13 Şubat tarihli gazetelerin birinden bir haber:
“Bakan Pakdemirli: ‘Makamda tavuk etlerini çamaşır suyuna bastırdım.”
“Yanlış okudum galiba!” diye düşündüm ve tekrar okudum. İkna olmadım, başka gazetelere de baktım. Hayır, yanlış okumamıştım!
Haberin metnini zaten okuyacaktım ama başlık böyle olunca okumak farz oldu çünkü “başlığı başka, metni başka” haberler yapan gazeteci (!) sayısı bir hayli arttı bildiğiniz gibi. Tarım ve Orman Bakanı’nın makamında tavuk etlerini çamaşır suyuna bastırmış olması ihtimali bana göre neredeyse imkânsız olunca ister istemez, “Böyle bir haber.” diye düşündüm önce.
Yanılmışım!
Bakan Bekir Pakdemirli’nin anlatımıyla olay şöyle gelişmiş:
” Geçen gün bir haber çıktı ‘Dönerde çamaşır suyu’ diye. Cumhurbaşkanımız da beni aradı. ‘Bu ne?’ dedi. ‘Benim bildiğim kadarıyla dönerde çamaşır suyundan bir şey elde edilmez ama ben yine de bakayım.’ dedim. Gıda Kontrol Genel Müdürümüz bu haberi yapan arkadaşı aradı. Adam özür diledi. ‘Sen Türkiye’de bu haberi yaydın. Yaydığına göre bildiğin neresi varsa söyle, ekiplerimiz hazır. Baskın düzenleyeceğiz.’ dedik. ‘Yok, hayır.’ dedi. Bir yandan da ben, makamda tavuk etlerini çamaşır suyunun içerisine bastırdım, ne olacak diye bekliyorum. Elde edilen bir şey var mı, renk değişimi var mı diye baktık. Söz konusu değil. Bu haberi yayanlar rulo döner üreticileri. Bunlar hazır döner üretiyorlar. İsteniyor ki Türkiye’de bütün döner büfeleri, hazır döner satın alsınlar, yerinden hazırlama yapmasınlar. (…) Çayda boya, kaşar peynirinde patates, dönerde çamaşır suyu… Bunların yüzde 90’ı yalan, ısmarlama haber. Kaşar peynirinin içerisine patatesi tutturamazsınız. Tutturacak usta varsa bravo!”
22 Ocak’ta, “https://www.yasamicingida.com/yazarlar/ali-osman-mola/hileli-gida-ifsa-listesi-kim-hakli/” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Okuyanlar hatırlayacaktır: Orada, ifşa listesindeki firmaların tuhaf savunmalarından örnekler vermiş ve “Ne olmuş yani!” anlamına gelen açıklamalarını eleştirmiştim.
Bakan Pakdemirli’nin söylediklerini okuyunca o savunmaları hatırladım çünkü cümlelerinin hepsi birbirinden tuhaftı!..
Vatandaş olarak Sayın Bakan’ın yukarıdaki açıklamalarından sonra kendisini gıda güvenliği konusunda emin ellerde hisseden var mı?
12 Ekim 2019’dan itibaren dört ay içinde üçüncü kere ifşa listesi yayınlanmış olması tüketici olarak güvende olduğumuz anlamına mı geliyor, yoksa güvende olmadığımız anlamına mı?
“Yüzde 90’ı yalan.” demek…
Pakdemirli diyor ki: “Çayda boya, kaşar peynirinde patates, dönerde çamaşır suyu… Bunların yüzde 90’ı yalan, ısmarlama haber.”
Madalyonun diğer yüzünde yüzde 10 var yani demek ki gıda sahtekârlığı ile ilgili yapılan haberlerin yüzde 10’u doğru. Nitekim çaya, baharata, salçaya boya kattığı için Bakanlığın ifşa listesine aldığı firmalar var. Yüzde 10 çok yüksek bir oran. Hele durum “Bunların yüzde 90’ı yalan.” şeklinde ifade edilmişse kalan yüzde 10’un normal karşılandığını düşünmemem için hiç bir sebep yok.
Kim, kime haber ısmarlamış?
Sayın Bakan’ın iddiası, hazır rulo döner üreticilerinin, döner satan lokanta ve büfeler (küçük esnafa) rulo döneri kendilerinden alsınlar diye gazetecilere yalan haber yaptırdığı şeklinde.
Gazetecinin yalan haber yapıp yapmadığını bilemem fakat “Bozulmuş tavuk etini çamaşır suyunda bekletip sonra döner yapıyorlar.” mealinde bir haber yapıyorsanız, kimin yaptığını da yazmak zorundasınız. Niye? Çünkü bütün bir sektörü suçlamış oluyorsunuz. Dolayısıyla, olay böyle gelişmişse, Bakan Pakdemirli, bu gazeteciye tepki göstermekte haklı fakat…
Şimdi de ben size soruyorum Sayın Bakan: Gazetecilere yalan haber yaptıran hazır rulo döner üreticileri kimler? Bu soruya cevap vermediğiniz yani isimleri somutlaştırmadığınız müddetçe suçladığınız gazeteciden ne farkınız kalıyor?
Kaşar peynirinin içinde patates var mı?
Bakan Pakdemirli diyor ki: “Kaşar peynirinin içerisine patatesi tutturamazsınız. Tutturacak usta varsa bravo!”
Bu söylenecek laf mı Allah aşkına! Bu ifadeler “gıda terörü” gibi ciddi bir konuyu sulandırmaz mı?
Diğer yandan, kaşar peyniri yapımından anlayan biri olsaydım eğer sırf Bakan “Tutturulamaz.” dedi diye oturur denerdim. Kaldı ki yıllar boyunca “Tutturulamaz.” denilen öyle karışımların tutturulduğunu gördüm ki!.. Bütün karışımların olumsuz olduğunu söylemiyorum elbette, sadece teknik bir durumdan bahsediyorum. Bilimin sınırı yok.
Buyurun bir de 05.09.2012 tarihli Sabah gazetesinden bir haber:
Kaşar peyniri yapımındaki hilelerle ilgili bilgi veren, Erciyes Üni. Safiye Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksek Okulu Gıda Teknolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Hasan Cankurt. Halen doktor öğretim görevlisi olarak görevine devam ediyor. Konunun uzmanlarından.
Olmaması gerektiği kadar ucuza satılan kaşar peynirleri için diyor ki:
“Bunların içerisinde beyaz peynir, lor peyniri, yine süt kaynaklı kazein, çok nadir de olsa patates püresi, soya proteini kullanılabiliyor.”
Demek ki kaşar yapımında “patates püresi” de nadir (veya yaygın), az (veya çok) kullanılabilirmiş.
Hile işi şöyle yürür:
Önce hile yapılır, sonra hile duyulur veya herhangi bir şekilde tespit edilebilirse tedbir alınır. Tıpkı bitkiler dâhil bütün canlıları hasta eden hatta öldüren virüslere karşı alınan tedbirler gibi, tıpkı bilgisayar virüslerine karşı üretilen antivirüsler gibi… Tıpkı “çaya, baharata, salçaya boya; kaşar peynirine patates püresi katılması gibi”.
Makamda çamaşır suyuna tavuk deneyi!..
Sayın Bakan diyor ki:
“Makamda tavuk etlerini çamaşır suyunun içerisine bastırdım, ne olacak diye bekliyorum. Elde edilen bir şey var mı, renk değişimi var mı diye baktık. Söz konusu değil.”
Bozulmuş tavuk etlerinin ucuza alınarak bakterileri öldürmek için çamaşır suyuna yatırıldığını iddia eden kişi Uluslararası Döner Federasyonu (UDOFED) Genel Başkanı Mehmet Mercan. Bana göre birçok doğru bilgi veriyor fakat asıl söylediği şu ve ben, bir vatandaş olarak, Sayın Bakan’ın asıl işin bu tarafıyla ilgilenmesini isterdim:
“Kanundaki boşluktan faydalanarak, ‘Son tüketiciye ürün hazırlıyoruz.’ diyerek ürün alıp toptan satış yapıyorlar. Oysa toptan satmaları suçtur. Bunlar bir yılda 20 firmaya ulaştı ve Türkiye’nin tamamına bin şube kurdular. Bu bin şubeden ayda yaklaşık 5 bin ton döner yediriyorlar bu millete. Hiçbir girdi maliyetleri, soğuk zincir masrafları, üretim tesisleri, sertifikaları, döner hazırlama belgeleri yok. Bunlar tamamen kanun boşluğundan türemiş gıda teröristleridir.”
Evet, “Tesisleri, ekipmanları ve belgeleri yok.” diyor.
Ben beklerdim ki Sayın Bakan çıksın ve “Yalan söylüyorsun. Bahsettiğin 20 firma yok. 1000 şube de yok ve Türkiye’deki bütün gıda firmalarının ilgili mevzuata uygun belgeleri var.” desin ama böyle demiyor, küçük esnafı kendilerine mecbur etmek için gazetelere “bozuk tavuk etlerinin bakterilerini öldürmek çamaşır suyuna yatırıldığı” şeklinde haber yaptırdıklarını söylüyor. Tuhaf olan şu ki Mehmet Mercan, küçük esnafın dönerinden şikâyet etmiyor, tersine izinsiz üretim yapan dev zincirlerden bahsediyor. Demek ki muhatap da belli. Mehmet Mercan’a denilecek ki: Kimlerden bahsediyorsan bizi bilgilendir. “Siz bulun.” demeyecektir herhalde. Derse işte o zaman ad vererek siz de onu ifşa edersiniz, konu kapanır.
Müsaadenizle ben de bu konuyu burada kapatayım.
“Makamda çamaşır suyuna tavuk deneyi konusunda bir şey söylemedin hâlâ.” diyenler olabilir.
Ne denilebilir ki!..
Bir “Ne denilebilir ki!..” açıklaması daha
Hatırlarsınız, Kasım 2019’un ortalarında İstanbul, Edirne, Tekirdağ ve Kocaeli’nde 200’e yakın vatandaşımızın ıspanaktan zehirlendiği haberleri çıkmıştı. Ben de “https://www.yasamicingida.com/yazarlar/ali-osman-mola/bizi-kim-zehirledi/” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bakan Pakdemirli, “tavuk, çamaşır suyu” konusu ile ilgili konuşurken bu konuda da açıklamalar yapmış.
Açıklamayı aynen aktarıyorum:
“Ispanakta çok zirai ilaç vardı, o zehirledi’ denildi. Hâlbuki o tarladan gelen üründe hiçbir zirai ilaç kullanılmadığı için yabani otlar yetişmiş. O yabani otların karışması neticesinde bu olay olmuş. Biz, Beşiktaş’ta 10’un üzerinde eve girerek ıspanaklardan numune aldık. Tek tek baktık, hiçbirinde ilaç kalıntısına rastlamadık. Aksine ilaç katılmadığından dolayı yabani bir üreme var.”