Tarımda uygulanan yanlış politikalar ve plansızlık neticesinde Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı hale getirildiğine dikkat çeken TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, bugün yaptığı yazılı açıklamada; özellikle AKP iktidarları döneminde uygulanan plansız tarımsal faaliyetler ve beraberinde yapılan özelleştirme, rant, dışa bağımlılık, vurgun ve talanı getiren yasal düzenlemelerin, net ithalatçı bir ülke olmamıza neden olduğunu savundu.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, bugün yayınladığı yazılı açıklama ile Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı hale getirildiğini savundu. Birincil bitkisel ve hayvansal üretimde plansızlığın tarımsal tüm ürünlerin ithal edilmesi sonucunu doğurduğuna dikkat çekilen açıklamada; tarımsal desteklerin azaltılması ve kaldırılması ile başlayan bu sürecin, üretim alanlarındaki üretici köylü nüfusun büyük kentlere göç etmesiyle her geçen gün artarak devam ettiğine dikkat çekildi.
Özellikle AKP iktidarları döneminde uygulanan plansız tarımsal faaliyetler ve beraberinde yapılan özelleştirme, rant, dışa bağımlılık, vurgun ve talanı getiren yasal düzenlemelerin, net ithalatçı bir ülke olmamıza neden olduğu kaydedilen açıklamada, yıllardır başta hububat olmak üzere bakliyat ürünleriyle başlayan ithalat furyasıyla tarımsal faaliyetlerin yok olma sonucuna getirilmesi sürecinin, otu, samanı Gürcistan ve Bulgaristan’dan ithal etme noktasına getirdiği vurgulandı.
Türkiye’nin “kendine yeten ülke” konumundan süratle uzaklaştırıldığı kaydedilen TMMOB Gıda Mühendisleri Odası açıklamasında; şu ifadelere yer verildi:
“Seçim sürecinin geride kalmasıyla birlikte insanlar gerçek gündemlerine döndüler.
Yapılan bilimsel çalışmalarla tarihte ilk tarımın yapıldığı bereketli topraklar üzerine kurulmuş Anadolu coğrafyası sanki bu zenginliğini kaybetmişçesine tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı hale getirildi. Birincil bitkisel ve hayvansal üretimde plansızlık tarımsal tüm ürünlerin ithal edilmesi sonucunu doğurdu. Tarımsal desteklerin azaltılması ve kaldırılması ile başlayan bu süreç üretim alanlarındaki üretici köylü nüfusun büyük kentlere göç etmesiyle her geçen gün artarak devam etmektedir. Özellikle AKP iktidarları döneminde uygulanan plansız tarımsal faaliyetler beraberinde yapılan özelleştirme, rant, dışa bağımlılık, vurgun ve talanı getiren yasal düzenlemeler net ithalatçı bir ülke olmamıza neden olmuştur.
Yıllardır başta hububat olmak üzere bakliyat ürünleriyle başlayan ithalat furyasıyla tarımsal faaliyetlerin yok olma sonucuna getirilmesi süreci otu, samanı Gürcistan ve Bulgaristan’dan ithal etme noktasına getirdi. Bunun tarımsal ithalatta gelinen son nokta olduğunu düşünürken artan kırmızı et fiyatları bahane edilerek gebe düve ithalatı ile başlayan hayvansal üretimdeki zafiyetimiz, Latin Amerika ülkelerinden erkek besi sığırı ithalatı ile hız kazanmış, yaratılan hayvansal üretim boşluğunun doldurulamaması sonucu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşine az rastlanır türden bir kararla kurbanlık hayvanlarını komşularından ithal etmek zorunda kalmıştır.
Kırmızı etteki bu açığı ithalatla kapatacağı konusunda bir yanılsama içinde olan hükümet, canlı hayvan ithalatı ile başaramadığı bu yoksunluğu önce gövde, karkas et ithali yaparak, o da yetmedi kemiksiz et ithalatı yaparak kapatmaya çalıştığını bu günün canlı tanıkları olarak gözlemlemekteyiz. Bugün Bosna Hersek ve Sırbistan üzerinden yapılan ithalatın başta doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere güney Avrupa ve Balkan ülkelerinden geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Rantın bu kadar yüksek olduğu bir dış ticarette doğru organizasyonla sağlıklı etlerin halk ile buluşturulmasında bile çeşitli sorunlar yaşandığını, işin içinde manüplasyonlar da olmak üzere tüketicinin aklının karışmasına neden olabilecek bir dizi hata yaparak insanların sofrasına gelen etin “gıda güvenliğinin” tartışılmasının sebebi de yine bu iktidar olmuştur. İthalat belgelerinin tercümelerinin bile doğru yapılmadığı, insan sağlığını doğrudan ilgilendiren bu konuyla ilgili gösterilen beceriksizlik nasıl açıklanabilir?
Kendine yeten ülke konumundan süratle uzaklaştırılan eşsiz bir iklim kuşağında bulunan bu ülke insanı, en son patates ve soğan fiyatlarının aşırı yükselmesi sonucu bu ürünleri komşusu olan ülkelerden ithal edileceğini düşünemezdi. Hele ki ithalatı gerçekleştirilen bu ürünlerin Ortadoğu coğrafyasında yıllardır süren, kimi zaman kimyasal silah kullanıldığına dair raporlamaların TV yayınlarında yapıldığı ve günümüz iletişim araçları aracılığıyla (internet ve sosyal medya) ne kadar sağlıklı ve güvenilir olduğu korku ve kuşkuları beraberinde getirmiştir. Elbette elde somut bir veri, kanıt, analiz raporu olmadan böyle bir şeyi kesinmiş gibi söylemek kamu kurumu niteliğindeki bir meslek örgütünün yapacağı bir iş değildir. Ancak, toplumun doğru bilgilendirilmesi anlamında sofrasına gelen bütün bu ürünlerin yasal denetim süreçlerinden geçerek insanların sağlığını olumsuz yönden etkileyecek katkı ve kalıntılardan uzak olduğu şaibe yaratmayacak şekilde kamuoyu ile paylaşılması, bu konuyla ilgili yapılan işlerin karşılıklı güven esasına dayanarak doğruluğundan emin olunması ülke halkının en doğal beklentisidir. Kamuoyu tarafından beklenen bu süreçte, bütün bu ithalatlarda sorumluluğu olan kamu kurum ve kuruluşlarının tamamının üzerine düşen kamusal görevin aksatmaksızın yapılmasıdır.
Seçim sonrası yeniden yapılanma süreciyle “Gıda” konusuyla ilgili bilinmezlik bir sonuca bağlanmalıdır. İsminin içinde “Gıda” kelimesinin bulunduğu bakanlığın bu süreci yönetmede ne kadar başarısız olduğu uzun yıllardır çok iyi bilinmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan ayrılması düşünülen “Gıda” teşkilatının bu anlayış ile hangi bakanlık ile ilişkilendirilirse ilişkilendirilsin bir başarı sağlayamayacağı gerçektir. Tüketicinin sofrasına gelen gıda maddesinin güvenli olabilmesi için yeterli denetimlerin yapılması, saha ve laboratuar çalışmalarının artırılması, bu çalışmaların sayısal olarak büyütülmesinin yanı sıra, niteliğinin yükseltilmesi yönünde atılacak adımlar da önemlidir. Yapılacak bütün bu çalışmaların öznesi konumundaki “Gıda Mühendisi” istihdamının azlığı bir gerçektir. Daha sağlıklı saha ve laboratuar çalışmaları için gıda, tarım ve hayvancılık politikalarının belirlenmesinde gerek gıda mühendislerinin bakanlık içindeki bilgi, birikim ve deneyimlerinden yararlanılmalı, gerekse bu politikaların belirlenmesinde çıkarılacak olan yasal düzenlemelerde gıda mühendislerinin meslek kuruluşu olan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın görüş ve önerileri dikkate alınarak, ortak iş üretme anlayışı içinde birlikte çalışmalar yapılmalıdır. Eğer söz konusu olan “Gıda” ise yeniden yapılandırma süreçleri içinde “Gıda” konusunun bir bakanlıkla ilişkilendirilmesi değil de tekil olarak ele alınıp yıllardır savuna geldiğimiz gibi ya bir “Gıda Bakanlığı” ya da ABD ve AB ülkelerinde örneği olduğu gibi bağımsız bir statüsü olan “Başkanlık” kurgusuyla daha hızlı refleks gösterip, doğru kararlar alan ve zaman kaybetmeden yaşama geçiren bir oluşuma şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.
Sağlıklı nesiller yetiştirmek Anayasal olarak sosyal bir hukuk devletinin en asli görevlerindendir. Dışa bağımlılığın son bulduğu, ulusal tarım politikalarıyla kendine yetenin ötesinde üretimin yapıldığı, tohum ve GDO yasal düzenlemeleriyle ekseni değiştirilmeye çalışılan tarımsal üretim anlayışının terk edildiği, gıdaya ulaşmakta zorlanılmadığı, gıda güvencesinin sağlandığı, elde edilen bu gıdanın insan sağlığı açısından tüm zararlanmalardan uzak fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak yararlı olduğu, gıda güvenliğinin sağlandığı bir ülke özlemiyle bu ve benzeri konuların takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla arz ederiz.”