Türk gıda mevzuatı mercek altında

0
1369

 

Gıdalarla ilgili yasal düzenlemelerin Türkiye ve Avrupa Birliği arasında uyumlu hale getirilmesi, Türkiye’yi Avrupalı şirketler için kolay ve çekici bir pazar haline getiriyor. Ancak besin profilleri, sağlık beyanları, GDO’lu gıdalar ve tuz kullanımının azaltılması gibi halk sağlığını ilgilendiren konularda Türkiye farklı bir yol izliyor. Peki bu durum gıda üreticileri için ne anlama geliyor?

Türkiye’nin ulusal gıda mevzuatını Avrupa Birliği ile uyumlu hale getirme çalışmaları, Türkiye’yi Avrupalı şirketler açısından çok daha çekici bir ticari ortak konumuna taşıdı. 2011 yılından beri Türk Gıda Kodeksi kapsamında yer alan; gıda hijyeni, bulaşı, katkı maddeleri ve etiket gibi konulardaki  yasal düzenlemelerin Avrupa Birliği gıda mevzuatı ile uyumlu hale getirilmesi yönünde çalışmalar gerçekleştirildi.

Avrupa Birliği ve Türkiye: “Aynı problemlere farklı yaklaşımlar”

FoodNavigator haber sitesine konuşan Leatherhead Gıda Araştırma Şirketi kıdemli mevzuat danışmanlarından Gökay Şen; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen bu uyum çalışmalarına karşılık ülkenin gıda konusunda farklı yaklaşımlar da sergilediği alanlar bulunduğunu belirtiyor. Ve Şen’e göre bu durum, her zaman endüstrinin lehine olmasa da, Bakanlığın halk sağlığını ön planda tutarak yasal düzenlemeler yapmaktan çekinmediğini ortaya koyuyor.

Şen; “Her ne kadar Bakanlık gıda endüstrisi ve farklı derneklerle yakın bir şekilde çalışıyor olsa da alınan kararlarda tüketicilerin ve halk sağlığının korunmasının her zaman birinci önceliğin verilmiş olduğunu görüyoruz. Tabi ki Avrupa Birliği ülkelerinde de gıda güvenliği ve halk sağlığı konuları önceliğe sahip. Bu nedenle iki farklı yasal düzenlemeyi karşılaştırmak kolay değil ancak Türkiye ve Avrupa Birliği’nin aynı problemler karşısında farklı yaklaşımlar sergilediğini söyleyebilirim.” açıklamasında bulunuyor.

Zorunlu reformülasyon

2012 yılında Türk hükümeti ekmekteki tuz oranı için zorunlu bir maksimum üst limit belirledi. Geçiş döneminim 12 ay olarak belirlendiği yasal düzenleme kapsamında üreticiler ürünlerindeki tuz oranını %1.5 ve %2 aralığına indirdiler.

İşlenmiş et ürünleri, domates salçası ve püresi ve zeytin gibi gıdaların da tuz miktarı yasal düzenlemeler ile azaltıldı. Yasal düzenlemeler kapsamında 2014 yılından beri meyve suları ilave şeker içermiyor.

Bakanlık ürünlerde maksimum tuz oranını belirlerken bu oranın teknik olarak uygulanabilirliği konusunda endüstrinin de görüşlerini aldı ancak bu oranların daha da aşağıya çekilmesini de planlıyor.

Bu maksimum seviyeler yerel üretimin yanı sıra ithal edilen gıdalar için de geçerli ancak muhtemelen meyve suları haricinde ülke çapında tüketilen bu ürünlerin çoğu Türkiye’de üretiliyor ve Şen bu durumun ticaretin önünde bir engel oluşturmadığını belirtiyor.

Besin profilleri ve sağlık beyanları

Besin profilleri ve sağlık beyanları Avrupa Birliği ve Türkiye arasında farklı uygulamaların söz konusu olduğu iki önemli alan. Avrupa Birliğinden farklı bir şekilde son beş yıldır Türkiye’de kullanılmakta olan besin profilleri, şirketlerin yüksek oranda tuz, şeker veya yağ içeren ürünler üzerinde sağlık beyanı kullanmasını önlerken, aynı ürünler üzerinde beslenme beyanları yer alabiliyor.

Yani şeker miktarı yüksek olan bir kahvaltılık gevrek ilave kalsiyum içerdiği taktirde ambalaj üzerinde kalsiyum içeriği ile ilgili bilgiyi yasal olarak paylaşabiliyor ancak tüketicilere bu ürünü tüketmenin kemiklerini güçlendireceğini söylenemiyor.

Üreticilerin sağlık beyanlarını kullanımlarının sınırlı olduğunu belirten Şen, Türkiye’de sadece 12 adet onaylı beyan bulunduğuna ve bu beyanların da ilginç bir şekilde Avrupa Birliği tarafından onaylanmış olan beyanlardan farklı olduklarına dikkat çekiyor. Örneğin prebiyotik ve probiyotik beyanı Avrupa Birliği’nde onaylanmış beyan listesinde yer almazken, Türkiye’de bu beyanlar onaylı.

GDO’ya geçiş yok

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO’lar) Türkiye’de tamamıyla yasaklı durumda.

Avrupa Birliği’nde GDO’lar için %0.9 eşik değeri mevcut, ancak Türk hükümeti GDO’ların güvenli olmadığı gerekçesi ile eşik değeri bile belirlemeyen bir tutum sergiliyor.

Ancak Şen’e göre bu durum, gıda ile ilgili bir yasal düzenlemenin bilimsel nedenlerden çok politik sebeplere dayanabileceğini gösteriyor.

Şen “Türkiye’de tüketiciler GDO konusunda oldukça olumsuz bir algıya sahipler ve bu da GDO’ların henüz onaylanmamış olmasının temel sebebi olabilir.Çünkü risk değerlendirme konusundaki kriterler çoğunlukla Avrupa Birliği ile aynı ve bazı vakalarda başvurusu yapılan GDO’ların tüketiminin güvenli olmadığına dair bilimsel bir kanıt da bulunmuyor. Ancak GDO’lar konusunda algı oldukça olumsuz olduğundan onay verilmiyor, bu da Avrupa Birliği ve Türkiye arasında bir farklılığa neden oluyor.” açıklamasında bulunuyor.

Mısır ve soya gibi ‘yüksek riskli’ bileşenleri yüksek miktarda içeren ürün üreticileri, bu ürünlerin menşeilerine dair ekstra döküman sunmakla yüklüler. Bu durum pek çok Amerikan şirketinin ürünlerini Türkiye’ye ihraç edememelerine neden oluyor. Şen; “Ancak eğer ürünlerinizde bu bileşenler bulunmuyorsa, Türkiye oldukça kolay bir pazar.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Şen, GDO’ların yakın bir zamanda Türkiye’de onaylanmasını beklemediğini ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması durumunda mevzuatın Avrupa Birliği ile tam uyumunun sağlanması için bu konuda değişikliğe gidilebileceğini belirtiyor.

“Kolay bir pazar”

Ancak genel olarak Avrupa Birliği ve Türkiye arasında mevzuat alanındaki farklılıklar, uyum sağlanan konuların yanında oldukça düşük bir seviyede kalıyor, bu da Türkiye’yi Avrupa açısından kolay bir pazar haline getiriyor.

Şen; “Avrupa Birliği ihracat rakamları oldukça iyi. Uyumun sağlanması sayesinde Türkiye’den de Avrupa Birliği’ne ithal edilen pek çok ürün bulunuyor, yani bu iş gerçekten de zor değil.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Türkiye’nin genç nüfusunu da göz ardı etmemek gerekiyor, ülkenin 80 milyonluk nüfusunun yarısı 30 yaşının altında ve bu genç nüfus batı ülkelerinden gelen yeni ürünleri denemeye can atıyor, bu da Türkiye’yi daha da çekici bir pazar haline getiriyor.

Euromonitor araştırma şirketi tarafından geçen yıl gerçekleştirilen bir araştırmada Türkiye’nin Batı Avrupa’da en fazla ambalajlı gıda satışı yapılan ülke olarak belirlenmesi, ülkenin sahip olduğu potansiyeli doğrular nitelikte.

Euromonitor şirketi gıda ve beslenme analisti Dimitrios Dimakakkos daha önce FoodNavigator sitesine yapmış olduğu açıklamada; “Geçen beş yıl içerisinde Türkiye’de  ithal ürünlere ilgi oldukça yüksek düzeydeydi. Bu trendin temel sebebi ise şehirleşme. 2009 ve 2014 yılları arasında şehirli nüfus %11 oranında artış sergiledi ve yakın gelecekte de bu artışın devam etmesini bekliyoruz.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz