Gastronom Pelin Dumanlı: “Sakatat, saray mutfağında da sıkça kullanılıyordu. Günümüzde de sokak yemeği denildiğinde akla gelen ilk şey ciğerli pilav, Arnavut ciğeri ve kokoreç gibi sevilen çeşitlerle karşımıza çıkıyor. Sakatat unutmayın ki başlı başına bir kültürdür.”
Türkiye’de yerel gastronomiye yön verenler temasının işlendiği Akra Talks’un konukları bu sefer gastronom Pelin Dumanlı ve Slow Food hareketinin Türkiye’deki temsilcilerinden arkeolog Ayfer Yavi oldu. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü mezunu Pelin Dumanlı, konuşmasına Türkiye’deki sakatat kültürü hakkında bilgi vererek başladı. Son yıllarda insanoğlunun arayışlarının değiştiğini ifade eden Dumanlı, bireylerin artık daha bilinçlenmeye başladığını söyledi.
Anadolu medeniyetleri ve Osmanlı mutfağının yanında İstanbul mutfağının sakatat konusunda son derece zengin olduğunu ifade eden Gastronom Dumanlı, “Sakatat, saray mutfağında da sıkça kullanılıyordu. Günümüzde de sokak yemeği denildiğinde akla gelen ilk şey ciğerli pilav, Arnavut ciğeri ve kokoreç gibi sevilen çeşitlerle karşımıza çıkıyor. Sakatat ürünleri, evlerimizde de hem özel gün ve bayramlarda, hem de günlük menülerimizde ızgarasından tavasına, yahnisinden çorbasına kadar geniş bir yelpazede tüketiliyor. Sakatat unutmayın ki başlı başına bir kültürdür” dedi.
Yavi: “Sadece tüketen olmayın, diyoruz”
Akra Talks’un bir diğer konuğu ise Slow Food hareketinin Türkiye’deki temsilcilerinden arkeolog Ayfer Yavi idi. Yavi, üniversitede almış olduğu klasik arkeoloji eğitiminin ardından katılmış olduğu ilk kazı alanı olan şarap mahzenindeki amphoraların içindeki şarap kalıntılarıyla Slow Food’a ilgisinin oluştuğunu söyledi.
On yıldır Slow Food hareketiyle ilgili çalışmalar yaptığını belirten Ayfer Yavi, Slow Food mottosunun tüm canlılar için iyi, temiz ve adil bir hayat olduğunu ifade etti.
Ayfer Yavi konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Tohumdan sofraya gelene kadar bütün sürecin insan, hayvan ve bitkilerin sağlığına ve değerlerine hürmet ederek, hakkını vererek ilerlemesidir. Tabii ki bu çok büyük bir hareket. Geniş bir şemsiyenin içerisinde tarımdan ekolojiye, üreticiden tüketiciye kadar birçok nüve var. Bu nedenle biz tüketicilere co-producer yani yardımcı tüketici diyoruz. Aslında biz üreticinin yanında olun, tabağınıza gelen gıdanın hangi şartlarda nasıl yetiştiğinin dedektifi olun, sadece tüketen olmayın diyoruz. Günümüz dünyasında bunun zor ama imkansız olmadığının bilincindeyiz. Açlıkla ve yükselen gıda fiyatlarıyla baş edebilmenin yolu şu bir gerçek ki kendi besinini ülkende yetiştirmekten geçmektedir” dedi.