2013 yılı Şubat ayında Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük serbest ticaret ve yatırım ortaklığının kurulması için müzakerelere başlama kararı aldı. 2013 yılı Haziran ayında başlaması ve iki yıl içerisinde sonuçlandırılması hedeflenmiş olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması 2016 yılının son çeyreğine girerken hala imzalanmaktan uzak. Üstelik Avrupa ülkeleri son bir hafta içerisinde teker teker anlaşmadan desteklerini çekmeye başladı. Dünya ekonomisi üzerinde söz sahibi olan iki bloğu yakınlaştırmanın ötesinde tüm dünya ülkelerinde etkisi hissedilmesi kesin olan TTIP’i ve dünyayı bundan sonra neler bekliyor?
2013 yılı Şubat ayında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Barack Obama, dönemin Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy yaptıkları ortak bir açıklama ile Avrupa Birliği (AB) ve ABD arasında çok kapsamlı bir ticaret ve yatırım ortaklığı (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı) kurulması için müzakerelere başlama kararı aldıklarını duyurmuşlardı.
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması ile dünyanın önde gelen iki ekonomik bölgesi arasında hem gümrük vergilerinin ve gümrük dışı ticari engellerin hem de yatırım konusunda karşılıklı engellerin kaldırılması hedefleniyordu. Böylece AB ve ABD arasında ticaret ve yatırım alanında kapsamlı bir anlaşmaya varılması ile her iki bölge ekonomisinin daha da güç kazanacağı aynı zamanda anlaşmanın her iki taraf için de istihdama katkı sağlayacağı savunuluyordu. TTIP Anlaşmasının imzalanması ile AB ve ABD dünyanın en büyük serbest pazarını oluşturacak ve ticaret alanında standartlara yön verebilme gücüne sahip olacaklardı.
Dünya ekonomisinin toplamda %47’sine sahip olan AB ve Amerika’nın 2013 yılında ticaret ve yatırım alanında bu muazzam adımı atma kararının temel nedenleri, hem AB hem de Amerika’nın ekonomilerinin giderek zayıflaması ve daralması hem de dünya ekonomik ekseninin Asya’ya kaymasıydı. Yani her iki taraf için de TTIP ile sağlanacak ekonomik işbirliği tamamıyla stratejik ve siyasi bir temele dayanıyordu. Ekonomik açıdan TTIP, bir serbest ticaret alanı oluşturulması konusunda atılmış en büyük adım niteliğindeydi. Dünya ekonomisinin neredeyse yarısına hakim olan, dünya ticaretinin yaklaşık üçte birini (%30.4) oluşturan ve karşılıklı yatırım değerlerinin 3.7 trilyon dolar seviyesinde olduğu tahmin edilen AB ve ABD arasında imzalanacak kapsamlı bir ticaret ve yatırım anlaşmasının sadece her iki bloğu değil tüm dünya ülkelerini de etkileyebilecek güçte olduğu da bir gerçekti.
Ancak 2013 yılı Haziran ayında müzakerelerinin başlaması ve iki yıl içinde sonuçlanması hedeflenen dünyanın en büyük serbest ticaret ve yatırım anlaşması olabilecek olan TTIP, günümüzde hala imzalanmaktan oldukça uzak. Ve hatta geçtiğimiz on gün içerisinde Avrupa ülkelerinden yetkililer birer birer anlaşmadan desteklerini çektiklerini açıklamaya başladı.
Avrupa kamuoyu tepkili
TTIP Anlaşması başta Avrupa Birliği ülkelerinin ve Avrupa’da kamuoyunun desteğini almış olsa da zaman içerisinde kamuoyunda TTIP karşıtlarının sayısı hızla arttı. Greenpeace, Avrupa Tüketici Organizasyonu (BEUC), Avrupa Çevre Birliği (EEB) gibi çevre, tüketici politikaları, gıda güvenliği ve sağlık alanlarında faaliyet gösteren organizasyonlar ve sivil toplum örgütlerinin sergilediği TTIP karşıtı tavır ve yürüttükleri çalışmalar, kamuoyunun TTIP anlaşmasından desteğini çekmesinde önemli bir rol oynadı.
Avrupa Komisyonu tarafından 2013 yılında yayımlanan ekonomik değerlendirme raporu ve 2016 yılı Mart ayında yayımlanan teknik taslak rapor, TTIP sayesinde iki pazarın birleşmesi sonucunda Atlantik’in her iki yanında; ticaretin, istihdamın, milli gelirlerin ve gayrisafi yurt içi hasılanın artacağını ortaya koyuyor. Ancak Avrupa açısından hiç de o kadar mükemmel sonuçlar alınamayacağını ortaya koyan raporlar da mevcut. Bu raporlar genel olarak Komisyon tarafından yayımlanan raporların tam tersi bir durum yaşanacağını, TTIP’in çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olacağını ve TTIP ile Avrupa ekonomisinin ağır bir darbe alacağını ortaya koymakta.
Özellikle Greenpeace tarafından bu yılın Mayıs ayında TTIP görüşmelerine dair gizli belgelerin sızdırılmasının ardından, TTIP karşıtlarının savunmalarının temelinin güçlendiğini söylemek de mümkün. Avrupa’da çevre, insan ve hayvan sağlığı, gıda, tarım, eczacılık gibi tüketicileri de ilgilendiren pek çok alanda yürürlükte olan yasal düzenlemelerde “ihtiyatlılık prensibi” temel alınıyor. Bu bakımdan Avrupa’nın çevrenin ve tüketicilerin korunması açısından çok daha katı bir tutuma sahip olduğu kabul ediliyor. Ancak yasal düzenlemelerinde aynı prensiplere sahip olmayan Amerika ile bir anlaşma sağlanırken Avrupa’nın bu katı tutumunu esnetme ihtimali ve şimdiye kadar temel aldığı ihtiyatlılık prensibinden ödün vereceğine dair endişeler, Avrupa’da TTIP karşıtlarının sayısının günden güne artmasında etkili oldu. Görüşmelerin kapalı kapılar ardında sürdürülmesi ve sadece Avrupa Birliği tarafından görüşmelere dair sınırlı miktarda bilginin paylaşılması da kamuoyu algısında endişelerin yön verici olmasını sağladı.
TTIP konusunda kamuoyu desteğinin günden güne azalmasına karşı Avrupa Komisyonu yetkilileri ve Amerikalı yetkililer her görüşmenin ardından ilerleme sağlandığı, anlaşmanın 2016 yılı sonundan önce imzalanabileceği yönünde açıklamalarda bulundular. 2016 yılı Temmuz ayında, TTIP görüşmeleri 14. turunun ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan AB Baş müzakerecisi Ignacio Garcia Bercero ve ABD Baş müzakerecisi Mullaney, hedeflerinin anlaşmayı yılsonundan önce tamamlamak olduğunu tekrar belirttiler.
Avrupa desteğini çekiyor
TTIP konusunda resmi olarak karşı duruş sergileyen ülkelerin başında Fransa geliyordu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, bu yıl içerisinde yaptığı açıklamalarda TTIP karşıtı bir duruş sergilediğini açıkça ortaya koymuştu. Cumhurbaşkanı Hollande, Mayıs ayında yaptığı açıklamalarda tarımın ve Fransa’nın coğrafi işaretli ürünlerinin korunmasının öncelikleri olduğunu belirtmiş, ülke tarımının geleceğini tehlikeye atabilecek bir anlaşmayı reddedeceğini duyurmuştu.
Fransa’nın ardından TTIP karşıtı bir diğer açıklama Almanya’dan geldi. Almanya Başbakan Yardımcısı, Ekonomi ve Enerji Bakanı Sigmar Gabriel yaptığı açıklamada, kimsenin itiraf etmemesine karşın TTIP müzakerelerinin fiilen başarısız olduğunu söyledi. Ülkede koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı da olan Gabriel, 4 turda yapılan görüşmelerde 27 başlıkla ilgili tek bir ortak metnin oluşturulamadığına işaret ederek, müzakerelerde Amerikalıların önerilerine teslim olunmaması gerektiğini savundu. Avrupa Komisyonu yetkilileri her görüşme sonrası ilerleme kaydedildiğini açıklasa da Gabriel; “ilerleyen bir şey yok.” dedi.
Almanya Başbakanı Merkel’in Sözcüsü Steffen Seibert ise Başbakan Yardımcısının açıklamasının ardından, TTIP görüşmelerinin sona ermediğine dikkat çekerek “Müzakereyi sürdürmek doğrudur.” şeklinde konuştu.
Almanya Başbakan Yardımcısının açıklamasının hemen ardından bir değerlendirme de Avrupa Komisyonu’ndan geldi. Görüşmelerde kritik bir aşamaya gelindiğini belirten Komisyon Sözcüsü Margaritis Schinas, her zamanki açıklamayı tekrar etti: “Anlaşmayı yılsonundan önce imzalayabiliriz.”
30 Ağustos tarihine kadar Avrupa Birliği ülkeleri yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar; seçim dönemi öncesi politik bir duruş, tehdit ve durum analizi olarak değerlendiriliyordu. Ancak 30 Ağustos tarihinde Fransa’nın görüşmelerin sona erdirilmesi yönünde resmi bir adım atacağı ortaya çıktı. RMC radyosuna konuşan Fransa Dış Ticaret Bakanı Mathias Fekl; “Fransa olarak talebimiz, müzakerelerin açık ve net bir biçimde sonlandırılması böylece müzakerelere iyi bir temelde tekrar başlayabiliriz. Bu müzakerelere (bugünkü şekli ile) artık Fransa’nın siyasi bir desteği yok.” açıklamasında bulundu. Üye ülkeler adına Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen görüşmelerin Amerika’nın lehine yürütüldüğünü belirten Fekl; “Amerikalılar ya hiç bir şey vermiyor ya da sadece kırıntılar veriyor… Müttefikler arasında bu şekilde müzakere yürütülmemeli.” açıklamasında bulundu.
Açıklamaların ardından hem Almanya Başbakan Yardımcısı hem de Fransa Dış Ticaret Bakanı her iki ülkede de yaklaşan seçimlerden dolayı TTIP’i seçim malzemesi olarak kullanmakla suçlandılar. Alman Ekonomi Enstitüsü, Almanya Başbakan Yardımcısı Gabriel’in SPD genel başkanı olarak konuştuğu ve ekonomi bakanı olarak TTIP’i seçim malzemesi yaptığı değerlendirmesinde bulundu. Günümüzde TTIP anlaşmasını “dezavantaj” olarak değerlendiren Almanların oranının %70’e kadar yükselmiş olduğu bir gerçek. Gelecek sene gerçekleşecek olan seçimlerden önce politikacıların TTIP gibi kamuoyunun yoğun baskısını hissettikleri bir konuda politik bir duruş sergilemelerinin oldukça olağan olduğu ise bir başka gerçek.
Fransa’nın TTIP müzakerelerinden desteğini resmen çektiğine yönelik açıklamanın hemen ardından Avusturya’dan da benzer bir açıklama geldi. 31 Ağustos tarihinde Avusturya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Reinhold Mitterlehner, Avusturya Haber Ajansı’na (APA) yaptığı açıklamada, koalisyon hükümetinin TTIP anlaşmasına karşı olduğunu belirtti. Müzakerelerin “durdurulması” çağrısı yapan Mitterlehner, sürecin şeffaf bir şekilde yeniden başlatılması gerektiğini belirtti. Avusturya Başbakanı Christian Kern de, devlet televizyonu ORF’ye açıklamada, anlaşmanın problemler içerdiğini belirterek, “Bu, AB ile Avusturya arasında bir sonraki çatışma zemini olacaktır. Biz, emin olmaya odaklanmalıyız. Güç dengesinin küresel şirketlerin lehine dönmesini istemiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bir hafta içerisinde TTIP konusunda desteğini çeken son ülke ise Belçika oldu. Belçika Başbakanı Charles Michel 3 Eylül tarihinde L’Echo gazetesine verdiği röportajda, TTIP müzakerelerinin şimdilik durdurulması gerektiğini belirtti. Böyle bir anlaşmanın dengeli olması durumunda Avrupa’da kalkınma ve istihdama fayda sağlayacağını belirten Başbakan Michel; “Şu anda masada olan (dengeli bir anlaşma) değil. Bu nedenle şimdilik bunun doğru olmadığını ve müzakerelere daha sonra tekrar başlayabileceğimizi söylemeyi tercih ederim. Ayrıca Amerika’da bir seçim gerçeği var. Şu anda kampanyalarını yürütüyorlar.” açıklamasında bulundu.
Amerika’da durum
Amerika’da TTIP konusu Avrupa’da olduğu kadar yoğun bir şekilde gündeme gelmemişti. Dolayısıyla hükümet bu konuda kamuoyunun yoğun bir baskısıyla karşı karşıya kalmamıştı. Serbest ticaret anlaşmalarına ayrı bir önem verilen Başkan Obama döneminde hem Avrupa Birliği ile TTIP görüşmeleri hem de aralarında Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Peru, Singapur, Vietnam ve Japonya’nın bulunduğu Pasifik ülkeleri ile Trans-Pasifik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TPP) görüşmeleri yürütüldü.
Ancak Amerika’da Başkanlık seçim çalışmalarının başlamasının ardından serbest ticaret anlaşmaları konusu, ülke gündeminde tartışmalı bir şekilde yer almaya başladı. Obama döneminde bir başarı olarak sunulan serbest ticaret anlaşmaları, seçim döneminin başlaması ile yoğun bir şekilde eleştirilmeye başlandı.
Başkanlık adaylarından Donald Trump serbest ticaret anlaşmalarına seçim çalışmaları boyunca en sert eleştirileri yönelten isim oldu. Demokrat Parti Başkan aday adaylarından Bernie Sanders da serbest ticaret anlaşmalarına karşı bir tutum sergiledi. Bu dönemde eleştiri okları daha çok TPP anlaşmasına yönelse de her iki aday da genel olarak serbest ticaret anlaşmalarının Amerika ekonomisine ciddi anlamda zarar vereceğini savundu.
Yapılan araştırmalar ise Amerikalıların %60’dan fazlasının ülkelerinin geleceği açısından ticaretin arttırılmasını ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin faydalı olacağı görüşünde olduğunu gösteriyordu. Ancak ilginç bir şekilde konu serbest ticaret anlaşmaları olduğunda Amerikalılarda bu anlaşmaların maaşlarının düşmesine ve istihdamın azalmasına neden olacağı görüşü (%46) hakim olmaya başladı.
Daha önce TPP anlaşmasını destekleyen Demokrat Parti Başkan adayı Hillary Clinton da son yıllarda imzalanan anlaşmaların Amerikalılara faydadan çok zarar getirdiği ve gelecekte Amerika’da istihdama zarar verebilecek olan hiç bir anlaşmayı desteklemeyeceği yönünde bir açıklamada bulundu.
ABD Başkanı Obama hala görev süresi dolmadan önce TTIP’nin imzalanması istiyor olsa da, genel görüş TTIP’nin imzalansa bile Amerikan Parlamentosunun anlaşmayı onaylamayacağı yönünde. Ve gelecek yıl Başkanlık koltuğuna oturacak kişinin de TTIP veya başka benzer bir serbest ticaret anlaşmasını desteklemesi şimdilik beklenmiyor.
Peki ya bundan sonra?
Her şey buraya kadar mıydı? TTIP’de sona mı gelindi? Cevap: Hayır.
Uzmanlara göre bu yaşananlar sadece sürecin bir parçası. Avrupa ülkelerinden hükümet yetkilileri birer birer anlaşmadan desteklerini çektiklerini belirtiyorlar ancak açıklamalarda dikkat edilmesi gereken ifadeler “şimdilik” ve “durdurulmalı”. Belki de TTIP karşıtı çalışmalar yürüten organizasyonların ve sivil toplum örgütlerinin tüm bu açıklamalar karşısında suskun kalmalarının ve bu durumu zaferin ilk adımı olarak görmemelerinin en temel sebebi de açıklamalardaki bu ayrıntılar olsa gerek.
Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü kıdemli araştırmacılarından Caroline Freund’a göre, TTIP anlaşmasının 2016 yılı sonuna kadar imzalanmasını zaten kimse beklemiyordu ve anlaşma bu dönem sonunda da imzalanmayacak. Ancak Freund bu durumun hiç bir zaman anlaşmaya varılamayacağı anlamına da gelmediğini belirtiyor.
Almanya’nın uluslararası yayın organı Deutsche Welle’ye verdiği röportajda Freund; “Oldukça zorlu zamanların yaşandığı dönemler her zaman olur. Ve eğer en iyi anlaşmayı elde etmek istiyorsanız bazen geri çekilmeniz gerekir. Biz bu noktaya geldik… Bu açıklamaların anlaşmanın gerçekleşmeyeceği anlamına geldiğini düşünmüyorum.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Müzakerelerin doğasında böyle dönemler olduğuna dikkat çeken Freund; “Bu, ilerleme kaydetmenin oldukça zor olduğu bir döneme girildiğini ve bazı açılardan geri çekilmenin politikacıların çıkarına olduğunu gösteriyor. Mevcut anlaşmanın yeterince iyi olmadığını söylemek ve geri çekilmek aynı zamanda daha iyi bir anlaşmayı sağlamanın başka bir yolu.” açıklamasında bulunuyor. Freund’a göre Amerika’da seçimlerin gerçekleşmesinin ardından müzakereler tekrar başlayabilir.
Amerika Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi Başkan Yardımcısı Heather Conley de 2018 yılında müzakerelerin tekrar başlayabileceği görüşünde. Sputnik haber sitesine konuşan Conley, tarafların duruşlarını belirlemeden önce Almanya ve Fransa’da seçimlerin sonuçlarını görmeleri gerektiğine dikkat çekiyor.
Dünya genelinde yoksullukla mücadele konusunda çalışmalar yürüten War on Want kuruluşundan Mark Dearn da yaptığı açıklamada, bugün TTIP’e karşı olduklarını açıklayan ülkelerin gelecekte TTIP’i farklı bir isim altında tekrar hayata geçirebileceklerinden endişe ettiklerini açıkladı.
TTIP karşıtı KOBİ’ler Yönetim Kurulu üyesi Katharina Reuter da yaptığı açıklamada; “Görünüşte ölü olarak kabul edilen serbest ticaret anlaşmaları, müzakereler resmi olarak sona erdirilmeden ölmez. Müzakereler devam edecek ancak toplumdan saklanacak” iddiasında bulunuyor.
TTIP’in ne şekilde olursa olsun gerçekleşmesi durumunda kimilerinin bu anlaşmadan karlı kimilerinin ise zararlı çıkacağı bir gerçek. Ancak günümüz koşullarında TTIP’in gerçekleşmemesinin de hem anlaşma tarafları hem de dünya üzerindeki diğer ülkeler açısından bir bedeli olabileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor. TTIP hem Amerika hem de Avrupa Birliği açısından stratejik önemini kaybetmiş değil. Ancak yine hem Amerika hem de Avrupa Birliği içerisindeki politik atmosfer, TTIP açısından bir duraklama döneminin yaşanmakta olmasına neden oluyor. Amerikalı yetkililer ve Avrupa Komisyonu yetkilileri ilerlemeden ve 2016 yılı sonundan bahsetseler de mevcut durumda anlaşmanın bu yıl içerisinde imzalanmayacağı, imzalansa bile Amerika Parlamentosu ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin en azından bir kısmının onayından geçmeyeceği açık ve net. Şimdi TTIP üzerinde kara bulutlar dolaşıyor olsa da, TTIP’in geleceği, kesin olarak politik açıdan sular durulduğunda netleşecek.