FAO’nun besin enerjisi arzı ve yetersiz beslenme göstergelerini incelediği yeni raporu, aşırı kilo ve obezite ile bunların getirdiği hastalıklara dikkat çekiyor.
Ekonomik büyüme ve kişi başına gelirlerdeki artış Avrupa ve Orta Asya’da açlığı ortadan kaldırıyor, ancak ülkeler daha varlıklı hale geldikçe değişen tüketim alışkanlıkları başka sağlık tehditlerine yol açıyor. Bu, “gıda güvensizliği geçişi” Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) bugün yayımlanan raporuyla belgelendi.
“Gıda Güvensizliğine Bölgesel Bakış: Avrupa ve Orta Asya” başlıklı oldukça zengin rapor şu konularda ülke verilerini analiz ediyor: besin enerjisi arzı ve yetersiz beslenme göstergeleri. Vücut gelişimin durması ve zayıflık, kansızlık, aşırı kilo ve obezite ve insanların ortalama olarak neler yediği bu göstergelerden başlıcaları.
Rapor ülkelerin ağırlıklı olarak yetersiz beslenme ve mikrobesin eksikliği ile mücadelede görülen gelişimin ardından artık artan besin yağı, şeker, et, süt ürünleri ve işlenmiş gıda kaynaklı dejeneratif hastalıklarla uğraşan bir düzene işaret ediyor. Bu geçişe sıklıkla daha hareketsiz ve oturularak geçirilen bir hayat tarzı eşlik ediyor.
FAO ekonomisti ve raporun yazarı David Sedik “Gelirler yükselirken beslenme düzenlerinin izini sürdüğümüzde şunu bulduk: Tatlandırıcılar, bitkisel yağlar ve hayvan ürünlerinden çıkarılan toplam kalori payı artarken tahıllardan gelenlerin payı düşüyor. Önemli nüanslar var ama genel eğilim açık.” diye konuştu.
Bir başka deyişle, verilerin gösterdiğine göre tatlandırıcı, bitkisel ve hayvansal yağ içeren besinlere doğru bir ilerleme görülürken hububatlarda düşüş yaşanıyor.
Bu da yetersiz beslenme meselelerinin bu bölgede büyük ölçüde üstesinden gelindiği anlamına geliyor ki bu harika bir başarı. Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yaşayan nüfusun sadece yüzde 7’sinde ana beslenme sorunu yetersiz beslenme ve mikrobesin eksikliği.
Ancak demir, A vitamini ve çinko gibi mikrobesin eksiklikleri ve aşırı kilo ve obezite ile ölçülen aşırı beslenme sorunları ise artış gösterdi. Bölgede yaşayan halkın bugün yüzde 13’ü “üçlü yük” olarak adlandırılan üç beslenme probleminden (yetersiz beslenme, mikrobesin eksiklikleri ve aşırı beslenme) üçünün de sıkıntısını çekiyor.
Daha da endişe verici durum ise Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yaşayan nüfusun yüzde 57’sinde ana kötü beslenme sorunu olarak aşırı beslenme çıktı. Rapora göre bölgedeki nüfusun yüzde 70’i ya üçlü kötü beslenmeden ya da aşırı beslenmeden mustarip.
Öte yandan durum durağan değil. Yetersiz beslenen grupta yer alan ülkeler “üçlü yük” kategorisine girme yolunda. Raporun yazarı Sedik “Daha fazla ülke üçlü yük kategorisine geçerken sağlık harcamaları daha fazla diyabet, kalp hastalığı ve diğer bulaşıcı olmayan besin hastalıklarından kaynaklı yüksek sağlık hizmeti masraflarıyla uğraşmak için hızlı şekilde ve önemli miktarda artmak zorunda kalacak.” dedi.
Raporun ilk kısmı sorunları ortaya koyarken ikinci bölümü çözüm yollarına ayrıldı. Rapor gıda güvensizliğine hitap etmek ve nihayetinde bunu ortadan kaldırmak için birçok umut vaat eden politikayı dikkatlice inceliyor. Denenen bu politikaların etkili olduğunu kanıtlandı.
Yetersiz beslenme ve mikrobesin eksikliği yaşayan gruptaki ülkeler için gıda güçlendirmesi bir politika seçeneği olarak sunuluyor. Sütün D vitamini, iyotlu tuz, demirli buğday unu, folik asit ve tiyamin ile güçlendirilmesi bu yaklaşımın örneklerinden. Bu yaklaşım Orta Asya’da çocuklarda mikro besin tüketiminin iyileştirilmesinde kritik bir harekete geçirici olarak görülüyor.
Benzer şekilde, biyo-güçlendirme mahsullerin mikro besin içeriğini arttırmak için bitki ıslahını kullanıyor. Besin enerjisinin yüzde 50’den fazlasının tahılla sağlandığı Orta Asya ve Kafkaslar’da biyo-güçlendirme buğdayın düşük mikrobesin değerlerini dengelemek için kullanılabilir.
Diğer politika tavsiyeleri şunları içeriyor:
-Besin değerini geliştirmek için uygun popüler gıdaları yeniden düzenlemek
-Sağlık derecesine bağlı olarak gıda fiyatları üzerindeki vergi ve devlet desteğinin değiştirilmesi
-Sağlıklı ve dengeli beslenmenin nelerden oluştuğunu anlatmak için insanlara beslenme eğitimi vermek
-Daha etkili gıda güvenliği sistemleri, gıda güvenilirliğinde standart sağlanması, sıhhi, bitki sağlığı ve hijyen düzenlemeleri
-Gıda ürünlerinin daha besinsel şekilde etiketlenmesi
-Çek ve gıda desteği programları, gıda transferi ve nakit transferi programlarını içeren gıda yardım programları
FAO Genel Direktör Yardımcısı ve Avrupa ve Orta Asya Bölge Temsilcisi Vladimir Rakhmanin “Bu bölgede özellikle Orta Asya ve Kafkas ülkeleri yetersiz beslenmeyi azaltmada olağanüstü ilerleme kaydettiler. Ama bugün artık insanların yeterli kalori tüketip tüketmediğinin ötesini düşünmek durumundayız. Bizim her çocuk, kadın ve adam için özellikle de çocuklarımız için teminat altına almak istediğimiz şey dengeli ve sağlığı teşvik eden bir beslenme.” diye konuştu.
Türkiye en fazla tuz tüketen ülkelerden
Raporda Türkiye ile ilgili paylaşılan bilgilerden birisi günlük tuz tüketimi. Batı ve Baltık ülkelerinde günlük tuz tüketimi 5-10 gram arasında değişiyor. Ancak Avrupa’nın diğer kesimlerinde bu oran yükseliyor. Bu oran Çek Cumhuriyeti’nde 13.6, Macaristan’da 14.8 ve Türkiye’de ise 18 gram olarak görülüyor. Rapor bu ülkelerin günlük tuz kullanım değerlerini düşürmek için önlem almaya başladığını belirtirken ekmekteki tuz oranının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğu hatırlatılıyor.
Türkiye “aşırı beslenme” grubunda yer alıyor
Raporda ülkeler kötü beslenme özelliklerine göre şu dört gruba ayrılıyor: Yetersiz beslenme ve mikrobesin eksikliği yaşayan ülkeler; “üçlü yük” olarak adlandırılan ve yetersiz beslenme, mikrobesin eksikliği ve aşırı beslenme yaşayan ülkeler; aşırı beslenme yaşayan ülkeler ve daha az endişeli ülkeler. Türkiye bu dört kategoriden “aşırı beslenme” grubunda yer alıyor.
Raporda kullanılan göstergelerden birisi de Besin Enerjisi Arzı (DES) Yeterliliği. Bu gösterge bir ülkede kişi başına kalori cinsinden tüketime hazır gıda miktarı ile günlük besin enerjisi gereksinimi karşılaştırılarak ölçülüyor. Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde bu oranın ortalaması yüzde 130 çıkarken bu değer Türkiye için yüzde 156 olarak ölçüldü. Türkiye bu oran ile zirvedeki beş ülkeden birisi oldu.