Et, canlı hayvan, buğday, arpa ve mısırda gümrük vergisi indiriminin, üreticiyi etkilememesinin mümkün olmadığını söyleyen TZOB Başkanı Bayraktar, Ekonomi Bakanlığı’nın ağırlıklı yönlendirmesiyle alındığını düşündükleri bu karardan, üretici ve ülke zarar görmeden acilen vazgeçilmesini istedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, enflasyonla mücadele gerekçesiyle, canlı hayvanlarda yüzde 135’den yüzde 26’ya, karkas ette yüzde 100’den yüzde 40’a, buğdayda yüzde 130’dan yüzde 45’e, arpada yüzde 130’dan yüzde 35’e, mısırda yüzde 130’dan yüzde 25’e indirilen gümrük vergileriyle ilgili olarak, “et, canlı hayvan, buğday, arpa ve mısırda gümrük vergisi indiriminin, üreticiyi etkilememesi mümkün değil” dedi.
Bayraktar, tarımın yapısal sorunları henüz çözülmeden, çoğu üründe verim rakamları yükseltilmeden, girdi fiyatları düşürülmeden, tarladan markete pazarlama kanallarındaki sorun çözülmeden ithalat kapılarını açmanın gıda fiyatlarını çok fazla etkilemeyeceği gibi, çiftçide de üretimde de sıkıntı yaratacağını belirtti.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, Gıda Komitesi’nin çalışmalarını basından takip ettiklerini, enflasyonun sorumlusu olarak öne sürülen gıdadaki fiyat artışlarını kontrol altına almak için bir takım tedbirlerden bahsedildiğini ama kendilerine konuyla ilgili bilgi verilmediğini vurguladı. Tüketici fiyatlarının düşmesini, tüketicinin daha makul fiyatlarla tüketmesini kendilerinin de istediğini vurgulayan Bayraktar, “hal böyleyken, üreticiyi ilgilendiren bir konuda, üreticinin temsilcisi TZOB’dan görüş alınmadan, istişare edilmeden karar verilmesi problemin esas kaynağıdır. Gümrük vergilerinin indirilmesiyle ilgili kararda üreticimizin maliyetleri dikkate alınmamıştır” dedi.
“Üretici market fiyatlarına yönelmek, zinciri kırmak gerekir”
Gıda kontrol mekanizmasıyla enflasyonda 1,5-2 puanlık bir olumlu yansıma beklendiğinin söylendiğine dikkati çeken Bayraktar, gıda fiyatlarının yüksek olmasının sebebinin belli olduğunu, tarladan markete çoğu üründe 2 kattan, 5-6 kata varan artışlar görüldüğünü, TZOB’un her ay düzenli olarak yaptığı üretici market araştırmasında bunun ortaya konulduğunu belirtti. Bu konuya eğilmek, tarladan markete uzayan zinciri kırmak ve üreticinin makul fiyatlarla hatta bazen maliyetinin altında sattığı ürünü tüketicinin de makul fiyatlarla satın alabilmesini sağlamak gerektiğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Market fiyatlarının yüksek seyretmesinin müsebbibinin üreticimiz olmadığını araştırmalarımız göstermektedir. Üreticimiz, çoğu zaman maliyetini zor karşılamakta, bazen de maliyetinin altında ürün satabilmektedir. Yumurta buna iyi bir örnektir. Bugünlerde 22-23 kuruşla yumurtayı üreten üreticimiz, yumurtayı 20 kuruşa ancak satabilmektedir. Buna karşın tüketicimiz, bu yumurtaya 35 kuruş fiyat ödemektedir. Sorunun çözümü bellidir. Örgütlenmeyi güçlendirmek, bu yolla üretim planlaması yapmak, üretici maliyetlerini düşürmek, destekleri artırmak, hem üreticiyi korumak hem tüketicinin makul fiyatlarla ürün tüketebilmesini sağlamak gerekir. Aradaki zincir kırılır, maliyetler düşürülür, destekler artırılırsa bu sorun çözülür.”
“Girdi fiyatları yüksek, verim düşük, yapısal sorunlar önemli ”
Girdi fiyatlarının tarımda gelişmiş çoğu ülkeden yüksek seyrettiğini, ABD’de litresi 2 lira 38 kuruş, Rusya’da 2 lira 22 kuruş olan mazotun Türkiye fiyatının 4 lira 37 kuruşu bulduğunu belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“ABD’de toptan fiyatlarla DAP gübresinin tonu 1100 lira, Avrupa’da 1270 lirayken, Türkiye’de ise 1665 liraya çıkmaktadır.
Bizim, bunların dışında, Avrupa’ya göre çok daha fazla sulama maliyetimiz var. Elektrik ve yem fiyatları rekabet ettiğimiz ülkelerden daha yüksek. Tarım alanlarımız çok parçalı olduğu için kültürel işlemler daha da maliyetli. Hayvancılıkta en ucuz yem kaynağı meraları çok iyi kullanamıyoruz. Bütün bunlar maliyetlerimizi artırıyor.
Bununla birlikte verim rakamlarımız da yetersiz. Ülkemizde dekar başına 270 kilogram buğday alınırken, bu rakam, Litvanya’da 456, Meksika’da 519, Fransa’da 735, Almanya’da 862, Belçika’da 941 kilogramı buluyor. Sığırda karkas verimi Türkiye’de 237,6 kilogramken, İngiltere’de 328,6, ABD’de 371,2 kilograma ulaşmaktadır.
TZOB olarak yerli üretimin desteklenmesi, verim artışı, ekilmeyen alanların ekilmesi, sulanamayan alanların sulamaya açılması gerektiğine inanıyoruz. İthalatın üreticide bir tedirginliğe, önünü görememeye yol açacağı da unutulmalıdır.”
“İthalat kapılarını açmak yerli üretime zarar verir”
Tarımın en önemli ürünlerinden buğday, arpa ve mısırda ithalat kapılarını açmanın yerli üretime zarar vereceğini bildiren Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Özellikle buğday ve arpada hasat devam ederken, böyle bir karar verilmesi iç piyasayı olumsuz etkileyecektir. Üreticimiz zarar görecektir. Dahilde işleme rejimi (DİR) kapsamında ithalat yapılmakta, işlenen ürün ihraç edilmektedir. Ülkemiz makarna, un ihracatında dünyada ilk iki sırada yer almakta, ayrıca büyük miktarlarda bisküvi, pastacılık ürünleri satmaktadır. Buğdaydaki sorun kalitedir. Bu sorun, üretim alanları artırılarak, daha kaliteli daha fazla üreterek, maliyetler düşürülerek çözülür.
Buğdayı Rusya’dan TÜİK verilerine göre 207 dolara almaktayız. Bunun Türk Lirası karşılığı 730,8 lirayı bulmaktadır. Yüzde 45 gümrük vergisi dahil 1060 liraya mal olan ithal buğday, her ne kadar iç piyasa fiyatlarıyla aynı seviyelerde de olsa, kalite nedeniyle ithal ürün sanayiciler tarafından tercih edilecektir. Hasadın sürdüğü bugünlerde yerli buğday fiyatları ister istemez düşecektir. Böyle olunca da üretici gelecek sezon üretimden kaçınacak, yerli üretim olumsuz yönde etkilenecektir.
Arpada, yurtdışı fiyatları Mayıs ayı itibarıyla ton başına 167 dolar, TL olarak 587 lira 84 kuruştur. Yüzde 35 gümrük vergisiyle bu rakam ton başına 793 lira 58 kuruş olmaktadır. Arpanın tonu iç piyasada 850-900 lira civarında satılmaktadır. Hasat yapılırken ve üretimde yüzde 11,9 artış beklenirken, arpada ithalat yolunu açmak, üreticimize zarar verir.”
“Mısırda üreticimiz yüzde 130 gümrük vergisiyle ancak korunmuştur”
Son 10 yılda mısır üretiminin yüzde 81 oranında arttığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bu artışın en önemli nedenlerinden birinin, gümrük vergi oranının yüksek tutulması, üretimin yetmediği durumlarda TMO yetkisinde kontrollü ithalat yapılmasıdır. Bu durum, iç piyasayı bozmamış üretimi artırmıştır. Ülkemizin ihtiyacı olan üretim artışının sağlandığı bir dönemde, mısırda gümrük vergilerinin düşürülmesi üretici açısından kabul edilebilir bir durum değildir. İndirilen gümrük vergi oranıyla yapılan ithalat, iç piyasada üretici fiyatlarının düşmesine neden olacaktır.
Şöyle ki 2016 yılında sıfır gümrükle ithal edilen mısırın ortalama ton maliyeti 209 dolar veya 627 liradır. 2016 yılı mısır maliyetinin kilogramı 70 kuruş iken, TMO’nun geçen yılki mısır alım fiyatı 74 kuruştur. İthalatın 2016’da dahilde işleme rejimi (DIR) kapsamında gerçekleştirilmesi ve hasat döneminde ve yılın tamamında fazla ithalat yapılmaması nedeniyle iç piyasada fiyatlar fazla etkilenmemiştir. Görüldüğü üzere 2016 yılında ithal maliyeti, üretici maliyetinin altında kalmış, yüzde 130 gümrük vergi uygulamasıyla mısır üreticisi korunmuştur.
Gümrük vergisi yüzde 25 olarak uygulandığı ve özel sektöre açıldığı takdirde mısır ithalat fiyatları iç piyasa fiyatlarının oldukça altında kalacağı için ithalat fazla olacaktır. Ayrıca, ithalat, Rusya, Sırbistan, Bosna Hersek ve Romanya’dan daha ucuz mısır satan ama GDO’lu üretim yapan ABD ve Arjantin gibi ülkelere de kayabilecektir. Yemlik mısırda izin verilen standartlara uygun olmak şartıyla GDO’lu üretilmiş ürünün ithalatı yapılabilmektedir. Ukrayna’da mısırın tonu 170 dolarken, ABD’de 158, Arjantin’de 148 dolardır. Arjantin fiyatı baz alındığında mısırın yüzde 25 gümrük vergisiyle ton ithal fiyatı 651 lira 20 kuruşta kalacaktır. Navlunu ve diğer masrafları dahil etsek bile mısırın ton ithal maliyeti, en az 770 lira olacağı beklenen üretici maliyetlerin altında olacaktır.
Üstelik Mayıs ayında TMO’ya sıfır gümrük vergisiyle 500 bin tonluk mısır ithalatı izni verilmiştir. Bu yetkiyle TMO sektörün ihtiyacını karşılayacak şekilde ithalat yapabilecekken, mısır hasadına 2 ay kala böyle bir karar alınması uygun olmamıştır.”
Canlı hayvan ve karkas ette gümrük vergisi indirimi
Son yıllarda kırmızı et üretiminin hızla arttığını, ülkenin çok daha fazla üretim yapma potansiyeli bulunduğunu bildiren Bayraktar, “ette ithalat, üreticimizi tedirgin etmektedir. Üreticimiz, en az 8 ay sonrasını görmeli, planını ona göre yapmalı ki sorun çıkmasın. İthalat yapılacaksa besilik hayvanla sınırlı kalmalıdır. 2016 yılında karkasa verilen 200 liralık besi desteğinin kaldırılacağına yönelik söylentiler de ortadadır. En azından bu destek korunmalıdır. Böyle bir ortamda alınan bu kararlar, üreticimizi etkiler, ülke olarak ithalatçı olmaya devam ederiz. Üretimi de geriletiriz. Yeterli destek verildiğinde, ithalat yapılmadığında üretimin arttığı görülmüştür. Politikanın bu şekilde devam etmesi hem çiftçimizin hem ülkemizin yararınadır. Üreticiyi, üretimden küstürecek veya vazgeçirecek uygulamalardan şiddetle kaçınılmalıdır” dedi.
Türkiye’de perakende et fiyatlarının düşmesi için ithalat söylem ve uygulamalarından kaçınılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbir ve desteklerin hayata geçirilmesi gerektiğine dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
“Kırmızı ette besi materyali, maliyetin yüzde 60’ını, yem, maliyetin yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Bugün Et ve Süt Kurumu, karkası sıfır gümrükle 4 avroya, TL olarak 15 lira 64 kuruşa ülkeye getiriyor. Bunu 22 lira 50 kuruşa piyasaya sürüyor. Aynı eti benzer fiyatla mal edecek özel sektör, yüzde 40 gümrük vergisiyle eti piyasaya karkas olarak en fazla 25 liraya sürebilecektir.
Piyasada 3 avroya kadar karkas ithal edilebileceği söylenmektedir. Özel sektör, daha ucuza et alıp, piyasaya üretici maliyetinin çok altında mal satabilir.
Yerli üreticimiz karkası ortalama 26 lira 80 kuruşa mal ediyor, 28 lira 23 kuruştan satıyor. İthalat korkusu, üreticinin maliyetinin altında karkas satmasına yol açabilir. Sektörde en az parayı kazanan kesim üreticilerimizdir, ithalat doğrudan üreticimizi vuracaktır.
Kasaplık olarak ithal edildiğinde, Avrupa menşeli hayvan yüzde 26 gümrükle en az yüzde 50 karkas randımanıyla 6,8 avroya, TL olarak 26 lira 59 kuruşa mal edilecektir. Oysa, Et ve Süt Kurumu, sıfır gümrükle bunu 5,4 avroya, TL olarak 21 lira 11 kuruşa getirmektedir. Kasaplıkta da özel sektör Et ve Süt Kurumu’nun altında bir fiyatla ithalat yaparsa, aynı sıkıntı burada da yaşanacaktır. Geçmişte olduğu gibi et ithalatı doğrudan üreticimizi olumsuz etkileyecek, sektöre zarar verecek ama perakende fiyatlarında beklenenin tersine çok büyük değişikliğe sebep olmayacaktır. Et fiyatlarını düşürmeyecektir. 2008-2009 süt krizi sonrası 2010 yılında ithalat kapıları açıldı ve bu tecrübeyi yaşadık. O günden bugüne perakende fiyatları konuşmaya devam ediyoruz. Üstelik bu durum, yurtdışına 5 milyar doları aşkın döviz ödememize mal oldu.”
“Tarım Bakanlığı ithalat kontrol belgesi vermesin”
Karkasta kaliteye göre fiyatlar arasındaki farkın kilogram başına 1 avroya kadar değiştiğini belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Özel sektör ister istemez kaliteye önem vermeyecek, eti daha ucuza mal etmeye çalışacaktır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın, hem ette hem kasaplık hayvanda hem de buğday, arpa ve mısırda ithalat kontrol belgesi vermemesi, yerli üretimi desteklemesi gerekir.
Sorunu ithalatla çözmeye kalkışmak yüzeysel, geçici bir çözüm olacaktır. Asıl sorun üretimden tüketime kadarki süreçte yaşanan verimliliktedir. İşletme yapıları, besleme yanlışlıkları, hayvan hastalıkları, buzağı ölümleri, pazarlama sıkıntıları, hayvan başı verim, piyasa istikrarsızlığı gibi birçok konu verimliliği doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla bunları çözmeye yönelik politikalar geliştirilmeli, kaynak ayırarak belli bir takvim çerçevesinde bu sorunlar çözümlenmeye çalışılmalıdır.”
Dünyada hangi ülkede böyle bir uygulama olduğunun da söylenmesi gerektiğini vurgulayan Bayraktar, “artan enflasyon ve gıda fiyatlarını üreticileri etkilemeden, üretimi riske atmadan ithalatla düşürülebilmiş bir ülke var mıdır? İthalat silahını kullanmak yapısal sorunları göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Sorunu ithalatla çözmeye çalışmak orta ve uzun vadede daha büyük maliyetlerle karşılaşmamıza neden olacaktır. Bizim yapmamız gereken yapısal sorunlara kaynak aktarmak ve en kısa zamanda çözüme kavuşturmaktır. Aksi takdirde sektöre rekabetçi bir yapı kazandırmak, sektörden kopan üreticileri de geri getirmek mümkün olmayacaktır” dedi.
Bayraktar, Ekonomi Bakanlığı’nın ağırlıklı yönlendirmesiyle alındığını düşündükleri bu karardan, üretici ve ülke zarar görmeden acilen vazgeçilmesi gerektiğini bildirdi.