Tarım ve Orman Bakanlığının ardı ardına yayınladığı taklit ve tağşiş listeleri, son haftalarda “gıda güvenliği/güvenirliğinin” daha sık tartışılmasına yol açtı.
Bakanlık, kendi güvenirliğini artırmak için bu konuya önem veriyor. Doğru da yapıyor. Öyle ki taklit ve tağşiş yapan firmaların cezalarının arttırılması için yasa teklifi hazırlandı. Bakan Pakdemirli, hazırladıkları teklifi en kısa sürede Meclis’e getirmek için “Meclis ve Külliye ile irtibatlarının devam ettiğini” söyledi.
Bu defa yasanın çıkması konusunda daha fazla gayret ve ciddiyet görüyorum. Özellikle Bakan Pakdemirli’nin “Benim gönlüm hapis cezasını ister. Bu, hapis cezası veya ticaretten men olabilir.” şeklindeki açıklamalarını önemsediğimi daha önceki yazılarımda belirtmiş ve tarafını bu kadar net bir şekilde belli ettiği için kendisine teşekkür etmiştim.
Yasanın çıkacağına dair umudum bu defa daha fazla olmakla birlikte madalyonun öbür yüzüne de bakmadan geçmeyeceğim:
Kendisinden önceki bakanlar da cezaların azlığından yakınmış ve yeni yasa hazırlıklarından bahsetmişlerdi. Niye bilmiyorum (!) yasa bir türlü çıkmadı. Yine aynı durumla karşılaşılırsa Bakan Pakdemirli’nin tepkisini gerçekten merak ediyorum.
Diğer yandan “yeni yasa” çıksa bile nasıl çıkacağı da önemli. Pakdemirli’nin “Benim gönlüm hapis cezasını ister. Bu, hapis cezası veya ticaretten men olabilir.” cümlesinin devamı da var:
“Buradaki ana amaç, hem caydırıcılığın hem de müeyyidelerin artırılması olacak. Burada bizim istediğimiz, gönlümüzdeki olmayabilir ama şundan emin olabilirsiniz, cezalar bugünküne oranla çok daha ağır olacak.”
Sıralama şöyle:
Hapis cezası, ticaretten men, gönlümüzdeki olmayabilir ama bugünküne oranla çok daha ağır cezalar.
Gittikçe yumuşuyor yani.
Bu duruma tepki gösteriyorum diye “asalım, keselim” kafasında olduğum şeklinde bir algı oluşsun istemem.
İstediğim şudur: Cezalar caydırıcı olsun.
Cezalar caydırıcı olmazsa ne kadar yasa çıkarırsak çıkaralım, bir anlamı yok.
Denetlemeye geliyorum, noksanlarını tamamla!
Aşağıdaki paragrafı İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün resmî sitesinden aldım:
“Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı ekipler, 81 ilde aynı anda Ürün Bazlı denetimler gerçekleştiriyor. İllerdeki İl Tarım ve Orman Müdürlüklerine bağlı Gıda Kontrol Görevlileri, ürünlerden numune alarak fiziki kontrollerini gerçekleştiriyor. Türkiye’de bir ilk olan ürün bazlı gıda denetimleri, 1 hafta boyunca Türkiye genelindeki birçok işletmede yapılacak. Yapılan denetimler sonucunda numunesi alınan ürünlerde herhangi bir olumsuzluk tespit edilmesi durumunda, ilgili firmalara para cezası uygulanacak ve isimleri kamuoyuyla paylaşılacak.”
Evet, açıklama bu. Televizyonlarda ve gazetelerde bol bol haber de yapıldığı için denetim yapılacağını sağır sultan bile duydu.
Denetimlerin başlayacağı tarih ile ne kadar süreceği de belli yani bir anlamda denetlenecek işletmelere randevu verilmiş.
İşte sorun tam da burada:
Eh be kardeşim, haberli denetim mi olur!
Sonra çıkıp diyorsunuz ki:
“Vatandaş kendi bakanına, bakanlığına niye inanmıyor, niye güvenmiyor!”
Sizce?
Yasakladık ama satabilirsiniz!
Sizleri, mevzuatların yorucu maddeleriyle fazla muhatap etmemek için kısa yoldan anlatacağım.
19 Şubat 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin 9. Maddesi’nde şunlar yazıyor:
“(1) Pekmez olmadığı halde pekmez izlenimi veren meyveli şekerli şurup, meyve tatlısı, pekmez şurubu, meyveli şekerli şerbet ve benzeri isimlerle ürünler üretilemez. (2) Aroma vericiler veya bal eklenerek bal aromalı şurup, çam aromalı şurup, ballı şurup ve benzer isimlerle bal izlenimi veren ürünler üretilemez. (3) Bitkisel yağ veya diğer gıda bileşenleri kullanılarak peynir izlenimi veren ürünler üretilemez.”
Demek ki bu ürünler, bu güne kadar devlet izniyle üretilebiliyor, satılabiliyormuş ve bizler de afiyetle yiyip içiyormuşuz.
Şöyle düşünebilirsiniz:
“Hiç olmazsa artık yasaklandı.”
Doğru fakat Geçici 1. Madde’yi okuyunca şaşıracaksınız:
“Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren gıda işletmecilerinin 9 uncu maddenin ikinci fıkrası kapsamında bu Yönetmelik’in yayımı tarihinden önce ürettikleri ürünler, 31/12/2020 tarihinden sonra piyasada bulunamaz.”
Diğer bir söyleyişle “aromalı şurupları” satmak, 2020 sonuna kadar serbest bırakılmış.
Hâl böyle olunca ister istemez herkesin aklına “Niye yasaklandı ve yasaklanan bir ürünün 10 ay daha satışına niçin izin veriliyor?” soruları geldi.
Yetkililer soruları şöyle cevapladılar:
“2007 yılında halkın kandırılmasını önlemek için bal aromalı şurubu yasakladık ancak firmalar Danıştay’a karşı dava açtılar. Danıştay, “Kavanozlarda ‘bal’ yazmıyor, ‘bal şurubu’ yazıyor” kararı vererek Bakanlık aleyhine karar verdi. Yeni Yönetmelik’te bal izlenimi veren tüm ürünlerin üretimini 19 Şubat 2020 tarihi itibarıyla yasakladık ancak Danıştay’ın bu kararı nedeniyle bu tarihten önce üretilmiş bal aromalı şurupların satışına yıl sonuna kadar geçiş süresi tanımak zorunda kaldık.”
Kontrol ettim. Danıştay konusu doğru, aynen böyle olmuş fakat bu savunma, kafaların daha çok karışmasına sebep oldu:
Ürünler aynı ürünler olduğuna göre Danıştay, 2007’deki yasaklama maddesini, işletmelere süre verilmediği için mi iptal etmişti? Böyleyse eğer, niçin 2007’de süre vererek yasaklanmadı ve 13 sene beklendi? Böyle değilse, aynı firmalar yine dava açmayacak ve Danıştay, yine satış yasağı maddesini iptal etmeyecek mi?
(Sorunun muhatabı bugünkü Bakan değil elbette fakat ortada tuhaf bir durum var.)
Bakanlığın savunması sanki sorumluluk Danıştay’a aitmiş gibi bir intibaa da sebep oluyor ki böyle bir durum kesinlikle söz konusu olamaz çünkü Danıştay’ın “Bal’ yazmıyor, ‘bal şurubu’ yazıyor.” şeklinde karar verebilmesi için ilgili mevzuatta/mevzuatlarda bal şurubu tanımının olması gerekir. Diğer bir söyleyişle Bakanlık, yaptığı mevzuatlara “bal şurubu” olarak adlandırılacak bir gıda ürünü üretilebileceğini yazıp tanımlamasaydı, Danıştay da böyle bir karar vermeyecekti. Herkes bilir: Yargı, mevzuatlara göre karar verir ancak ne mevzuat yapar ne de mevzuatı tartışır çünkü böyle bir yetkisi yoktur. Mevzuatlarla ilgili karar alırken bile yetkisini ve yaptırım gücünü daha üst mevzuatlardan alır.
Peki, pekmez izlenimi veren, bal izlenimi veren, peynir izlenimi veren bu ürünler sağlığa zararlı mı?
Tarım ve Orman Bakanlığı “Zararlı değil.”, LÖSEV Başkanı Dr. Üstün Ezer ise “Devlet izni ile kanser satılıyor! Sahte balın içinde her türlü kanserojen kimyasal var ve sahte olduğu bile bile satışına izin veriliyor. Biz ‘Lösemi 1 yaşın altına indi.’ diyoruz, kimsenin umurunda değil.’ diyor. Zararlı diyenler çoğunlukta.
“Sağlığa zararlı mı, değil mi?” sorusunu çok ciddiye almakla birlikte içinden çıkamayacağım için soruyu tartışmaya açmayacağım fakat herkesin aklındaki şu soruyu soracağım:
Bu ürünler sağlığa zararlı değilse niçin yasaklıyorsunuz?
Aslında cevap, Bakanlığın yukarıdaki Danıştay’lı savunmasında kısmen var:
“2007 yılında halkın kandırılmasını önlemek için bal aromalı şurubu yasakladık…”
Bakanlık,”izlenim vermeyi”, “halkın kandırılması” olarak kabul ediyor. Ben de böyle kabul ediyorum çünkü aslında yapılan “algı yaratma yoluyla yanıltma”dır ancak benim düşünmemle Bakanlığın düşünmesi aynı şey değil. Madem “bal aromalı şurup” ifadesi, bu ürünlerin bal zannedilerek satın alınmasına yol açıyor ve fakat sağlığa da zararlı olmayan farklı bir ürün, o halde bal zannedilmeyecek bir adla satılsın.
(“Satılsın.” demem, satılmasını savunuyorum şeklinde anlaşılmasın. Bu konuda “satılsın veya satılmasın” diyecek bilimsel bilgiye sahip değilim. Sadece çelişkiye dikkat çekiyorum. Ayrıca devletin izin verdiği bir ürünü üretti ve sattı diye üreticiyi suçlamak doğru olmaz.)
Zaten “izlenim verme” konusu pekmezle, balla, peynirle sınırlı da değil.
Bu yüzden aldığınız ürünlerin kaç gram, kaç kg veya kaç litre olduğuna, kg ya da litre fiyatına mutlaka bakın; ürünü, “gerçek ürün” sanmanız için bilinçli olarak üretilmiş algınıza saldıran ibareler var mı mutlaka kontrol edin.
Etmezseniz, örneğin 4,5 litrelik yağı, 5 litrelik yerine alabilir; 0,33’lük suyu, 0,5 litre yerine içebilir; “Maraş usulü” dondurmayı, “Maraş dondurması” niyetine yiyebilir; yemeklerinizi, “tereyağı” yerine “tereyağı aromalı margarinle” yapabilirsiniz.