonra ne kadar olur bilmiyorum ama Türkiye için büyük bir tehlikeye daha dikkat çekmek istiyorum. Gittiğiniz lokantada, fırında, benzer iş yerlerinde kaçak işçiler çalışıyor. Bunu gittiğiniz zaman siz de görüyorsunuz, saptıyorsunuz. Geçmişte gıdayla ilgili üretim yapılan her yerde portör muayenesi ve akciğer filmi çalışanlar için zorunluluktu ancak bununla ilgili yapılan düzenlemede çalıştırana bu iş bırakıldı. Bir salgın hastalığın ya da birinde olan hastalığın size bulaşabileceği bir yol da gıdadır. Bu konunun dikkate alınması gerekiyor. Daha önce gıdayla ilgili denetimler belediyenin de yapabildiği bir olaydı ancak bu, Tarım Bakanlığına geçti, Tarım Bakanlığının kadroları bu konuda yeterli değil. Yeniden belediye zabıtaları eliyle bu kontrollerin yapılması gerekiyor. Merdiven altı üretimin, kayıt dışının kontrol altına alınmaması sağlığımız açısından ayrıca sorunlar yaratıyor.”
Sorumlu Tarım Bakanlığı
Son dönemlerde yurt dışına giden ürünlerle ilgili kamuoyuna yansıyan haberlere de değinen Gürer, Rusya’dan domatesin domates güvesi nedeniyle, eriğin de Akdeniz sineği yüzünden iade edildiğine işaret ederek; “Esasında domates güvesi de, Akdeniz sineği de bu coğrafyanın değil, ithal ürünler yoluyla bu ülkeye gelen zararlılar. Rusya onları laboratuvarında kontrol edip saklıyor, iade ediyor ama biz Türkiye’de bunları tüketmenin ötesinde ülkenin bütününde bu hastalıkların ve zararlıların yaygınlaşmasının yolunu açıyoruz. Gelen tohumla patateste kanser 27 ilde topraklarımıza ekim yapılmasının önünü kesti. Akdeniz sineği 45 ilde ne yazık ki üreticinin ürettiği ürünü pazarlayamaz duruma düşürdü. Bunların sorumlusu Tarım Bakanlığı.” ifadelerini kullandı.
AKP döneminde 2006 yılında domuz etinin kasaplık hayvan eti sayıldığını hatırlatan Gürer, şu anda helal gıdanın yanında kasaplık et olarak satıldığını ama yapılan denetimlerde bir iş yerinde 8 denetimin 5’inde köfte harcında domuz varlığının tespit edildiğini kaydetti.
“Srebrenitsa’yı anıyoruz, Sırbistan’dan yetişmeyen ayçiçeğini alıyoruz”
Bunun yanı sıra, farklı firmaların ülkemize soktuğu ürünlerde yaşanan sorunlar nedeniyle bunlara karşı da önlemler alınması gerektiğini söyleyen Gürer, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Laboratuvarlarımızın yetersiz olduğu, yurt dışına giden ürünlerin ortaya çıkan sorunlarından görülüyor. Et konusu da ülkemizde sorunlu olan bir alan. Biraz evvel Srebrenitsa’yı anarken Yugoslavya’da yaşananları söyleyen sayın vekilim buradan gitti herhâlde. Şunu belirtmek lazım: Sırbistan’dan et alıyoruz, Sırbistan’dan yetişmeyen ayçiçeğini alıyoruz, İsrail’den tohum alıyoruz, sonra bunlara veryansın ediyoruz. Bize ait olan, kendimizin yerli ürünlerini bu anlamda sahiplenmiyoruz ve sorunların varlığına da bir nedenle bu tohumlarla yol açıyoruz.”