Toç Bir-Sen Genel Başkanı Hüseyin Öztürk; “Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” başlığıyla Meclis gündemine gelen fakat kamuoyunda oluşan tedirginlik nedeni ile görüşülmesi ertelenen 29, 30, 31 ve 32. Maddelerinin düzenleme yapılmadan yeniden Genel Kurula sevk edilmesini doğru bulmadıklarını dile getirerek “Bu durum tüketicide endişe, korku ve güvensizlik oluşturmaktadır” dedi.
Dünya Helal Vakfı Kurucular Kurulu üyesi ve Tarım-Orman Çalışanları Birliği Sendikası (Toç Bir-Sen) Genel Başkanı Hüseyin Öztürk; TBMM’de görüşülecek olan ‘Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ ne ilişkin tedirginliklerini ve önerilerini dile getirdi.
Öztürk, 24 Haziran 2020 tarihinde “Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” başlığıyla Meclis gündemine gelen fakat kamuoyunda oluşan tedirginlik nedeni ile görüşülmesi ertelenen 29, 30, 31 ve 32. Maddelerinin düzenleme yapılmadan yeniden Genel Kurula sevk edilmesini doğru bulmadıklarını dile getirerek “Bu durum tüketicide endişe, korku ve güvensizlik oluşturmaktadır” dedi.
Teklifin Meclise sunulduğu tarihte de maddelere ilişkin çekincelerini ve önerilerini kamuoyuyla paylaştıklarını dile getiren Öztürk, gıda güvenliği konusunda tüketici menfaatlerinin korunması da üreticilerin korunması da Devletin ve dolayısı ile Tarım ve Orman Bakanlığının asli görevi olduğunun altını çizdi.
“Taklit ve tağşişte cezalar caydırıcı değil”
Öztürk konuya ilişkin yaptığı açıklamada; “Ülkemizde gıda konusunda mevzuat düzenlemesi elbette yapılmalıdır. Yapılacak yasal düzenlemeden maksat vatandaşın menfaatlerini korumak, halk sağlığı ile ilgili tedbirleri almak, halkın sağlığını tehlikeye düşüren gıdalar konusunda gerekli önlemleri almaktır. Mevcut durumda taklit ve tağşiş yapanlar Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından kamuoyuna duyurulmasına rağmen cezalar caydırıcı olmadığından, yaptıkları yanlarına kar kalmakta, taklit ve tağşişe devam etmektedirler.
Bu durumu ortadan kaldırmaya yönelik hazırlanan ve TBMM’de görüşülecek olan yasa teklifi ile taklit ve tağşiş yapan yani hileli gıda üreten firmalara verilen cezalar artırılmaktadır. Bu mevcut yasa teklifinin olumlu yönüdür.
Ancak, aynı yasa teklifi içerisinde yer alan 29, 30, 31 ve 32. Maddeler ile getirilmek istenen yayın yasağı ise tüketicide endişe, korku ve güvensizliğe neden olmakta ve acaba gıda güvenliği konusunda gerçekler gizlenmek mi isteniyor algısı oluşturmaktadır.
Şöyle ki; söz konusu maddelerin Genel Kurulda kabul edilerek Kanunlaşması halinde, bundan böyle; Her türlü yazılı, görsel, işitsel ve dijital iletişim araçları üzerinden yapılan ve ticari reklam kapsamına girmeyen, gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı yayın yapan kişiler, yirmi bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası ile cezalandırılacaklar.
Ancak söz konusu teklifte yer alan Ticari reklam kapsamına giren yayınların yanıltıcı yayın tanımı kapsamı dışında tutulması ile gıda işletmelerinin her türlü yayın organları ile yanıltıcı yayın yapması serbest hale gelirken, tüketiciyi bilgilendirme amaçlı yapılan fakat bilimsel araştırmalar ile ispatlanamayan yayınlar yanıltıcı yayın kabul edilerek yasak hale gelecektir. Buradan bakıldığında yapılan değişiklik ile tüketici menfaatlerini koruması gerekirken, gıda işletmelerinin korunduğu algısı oluşmuştur.
Örneğin; Dünyada GDO’ların insan sağlığına karşı olumsuzlukları henüz bilimsel olarak ortaya konulmamıştır. Buna rağmen, halihazırda Türkiye’de GDO’ların gıda olarak kullanılmasına izin verilmemektedir. Ancak bu yasa yürürlüğe girerse, hiçbir kişi yada kuruluş “GDO lu ürünler insan sağlığına zararlıdır” diye yayın yapamayacak, aksine işletmeler ticari reklam amaçlı yayınlar yaparak zararlı olmadığını iddia edebilecek ve zamanla ülkemizde bu ürünlerin serbest bırakılması yönünde kamuoyu oluşturabileceklerdir. Biliyoruz ki çok uluslu şirketler ve strateji uzmanları geleceği yönlendirmek için masum görünen fikirler ile yola çıkıp uzun vadede isteklerine ulaşmaktadırlar.
Ayrıca, yanıltıcı yayın tanımında geçen, “tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı yayınları” ifadesi kafa karıştırmaktadır. Bu ifadeden, tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkilemeyen ancak gerçeğe aykırı olan yayınlara ceza ön görülmediği anlamı çıkar. Burada amaç gerçeğe aykırı yayınları cezalandırmak ise tüketim alışkanlıklarını etkileyip etkilemediğine bakılmaması gerekir.
“Bu düzenleme çok uluslu gıda üreticilerinin işine yarayacak”
Burada Kanun Taslağı sahiplerinin kasıtlı olarak böyle bir düzenleme yoluna gittiklerin iddia etmiyoruz, ancak şunu da çok iyi biliyoruz ki bu düzenleme çok uluslu gıda üreticilerinin işine yarayacak, tüketicileri doğru bilgilendirme amacına yönelik her ifade için “bilimsel rapor” istenecek, insanların fikirlerini ifade etme hürriyetleri elinden alınacaktır. Her bilgilendirmeden sonra adeta literatür eklenmesi istenecektir. Ancak çok uluslu şirketler ticari reklam kapsamında istediklerini söyleyebilecektir.
Aynı örneği nişasta bazlı şeker (NBŞ) içinde söyleyebiliriz. Nişasta Bazlı Şeker hakkında kamuoyunda olumsuz bir algı olmasına rağmen NBŞ’ye dair olumsuz yayın yapanlar, bu iddialarını bugünkü bilimsel veriler ışığında ispatlayamamaları durumunda yasa ile ön görülen 20 ila 50 bin Türk Lirası arasında İdari Para Cezaları ile karşı karşıya kalacaklardır. Zamanla hiçbir kişi ya da kurum gıda güvenliğine yönelik olumsuz yayın yapamaz hale gelecek meydan tamamen işletmelere bırakılacaktır.
“Kamuoyu doğru bilgilendirilmeli, toplumun beklentileri karşılanmalı, tedirginlikler giderilmelidir”
Genel Başkan Öztürk, söz konusuyla ilgili kamuoyunun sürekli ve doğru bilgiler ile beslenmesi ve şeffaf bir süreç yönetilmesi gerektiğini de söyleyerek; “Ülkeler açısından en az savunma sanayi kadar stratejik öneme sahip olan gıda güvenliği ve güvenirliliği konusunda kanuni düzenlemeler yapılırken; kamuoyu yeterli ve doğru bilgilendirilmeli, tarafların görüş ve önerileri alınmalı, toplumun beklentileri karşılanmalı, tedirginlikler giderilmelidir.
Diğer taraftan, Bakanlık gıda denetimlerinin sonuçlarını bütün ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşmalıdır. İfşa işlemleri, zirai ilaç kalıntıları, toksinler, mikrobiyolojik bulaşanlar ve antibiyotikler konusunda kamuoyu sürekli bilgilendirilmelidir.
Bakanlık bu bilgileri kamuoyu ile paylaşırsa tüketici de yanlış bilgiye itibar etmez. Dolayısıyla hatalı bilgilendirme yapanlar gün yüzüne çıkmış olur.
Ve son olarak biran önce Gıda Bilim Kurulu kurulmalı, bu Kurulda akademisyenler, sektör temsilcileri, Bakanlıkların (sağlık, tarım ve orman, içişleri) temsilcileri, sivil toplum örgütleri temsilcileri yer almalı, Gıda Bilim Kurulu gıda konusundaki politikalara da yön vermelidir” dedi.