Yemek Araştırmacısı Nedim Atilla, “Slow Food” yemek kültürünün hızlanan hayatlara paralel olarak dönüştüğü ve unutulmaya başladığı zamanımızda herkesi yavaşlamaya davet ettiğini belirtti. Atilla, hızlı hayatın mutfak temelinden sorgulanmasıyla dönüşümün başlayacağını düşünen bu hareketin temelde “İyi, Temiz ve Adil” olmak üzere 3 prensibi bulunduğunu kaydetti.
Akra Talks’un bu kez konukları, gastronomi denildiğinde ilk akla gelen isimlerden şef Hazer Amani ve yemek araştırmacısı Nedim Atilla oldu. İkili, Slow Food Antalya ve Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV) işbirliğinde Akra Urban Social Lounge’ta gerçekleştirilen sohbete gelen konukların tüm sorularını cevaplayarak, katılımcılara keyifli bir gün yaşattı.
Anadolu’ya dönüş başladı
Türk mutfağında ‘Slow Food” hareketinin önemine değinerek konuşmasına başlayan Hazer Amani, “Ticari kaygıları bir yana bırakacak olursak eğer insanoğlu kendi doğduğu coğrafyanın ürünlerini ne yazık ki işleyip kullanmasını bilmiyor. Şefler olarak bunca yıl hep yurt dışındaki bir takım restoranların tariflerini ve reçetelerini alıp, yapmaya çalıştık. Tabii ki lezzet bakımından onlar gibi pişirmemizin imkanı olamaz. Çünkü o malzemeleri biz onlar gibi kullanmıyoruz. Birkaç arkadaşımızın konuya olan yaklaşımıyla Anadolu’ya dönmeye başladık. Artık neredeyse bütün dünya, son 5 – 6 yıldır buradaki ürünleri alıp, pişirmeye çalışıyor. Mutfakların birbirinden esinlenmesi son derece doğal bir şey. Bu nedenle başka bir ülkedeki şefin buradaki bir lezzeti kendi yorumunu katarak yeniden şekillendirmesini bir sorun olarak görmemekteyim” dedi.
Mevsiminde yetişen ürünleri kullanıyorum
Yemek yaparken özellikle bu coğrafyaya özgü ürünleri kullandığını dile getiren ünlü Türk şef Amani, mevsiminde yetişmeyen ürünleri mutfağına sokmamaya özen gösterdiğini de sözlerine ekledi. Şef Hazer Amani konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Yemek yaparken özellikle burada yetişen ürünleri kullanmaya çalışıyorum. Ancak bazı zamanlarda ister istemez burada olmayan veya yetişmeyen ürünleri kullanmak durumunda kaldığım anlarda olabiliyor. Bu biraz da başında olduğumuz restoranın segmentasyonuyla alakalı. Tabii hiç yabancı ürün kullanmadan da bir takım şeyleri yapabilirsiniz. Ama benim şahsi tercihim, zamanında yetişmeyen ürünleri mutfağında kullanmamaktan yanadır. Çünkü kaliteli olmuyorlar. Mevsiminde yetişen bir domatesin kokusunu, zamanından önce alıp kullandığınızda duyamazsınız. Bu nedenle mevsiminde yetişen sebze ve meyveler her zaman ilk tercihim olmaktadır.”
Slow Food’un Üç Prensibi Var
Yemek araştırmacısı Nedim Atilla ise 1986’da başlayan ve 1989’da kuruluşu tamamlanan Slow Food hareketinin İtalya’da Carlo Petrini ve bir grup arkadaşının bölgesel geleneklerin, iyi gıdanın ve yemek kültürünün peşine düşmesiyle başladığını söyledi. Gıdanın üretim süreçlerinin yanında bunun insan, toplum, kültür ve yaşam tarzıyla olan ilişkileri de ortaya çıkardığını söyleyen Atilla, “Slow Food” yemek kültürünün hızlanan hayatlara paralel olarak dönüştüğü ve unutulmaya başladığı zamanımızda herkesi yavaşlamaya davet ettiğini belirtti. Nedim Atilla konuşmasında; “Endüstrileşmenin motorize ettiği hayatlarda hız kesinlikle kaçınılmazdır. Bu hız; kültürel ve geleneksel olanı geride bırakırken bireylerin içine işleyerek, fast food ile midemize kadar girmektedir. Slow Food, bu hız karşısında yitirdiklerimizi fark etmek için mutfaktan başlayarak şehre kadar büyüyen bir ölçekte, gıda, yemek kültürü ve damak zevkinin keşfiyle kapısını aralar. Hızlı hayatın mutfak temelinden sorgulanmasıyla dönüşümün başlayacağını düşünen bu hareketin temelde “İyi, Temiz ve Adil” olmak üzere 3 prensibi vardır” dedi.