Çerezden pekmez yapımına, hatta kozmetik sanayine kadar geniş bir yelpazede kullanılan ve yetiştirilmesi çok kolay olan keçiboynuzu aynı zamanda doğal bir şifa deposu.
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Eti, şifa deposu keçiboynuzunun zengin besin içeriği yanında yüksek düzeyde antioksidan maddeler içerdiğini açıklayarak, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi açısından büyük öneme sahip olduğunu söyledi.
Halk arasında ‘harnup’ olarak bilinen keçiboynuzunun faydaları ve kullanım alanları saymakla bitmiyor. Akdeniz sahil şeridinde deniz yüzeyinden 600-700 metre yüksekliğe kadar olan bölgede doğal olarak yetişen bu bitki, yeryüzünün en eski bitki türlerinden. Akdeniz’e kıyısı olan bütün ülkelerde yetiştiriciliği yapılan keçiboynuzunun en önemli üretici ülkeleri İspanya, İtalya, Fas, Portekiz, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs.
Türkiye’nin yıllık üretimi 15 bin ton
Dünyada keçiboynuzu yetiştiren ülkelerin toplam yıllık üretimleri 180 bin, Türkiye’nin ise 15 bin ton kadar. Prof. Dr. Sinan Eti, yetiştirme ve kullanım alanlarıyla yararları bakımından keçiboynuzu hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Besin değeri yüksek olan keçiboynuzunun çerez şeklinde tüketilebildiği gibi pekmez yapımında da yaygın olarak kullanıldığını hatırlatan Prof. Dr. Sinan Eti, aynı zamanda hayvan yemi olarak da kullanılabildiğini söyledi. Prof. Dr. Eti, “Öğütülmüş keçiboynuzu meyvesinden elde edilen un kakao yerine içilebildiği gibi pasta ve keklerde yine kakao yerine kullanılabilir. Zengin besin içeriği yanında yüksek düzeyde antioksidan maddeler içeren keçiboynuzu, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi açısından büyük öneme sahiptir.” şeklinde konuştu.
Keçiboynuzunun astım, alerjik bronşit ve nefes darlığına karşı etkili olduğu ve eczacılıkta öksürük şurubu yapımında kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Eti, ayrıca sindirimi düzenleyici ve bağırsakları rahatlatıcı özelliğinden ötürü bebek mamalarına da katıldığını ifade etti. Keçiboynuzu bitkisinin yüksek düzeyde kalsiyum içerdiği için çocukların kemik gelişiminde olumlu etkileri olduğunun bilindiğini hatırlatan Prof. Dr. Eti, “Yaşlılarda kemik erimesine karşı önemli katkıları var. Bunun yanında, akciğer kanserini önlemede ve iktidarsızlığa karşı da etkili olduğu ifade ediliyor.” dedi.
Sağlık alanının yanı sıra gıda sanayinde de kullanılıyor
Sağlık alanında etkileri kanıtlanan keçiboynuzu, gıda sanayinde de oldukça yaygın kullanılan bir bitki olduğunu dile getiren Eti, keçiboynuzu tohumlarının endüstride meyvelerinden daha çok değer gördüğünü bildirdi. Prof. Dr. Sinan Eti, “Tohumlarından Tragasol adı verilen güçlü bir zamk elde ediliyor. Bu zamkın türevleri kıvam arttırıcı, jelleştirici ve su bağlayıcı olarak birçok işlenmiş gıda maddesinde kullanılıyor. Endüstride ‘Keçiboynuzu Gamı’, ‘Keçiboynuzu zamkı’ veya ‘Keçiboynuzu Sakızı’ olarak da ifade edilen bu madde (E410); dondurma, yoğurt, puding, krema ve peynir gibi süt ürünleri yanında çikolata, şekerleme, jöle, bisküvi, ketçap, mayonez, salça ve soslar, meyve konsantreleri ile işlenmiş et ürünleri, hazır yemekler ve konservelerde yaygın olarak kullanılıyor.” ifadelerini kullandı.
Keçiboynuzu kozmetik sanayinin de vazgeçilmezi
Keçiboynuzu sakızının gıda endüstrisi dışında yaygın kullanım alanlarının bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Eti, “Krem, losyon ve diş macunu yapımında yoğunlaştırıcı olarak, ayrıca boya, matbaa mürekkebi üretiminde, kağıt üretiminde, pamuklu tekstil ürünlerinde kumaşlara eşit geçirgenlik ve düzgün yüzey elde etmek için ve petrol sondajlarında delme işlemini kolaylaştırmak amacıyla da keçiboynuzu kullanılıyor.” şeklinde konuştu.
Ülkemizde hak ettiği değeri bulamıyor
Keçiboynuzu bitkisinin pek fazla sulama, gübreleme, budama ve tarımsal savaş gibi bakım işlemlerini gerektirmediğini, kolaylıkla yetiştirilebildiğini belirten Prof. Dr. Sinan Eti her zaman yeşil özelliğinden ötürü çevre kirliliğine, derin köklü olmasından dolayı da erozyona karşı etkin olarak kullanılabilecek bir bitki olduğunu söyledi. Bu kadar özelliği olmasına karşın keçiboynuzu bitkisinin ülkemizde hak ettiği değeri bulamadığını belirten Prof. Dr. Eti konuşmasına şöyle devam etti; “Bugün için keçiboynuzu meyvesi üretimimizin tamamına yakını doğada kendiliğinden yetişen yabani bitkilerden elde ediliyor. Keçiboynuzu bitkilerinin bir bölümü erkek, bir bölümü ise dişi özellik gösteriyor. Sadece dişi bitkilerden meyve alınırken, erkek bitkiler dişilerin tozlaşmasında görev yapıyor. Kırsal kesimde özellikle meyve vermeyen erkek bitkiler yakacak elde etmek ve arazi kazanmak amacıyla yok ediliyor. Bu durumda, tozlaşıp döllenemeyen dişi bitkiler meyve vermiyor. Bu konuda insanımızın bilinçlendirilmesi ve sadece yabani bitkilerin değerlendirilmesi değil, ticari anlamda yüksek verim ve kaliteli meyveler verebilen aşılı keçiboynuzu bahçelerinin kurulması için yetiştiricilerin özendirilmesi büyük önem taşıyor.”
Keçiboynuzu bahçesi tesis etmek isteyen yetiştiricilerin karşılaştıkları ilk sorunun kaliteli ve sağlıklı fidan temini olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sinan Eti, fidan elde etmek amacıyla kullanılan keçiboynuzu tohumlarının sert olduklarından zor çimlendiğini, aşıyla çoğaltmada da başarı oranının çok düşük olduğunu savundu. Prof. Dr. Eti, bu soruna yaklaşım sağlayabilmek amacıyla danışmanlığında yürütülen bir doktora çalışmasında keçiboynuzu fidanının değişik yollarla çoğaltılması üzerinde araştırmalar yapıldığını da hatırlattı.