Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, gıda enflasyonunun Tarım Bakanlığı ile ilgisi olmadığını belirterek gıdadaki enflasyon sorununun üretici boyutuyla çok da ele alınmaması gereken bir konu olduğunu, sorunu tarlada, serada, tarımsal üretimde değil, biraz da başka yerlerde aramak gerektiğini dile getirdi.
Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) tarafından düzenlenen “Yapısal Sorunlar Perspektifinden Verimlilik ve Gıda Enflasyonu” konferansına katılan Bakan Çelik, dün itibariyle Antalya’da karpuzun kilosunun üreticide 32 kuruş, markette 1 lira, domatesin fiyatının üreticide 1,5 lira markette 4 lira olduğunu söyledi. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Meyve sebzede arz açığımız söz konusu değil ancak tarladan sofraya gelirken oluşan zincir halkalarının fazlalığı veya ilgili kar marjları fiyatları üreticinin elindeki noktadan neredeyse üç misli noktaya taşıyor. Bugün itibariyle gıda enflasyonu Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) altında. Yaptığımız nihai değerlendirmede konu üretim anında olan bir enflasyon değil, tarladan tezgaha ulaşma zincirinde meydana geldiği için, ve Merkez Bankasının da asıl görevi enflasyonla mücadele olduğu için, Merkez Bankasının sekreteryasında yeni bir komite dizayn edildi ve bu çerçevede gıda fiyatlarında arz-talep dengesi dışındaki etmenlerin çözülmesinin kolaylaşacağı yönünde yeni bir yapının oluştuğunu burada belirtmek istiyorum.
Genel itibarıyla böyle ama et fiyatlarında baktığımızda burada arz açığının etkili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz, burada bir arz açığından bahsedebiliriz. Bunun için de kısa-orta-uzun vadeli aldığımız bazı önlemler var. İthalatı Et ve Süt Kurumu bünyesine aldık ve böyle devam edecek, önümüzdeki yıl kurduğumuz sistem çok daha sağlıklı işleyecek. Buza ve yem desteklerimiz var ve önümüzdeki dönemde açıklayacağımız Milli Tarım Politikası çerçevesinde, özellikle hayvancılıkla ilgili yaklaşık 25 ili yetiştirici bölgesi ilan edeceğiz ve kendimiz üretmek adına buralarda her türlü desteği sağlayacağız.”
Çelik, Türkiye’nin artık önüne bakması gerektiğine işaret ederek, her alanda bilgiyi üreten, kullanan ve teknolojiye dönüştüren bir kamu-özel birlikteliğine ihtiyaç olduğunu söyledi.
Bunda kamunun yanı sıra özel sektörün tutumunun da çok önemli olduğunu dile getiren ve bunun için kendilerine teşekkür eden Çelik, bundan sonrasında da çok büyük bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu, küresel siyasete yön veren, petrol savaşları diye bilinen savaşlar döneminin geride kalmak üzere olduğunu vurguladı.
Çelik, 80 ülkede su kısıtı, 30 ülkede gıda sıkıntısının yaşandığı dünyada bundan sonra başlayacak çatışma alanlarının başında gıda ve suyun geleceğini belirterek, “Dünya nüfusu artıyor, 7,5 milyara dayanmış durumda. 2050 yılında 9,5 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Dünyada herkesi besleyecek gıda ortamı da aslında var ancak adaletsiz paylaşım ve israf yüzünden bir tarafta sefaletin, bir tarafta da sefahatin yaşandığını biliyoruz. 1 milyar insan yoksullukla, 850 milyon insan ise açlıkla karşı karşıya. Açlıkla karşı karşıya olanların oranı dünya nüfusunun yüzde 11’i. Diğer yandan yılda 1,4 milyar ton gıda israfı gerçekleştiriliyor, değer itibariyle 1 trilyon dolarlık gıda israf edilirken 850 milyon insan açlıkla karşı karşıya” diye konuştu.
Çelik, şöyle devam etti:
“Dünya nüfusunun yüzde 19’u, yani 1,4 milyar kişi aşırı kilolu. Bunun 500 milyonu ise hastalık derecesinde kilolu insanlar. 2030 yılında bu obez durumunun dünya nüfusunun üçte birine ulaşacağı tahmin ediliyor. Kalkınma ile tüketim ihtiyaçlarının da değiştiğini görmemiz gerek. Gıda ihtiyacı nüfustan hızlı şekilde artıyor. Nüfus yüzde 27 artarken gıdada yüzde 60 artışa ihtiyaç olacak. Tarım sektörü geçmiş 50 yıla bakıldığında bu aradaki açığı kapattı ama çevre ve iklim koşulları bizi önümüzdeki süreçte bu kadar avantajlı kılmayacak.”
“Yasal düzenlemeyi Başbakanlığa gönderdik”
Çelik, gıdanın temel kaynağının toprak olduğuna dikkati çekerek, üzerinde tarım yapılan her karış toprağın milli bir servet olduğunu, Bakanlık olarak ekilmedik bir karış toprak bırakmayacaklarını öne sürerek, “Mülkiyeti benim diye bir şey yok. Tapusu değerlendirdiğin sürece senin. Değerlendirmiyorsanız bu 79 milyonun malıdır. Bir karış dahi toprak olsa, bunun üretime kazandırılması konusunda yasal düzenlemeyi parlamentoya getireceğimizi, Başbakanlığa gönderdiğimizi belirtmek istiyorum” dedi.
Bakan Çelik, şu an Türkiye’de 184 ova belirlediklerini belirterek, yapılacak çalışmaya ilişkin şu bilgileri verdi:
“Yağmadan kurtardığımız ovalarımızdan 184 ovayı tarımsal sit alanı ilan edeceğiz, ekilmedik bir karış yer bırakmayacağız. Topraktan silahlar falan değil, topraktan bereketin fışkırması için bu çalışmaları yoğunlaştıracağız. Dünyada saniyede 5 futbol sahası büyüklüğündeki arazinin tarımdan çıkması çok büyük bir tehlikeyi bize gösteriyor. Tarımda verimliliği sürdürülebilir kılmazsak, her saniyede 5 kişi aç kalacak anlamına geliyor bu. Önümüzde insanlığı bekleyen çok ciddi tehlikeler var.
Verimlilik artışı yeterli düzeyi sağlayamazsa, tarımda yetersizlik arz açığı ve enflasyon kaçınılmaz olacak. Gıda fiyatlarını belirleyen sadece arz-talep dengesi değil, bunu özellikle görmemiz gerek. Özellikle kısa ve orta vadeye baktığımız zaman, fiyatları etkileyen aracılar, perakende sektörü, petrol ve birçok ürün fiyatları, küresel ve yerel krizler, spekülatörler ve spekülasyonlar var, birçok neden sayabiliriz. Bu faktörlerin gıda fiyatlarında belirleyici olduğu, arz talep dengesinin önüne geçtiğini net şekilde söylemek gerek.”
“Üretime dönük aldığımız önlemlerin tümü önümüzdeki yıl uygulamaya koyulacak”
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, hayvancılık konusunda üretime dönük mekanizmanın kurulması için her türlü desteği vereceklerine işaret ederek, “Bu konuda aldığımız önlemler var ve bunların tümünün önümüzdeki yıl uygulamaya gireceğini belirtmek isterim. Et konusunda orta ve uzun vadede üretim düzeyimizi yukarı çekecek birçok tedbir devreye girmiş olacak. Hayvan varlığımızı artırmaya yönelik gayret içinde olacağız.” dedi.
Tarım Bakanlığı olarak enflasyon konusunda üreticiyi tatmin edecek, tüketiciyi üzmeyecek bir politikadan yana olduklarını bildiren Çelik, şunları kaydetti:
“Türkiye’yi süt, besi ve yetiştirici ile ilgili üç bölgeye ayıracak ve hayvancılığa yeni bir soluk aldıracak bir sürece girileceğini bildirmek isterim. Tarımsal ürünlerin ve gıdanın arz güvenliğini sağlayacak milli tarım destekleme modelinde ise özellikle bitkisel üretimle ilgili yeni bir döneme girmiş oluyoruz. 941 havza belirledik, 4 ay boyunca 941 ilçe ile tek tek görüşüldü. Bu havzalarda ayrıntılı şekilde çalışmalarımızı yaptık ve destekleme modelimizin hangi ürünlere, nasıl uygulanacağını belirledik.
Ürünler ayrı ayrı masaya yatırıldı ve bir doküman haline geldi. O havzada hangi ürünün en verimli ekilmesi gerekiyorsa üreticiye onu tavsiye ediyoruz. ‘Eğer bu havzada bu ürünü toprakla buluşturursanız destek veriyoruz, eğer başka bir şey buluşturursanız desteğimizi çekiyoruz’ diyoruz. Bakanlığın müdahale alımlarını da havza bazlı üretim sistemine entegre olacak şekilde düzenleyeceğiz.”
Konuşmasında sulama sorununa da değinen Çelik, GAP projesinin önemine dikkati çekerek, GAP’ın Türkiye’nin yüz akı olduğunu belirterek, bu konuyla ilgili yapılan çalışmaları anlattı.
Çelik, 2023’e gelindiğinde 8,5 milyon hektar alanın sulama konusunun Türkiye’nin gündeminde artık olmaması için bütün program ve planlamayı yaptıklarını, verim açısından sulamanın ciddi bir sorun olduğunu söyledi.
Bakan Çelik, sertifikalı tohum kullanılması konusunda da Türkiye’nin önemli mesafeler katettiğini belirtip, bununla ilgili detaylar paylaşarak, “Sağlıklı, yapısal sorunlardan arınmış ve toprağın verim esası dikkate alınarak, üretimin gerçekleştiği ve nihayetinde dünya piyasaları ile entegre olmuş bir yapının kurulması konusunda kulvara girdik ve yoğun şekilde çalışıyoruz. Soframıza gelecek ürünlerin güvenilir ürünler olması noktasında da Bakanlık olarak yaygın ve yoğun çalışıyoruz. 2015 rakamlarına baktığımızda göre yüzde 7,6’lık büyüme gerçekleştirerek genel büyümeye önemli katkı sağladık” diye konuştu.